İlkokulu Samsun’un Havza ilçesinde okudum. Öğretmenimiz anne babalarımızın ne iş yaptığını sormuştu. Bir arkadaşım babasının Yeni Çeltek’te çalıştığını söylemişti. O zaman Yeni Çeltek’in bir maden olduğunu ve maden işçiliğinin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Birkaç yıl sonra Yeni Çeltek’te bir patlama oldu. Ölen işçiler listesinde arkadaşım Meryem’in de babası vardı. İşte o zaman benim yaşımda bir çocuğun babasını kaybetmesinin dehşetini hissetmiştim içimde.
Soma’da yaşanan facia beni o günlere götürdü. Arkadaşımın hayatı nasıl şekillendi kim bilir? Ve Soma’da babalarını yitiren çocukları nasıl bir gelecek bekliyor?
Bizim zamanımızda eğitim sistemi nispeten daha eşitlikçi idi. Hemen herkes devlet okullarında okuduk. Elbette Meryem’in benimle aynı fırsatlara sahip olduğunu iddia edemem ama bugünlerde artık eline biraz para geçen her anne babanın çocuğunu özel okula göndermeye çalıştığı düşünülürse eğitimde fırsat eşitliği getirecek, bireysel yetenekleri vurgulayan bir reformunun şart olduğunu söylemek hiç zor değil.
Eğitim reformunun hedefleri şu şekilde özetlenebilir:
1) Fırsat eşitliğine dayalı bir eğitim sistemi sayesinde nitelikli işgücü yaratılarak gelir
Nisan ayı enflasyon rakamı yüzde 9.38 çıktı. Yılın ikinci yarısında fiyatlarda ciddi bir gevşeme olmadığı sürece 2014 enflasyon rakamının Merkez’in güncellenmiş tahmininin (yüzde 7.6) üzerinde gerçekleşmesi ihtimali yüksek.
Son Enflasyon Raporu sonrasında Merkez Bankası sene sonu enflasyon tahminini yüzde 1 yukarı çekmişti. Bu adımla iki mesaj verildi:
1) Hükümete verilen mesaj: Enflasyon yüzde 5’lik hedefin epeyce üzerinde kalacak. Bu şartlar altında faizlerde kapsamlı bir indirim olmaz.
2) Piyasalara verilen mesaj: Enflasyon beklentilerini kontrol altında tutabilmek enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankalarının en önemli görevlerinden biri. Uzun süredir tahminler tutmuyor. Merkez’in son adımıyla resmi tahminler ile piyasa tahminleri arasındaki fark azalma eğilimi gösterse de son açıklanan nisan ayı rakamları bu farkı tekrar yükseltebilir.
Faiz indirimi yolda
Başkan Erdem Başçı sunumu sırasında her ne kadar enflasyon görünümü sıkı para politikası duruşunda devamlılığa işaret etse de önümüzdeki aylarda risk primindeki düşüş nedeniyle politika faizinde 50 baz puan kadar bir indirime gideceklerinin sinyalini verdi. Faiz, borç alınan kişiye harcamalarını ertelemesi
ABD Merkez Bankası Fed’in çarşamba günkü toplantısından sürpriz bir karar çıkmadı. Fed beklentilerle tutarlı bir şekilde aylık tahvil alımlarını 10 milyar dolar daha azalttı. Fed’in bilançosu bir sonraki toplantıya kadar ayda 45 milyar dolar artmaya devam edecek. Ancak ekonomik görünümdeki iyileşme devam ederse muhtemelen bundan sonraki dört toplantıda 10’ar milyarlık azaltımlarla ekim ayında
tahvil alımlarına son verilecek.
Peki ondan sonra?
Fed’in bilançosu kriz döneminde yaklaşık beş kat arttı. Şekildeki mavi çizgi Nisan 2014 itibariyle 4.3 trilyon sınırlarını zorlayan Fed bilançosunu gösteriyor. Fed, bilançosundaki bu genişlemeyi büyük ölçüde piyasalardan uzun vadeli tahvil satın alarak gerçekleştirdi. Böylece uzun vadeli faizlerin düşürülmesi ve ekonominin canlanması amaçlandı.
