30 Ağustos 2013 tarihli yazımda ekonomiyi bir maraton koşucusuna, hükümeti ise yapısal reformlarla bu koşucunun kapasitesini artırmaktan sorumlu antrenöre benzetmiştim. Bu benzetmede Merkez Bankası koşucunun hızını izleyip antrenörün tespit ettiği ortalama hızı tutturmasını sağlayan koşu bandı idi. Bant bu işi koşucunun nabzını izleyerek yapıyor. Yani eğer koşucunun nabzı yükselirse bant koşucuyu yavaşlatırken eğer nabız yavaşlarsa bu sefer hızlandırıyor.
Ekonominin ortalama büyüme hızı Orta Vadeli Program (OVP)’da hükümet tarafından belirleniyor. “Sürdürülebilir büyüme” oranı olarak da nitelendirebileceğimiz bu oran enflasyonist baskıların olmadığı büyüme oranı olarak da görülebilir. Ekim 2013’te açıklanan son programa göre 2014 yılı için belirlenen büyüme hedefi yüzde 4. Yani maraton koşucusu bu ortalama hız ile koşarsa hükümet enflasyonun yüzde 5.3 seviyesinde olacağı öngörmüş. Bu açıklamadan yaklaşık sekiz ay sonra gelinen noktada şöyle bir resimle karşı karşıyayız: Birinci çeyrekte büyüme yüzde 4.3 olarak gerçekleşti. Yılın bundan sonrası için bu rakamın daha da yüksek olabileceği tahmin ediliyor. Yani sene sonu itibariyle OVP’de öngörülen büyüme hedefinin biraz
Geçen hafta yapılan PPK toplantısı sonunda Merkez Bankası politika metninde bazı değişiklikler yaptı. Bunlardan bir tanesinde metinde yer alan şu cümleye altını çizdiğim ifade eklendi.
“Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlar yakından izlenecek ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir.”
Getiri eğrisi nedir?
Merkez’in bu ifadeyle neyi kastettiğini anlayabilmek için getiri eğrisinin ne olduğunu hatırlamakta fayda var. Getiri eğrisi farklı vadelerdeki devlet tahvillerinin faizlerini gösteren bir eğri.
Normal şartlar altında uzun vadeli faizler kısa vadeli faizlerden daha yüksek olur. Çünkü parasından daha uzun süreli olarak ayrı kalacak olan borç vereni buna razı edebilmek için kısa vadeli faize bir vade ve risk farkı ve buna ilave olarak reel getiriyi sabit kılmak için enflasyon beklentleri eklenir. Bu nedenle getiri eğrisinin bir ucuna en kısa vadeli tahvilin getirisini diğer ucuna da en uzun vadeli tahvilin getirisini koyup bir çizgi ile birleştirirseniz normalde yukarı yönlü bir eğri elde edersiniz.
Hafta başında toplanan Merkez Bankası politika faizini 75 baz puan daha indirdi. Nisan sonunda yapılan Enflasyon Raporu toplantısında Başkan Başçı sadece risk primindeki düşüşe bağlı olarak faizlerde bir indirime gidilebileceğini ancak bunun seri bir faiz indirimi olarak algılanmaması gerektiğini dile getirmişti. Buna rağmen mayıs toplantısını takiben gelen ikinci faiz indirimi seri faiz indirimlerine başlanmış olduğu izlenimini veriyor.
Merkez son karara gerekçe olarak kurdaki sakinleşmeyi ve yılın bundan sonrası için enflasyon görünümünde beklenen iyileşmeyi gösteriyor. Bu gerekçelerin para politikasında bir gevşemeye sebep olacak kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum. Daha da önemlisi ekonomik göstergelerin Merkez’i nisan sonundaki söyleminden saptıracak kadar değiştiğine inanmıyorum. Bu durumda geriye siyasal baskıların etkisiyle Merkez’in faiz indirimlerini erkene almış olması ihtimali kalıyor.