Merkez Bankası politika faizini sabit tutarak doğru adımı attı. 28 Ocak’ta kurdaki hızlı yükselişin enflasyona olumsuz etkilerini dizginlemek amacı ile politika faizini 500 baz puana yakın yükselten Merkez’in, görülen sakinleşme nedeni ile bir faiz indirimine gidebileceği konuşuluyordu. Bu tür bir faiz indirimi beklentisi için daha erken olduğunu düşünüyorum.
Şunu unutmamak gerek ki Merkez’in temel hedefi fiyat istikrarı ve Başkan Başçı bu hedefe ulaşabilmek için enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme görülene kadar faizleri indirmeyeceğini defalarca dile getirdi.
Şekilde mavi çizgi döviz kurunu gösterirken (sağ eksen), kırmızı çizgi tüketici fiyatları endeksine göre ölçülmüş enflasyon oranını, yeşil çizgi ise iki yıl sonrasına ait enflasyon beklentilerini gösteriyor (sol eksen). Bu şekle bakarak para politikası konusunda şu çıkarımları yapabilmek mümkün:
1) Enflasyon oranı yukarı yönlü bir trend takip ediyor ve şu an senelik yüzde 8.39 ile Merkez’in yüzde 5’lik hedefinin oldukça üzerinde seyrediyor.
2) Enflasyon oranını bir kenara bırakıp 24 ay sonrası enflasyon beklentilerine baktığımızda ise bu değerin de yüzde 6.5 üzerinde seyrettiğine şahit oluyoruz. Yani
Geçtiğimiz günlerde hükümet kanadından gelen faiz indirimi çağrıları devam etti. Başbakan’ın daha önceki aylarda yapmış olduğu bir açıklama faiz artışının enflasyona sebep olacağı şeklinde idi. 1970 yılında ABD kongre üyesi Patman enflasyonla mücadele etmek için faiz artırmayı “ateşin üzerine benzin dökmeye” benzetmişti. Peki o zaman Merkez bankaları neden enflasyonla mücadele etmek için faizleri yükseltiyor?
İktisat teorisi ne der?
Enflasyon bir ülkede talebin arzın üzerine çıkmasından kaynaklanır. Talepteki bu şişkinlik fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratır. Bu nedenle faizler yükseltilerek talep geriye çekilir. Çünkü yüksek faiz yatırım ve tüketim kararlarının ertelenmesine sebep olur. Buna göre faiz artışı enflasyonu azaltır.
Peki faiz artışının enflasyonu arttırdığı yönündeki iddialar? Parasal aktarım mekanizmasının görece yeni bir alt kolu olan “maliyet kanalı”na göre sıkı para politikası firmaların borçlanma maliyetlerini arttırdığı için ilk etki olarak arzı kısıp fiyatları yükseltici bir etki yapabilir.
Ancak bu tür bir etki geçicidir ve uzun vadede talepteki azalma fiyatları aşağı çekecektir. Yani sanayicilerin şikâyet ettiği yüksek faiz-yüksek
Geçtiğimiz cuma bir kez daha hükümet kanadından Merkez Bankası’na gönderilen “faizler indirilmeli” mesajlarına şahit olduk. Bu çağırının ardından eldeki verileri gözden geçirmekte fayda var. Merkez Bankası 2006’dan beri açık enflasyon hedeflemesi yapıyor. Yani hedef fiyat istikrarını sağlamak. 2014 için belirlenmiş olan enflasyon hedefi yüzde 5. Ancak Merkez’in son tahmini yüzde 6.6. Mart itibariyle senelik enflasyon yüzde 8.39’a ulaştı. Yani değil enflasyon hedefini, yılsonu enflasyon tahminini bile tutturmak zor görünüyor. Bu şartlar altında faiz indirimlerinden bahsedebilmek için henüz çok erken.
Ocak 2014, Nisan 1994!
Başbakan’ın son söylemi ister istemez dünkü konuşmayı kritik hale getirdi. Başçı, bu şartlar altında hükümeti karşısına almak yerine sağduyulu bir başkandan beklendiği gibi davranarak mesajını dolaylı şekilde iletmeye çalıştı.
Geç kalan sıkılaştırma adımlarının uzun vadede daha yüksek faiz gerektirdiğinden bahsetti.
Örnek olarak da 1994 krizini verdi. 1994 öncesi dönemde de ekonominin ihtiyacı olan faiz artırımının zamanında gelmemesi hazinenin yüzde 400 faiz ödeyerek borçlanması ile sonuçlanan ekonomik krizin kapılarını açmıştı.
Başç
Seçimleri geride bıraktığımız bu haftada piyasalarda seçim sonrası iyimserliği hakimdi. Borsa yükselirken TL dolar karşısında belirgin bir şekilde değer kazandı.
Aşağıdaki şekilde kırmızı çizgi döviz kurunu (sol eksen) mavi çizgi ise borsayı (sağ eksen gösteriyor). Seçimler sonrası her iki ekonomik göstergede görülen iyileşmeler dikkat çekici. 17 Aralık sonrası dönemi bir bütün olarak incelediğimizde, borsanın son dört ayın en yüksek seviyesinde olduğunu döviz kurunun ise ilk defa 2.20-2.25 bandının altına gerilediğini görüyoruz.
Bu iyimserlik neden?
Seçim öncesi dönem tipik olarak belirsizliklerin daha çok telaffuz edildiği ve ekonominin önünü görmekte zorlandığı bir dönemdir. Belirsizlik ise yatırım kararlarının ertelenmesi, ekonomik aktivitenin yavaşlaması, güven endekslerinin düşmesi anlamına geliyor. Seçimler öncesindeki bu genel belirsizliğe 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile tetiklenen siyasi risk algısının da eklenmesi finansal piyasalarda keskin düşüşlere sebep oldu. TL’nin önlenemeyen değer kaybı uzun vadede enflasyon anlamına geldiğinden ocak ayı sonunda Merkez’in yüklü faiz artırımına şahit olduk.
Peki seçimlerden sonra değişen nedir? Ekonomik
Piyasaların bir süredir seçimler sonuçlanana kadar bekle gör stratejisi izlediklerini görüyoruz. Öte yandan Türkiye’ye yönelik risk algısı yeniden tırmanışa geçti. Şekilde bu risk algısının bir ölçüsü olarak kabul edilen CDS (Credit Default Swap) değerlerinin geçtiğimiz ay içerisinde yaşadığı yükseliş trendini görmek mümkün.
Şekil’e yakından baktığımızda 11 Mart ve 19 Mart tarihlerinde risk algısında yaşanan iki sıçrama göze çarpıyor. 11 Mart’ta görülen artış Berkin Elvan’ın ölümünün ardından yükselişe geçen siyasal gerginliği yansıtıyor.
Fed toplantısı öncesi düşüş eğilimi gösteren CDS oranı 19 Mart’taki Fed toplantısı sonrası tekrar yükselişe geçmiş. Fed’in çıkış takvimini aksatmadan sürdürmesi ABD’de faizlerin artacağı günün yaklaştığına işaret ediyor. Bu ise gelişmekte olan piyasalardan para çıkışı anlamına geliyor.
Dış borcu yüksek olan Türkiye gibi ülkelerdeki kur riski de haliyle artıyor. Öte yandan Fed toplantısı sonrası diğer “kırılgan beşli” ülkelerindeki CDS değerlerine baktığımızda en fazla yüzde 2 civarında bir yükseliş görüyoruz. Bu durum Türkiye için ilave yüzde 5 üzerindeki artışın iç kaynaklı olduğuna işaret ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde gerek