Mevcut enflasyon oranının yüzde 9 üzerinde seyrettiği ve küresel likiditenin yılın ikinci yarısında daralma olasılığının yüksek olduğu göz önünde bulundurulduğunda söz konusu politika değişikliğinin zamanından erken olduğunu görmek çok zor değil. Enflasyon hedefini riske atmak
ABD Merkez Bankası Fed’in haziran toplantısından yeni bir haber çıkmadı. Buna rağmen piyasalar gelişmeleri “olumlu sürpriz” olarak değerlendirip sevindiler. Tepkide büyük ölçüde enflasyon rakamının şubat-nisan döneminde yüzde 30 artış göstererek yüzde 1.42 seviyesine yükselmesi rol oynadı. Piyasalar enflasyondaki bu yükselişin Fed’in faiz artırım tarihini öne çekebileceğini düşünmüşlerdi. Ancak Başkan Janet Yellen “enflasyondaki kısa dönemli yükselişe bakıp kalıcı bir yükseliş trendinin başladığını söylemek için daha çok erken” mesajını verince piyasaların yüzü güldü.
Tuzağa düşmedi
Mart toplantısından sonra yapılan basın toplantısında gelen bir soru üzerine Yellen faiz artırımlarına başlanacak tarihin tahvil alımlarının bitmesinden altı ay sonra olabileceğini dile getirmişti. Bu takvimde herhangi bir sorun yok ve muhtemelen Fed üyelerinin kafalarındaki yaklaşık tarihi yansıtıyor. Ancak sorun politika metninde yer almayan bir bilginin Başkan tarafından telaffuz edilmiş olmasıydı. Dünkü toplantıda oldukça temkinli davranan ve gazetelere manşet olabilecek açıklamalardan kaçınmaya çok özen gösteren Başkan Yellen’e bu “altı ay” süresinde herhangi bir değişiklik olup olmadığı
İlk çeyrek büyüme rakamı tahminleri aşarak yüzde 4.3 oldu. Bu rakam yüzde 9’u geçen bir enflasyonla beraber düşünülmeli. Merkez’in yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 5, tahmini ise 7.6. Eğer büyüme yılbaşında konuşulduğu gibi yüzde 2’lerde gelseydi Merkez’in faiz indirimini daha öne alması için bir gerekçe olduğu düşünülebilirdi. Ancak yüzde 4.3’lük büyüme bence Merkez’in elini rahatlatacak ve haziran toplantısını pas geçmesine imkân sağlayacak.
Faiz kararlarının ekonomi üzerindeki etkilerini tam olarak hissedebilmek için yaklaşık bir sene kadar beklemek gerekiyor. Dolayısıyla ocak ayındaki faiz artışının ekonomi üzerindeki daraltıcı etkilerinin önümüzdeki aylarda daha çok hissedilmesi beklenir.
12 ay sonrası enflasyon tahminlerinin bile yüzde 7’nin üzerinde olduğu düşünülürse Merkez’in faizleri gevşetmek gibi bir lüksünün olmadığı görülüyor. Kaldı ki sene sonuna doğru Fed’in faiz artırım tarihi yaklaşacağı için kurdaki baskılar artacak ve bugünkü iyimser hava dağılacaktır. Merkez’in bu ortama düşük faizle girmesi kurda yeni bir dalgalanmaya sebep olup finansal istikrarı tehdit edici bir unsur olabilir.
Üçüncü sebep var
Enflasyon ve faiz arasındaki ilişki ve bu konudaki
Geçtiğimiz haftadan beri gündemin baş maddesi Merkez Bankası ve enflasyon. Bu bir hafta içinde konunun uzmanı olsun olmasın hemen herkes Merkez’in faizleri nasıl ayarlaması gerektiği konusunda bir beyanatta bulundu.
İlgi duymak ve fikir üretmek elbette güzel şeyler ancak o kadar farklı yorum yazılıp çizildi ki bu konularda eğitim almamış sıradan vatandaşların kafalarının karışmaması işten değil. O nedenle bugün öğretim üyesi rolümü üstlenip İktisada Giriş dersinde öğrettiğimiz bazı temel kavramların altını çizeceğim.
Amaç büyüme...
1) Ekonomide amaç ülkeyi “sürdürülebilir büyüme” noktasında tutabilmektir. Bu nokta ekonomide tam kapasite kullanıldığı zaman gelinen üretim noktasıdır. Bu noktada yapılan üretim enflasyon yaratmaz.
2) Kısa vadede ekonomiye fazla mesai yaptırarak sürdürülebilir büyüme noktasından fazla üretebilirsiniz ama bu üretim seviyesini sürdüremezsiniz. Ekonomiyi “yorarak” sağladığınız bu randıman uzun vadede enflasyon yaratır. Enflasyonu düşürmezseniz bir sonraki aşamada büyüme yavaşlar ve eskisinden de daha düşük seviyelere iner.
3) Merkez bankaları para politikasını kullanmak suretiyle ekonominin büyüme hızını ayarlarlar. Kullandıkları araç faiz
Merkez’in geçen haftaki toplantısında almış olduğu 50 baz puanlık faiz indirimi kararının ardından Başbakan Erdoğan’ın Merkez Bankası’na yönelik sert eleştirileri gözleri 24 Haziran’daki PPK toplantısına çevirdi.
Piyasa yorumcularının çoğunluğunun aksine ben geçen haftaki kararı önceden iyi açıklanmış, bir seferlik teknik bir indirim olarak yorumladım. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, nisan ayı sonundaki Enflasyon Raporu açıklamalarında faizlerde seri bir indirim için enflasyon görünümünde bir iyileşme görülmesi gerektiğinin altını çizmişti. Bu şartlar altında, iletişimini doğru yapmış olan bir merkez bankasının faizlere önümüzdeki aylarda dokunmaması gerekir.
İletişimde bulanıklık
Bu satırlarda zaman zaman Merkez’in iletişim politikalarını eleştirdim ve yeterince açık olmadığını dile getirdim. Ancak geçtiğimiz hafta itibarıyla son derece berrak bulduğum kısa vadeli para politikası beklentilerim bu sefer Merkez’in herhangi bir iletişim hatasından değil Başbakan’ın eleştirilerinden dolayı bulandı. Çünkü ister istemez bu eleştirilerin Merkez’i daha önceden açıklamış olduğu yol haritasından saptırma ihtimali devreye girdi.
Merkez Bankası bağımsızlığı açısından son
Merkez Bankası’nın dün yaptığı toplantısından saatler önce ABD Merkez Bankası Fed’in nisan ayı tutanakları çıktı. Tutanaklarda bir kez daha iletişim politikalarının tartışıldığına şahit olduk.
Fed üyeleri faiz artışına başlamak için önlerinde bir yıldan fazla süre olsa da şimdiden hazırlık yapmaya başlamış. Bunun önemli bir bölümü de sürecin iletişimiyle ilgili.
Fed sürece başlamadan önce eylem planına ilişkin piyasaları bilgilendirmeyi amaçlıyor. Bu şekilde para politikasında açıklık ve kredibilitenin artacağına ve hedeflere ulaşılacağına inanılıyor.
Enflasyon önemli
ABD’de iletişim hassasiyeti böylesine yoğunken bizde durum nasıl? Bu soruyu daha ilginç bir hale getirebilmek için yazımın bu bölümünü dünkü Merkez Bankası kararı öncesinde yazdım ve Merkez’in vermiş olduğu sinyaller doğrultusunda dünkü kararı (50 baz puanlık faiz indirimi) tahmin etmeye çalıştım.
Fed’in iletişimin önemi ile ilgili tartışmaları yaptığı aynı gün bizde de Enflasyon Raporu yayınlanmış ve Başkan Erdem Başçı ileriye dönük bazı mesajlar vermişti. Başçı o dönem şu mesajları verdi: