Yedi yıldır yumuşak doku kanseriyle mücadele eden Emel Gözde Becerikli sekiz defa ameliyat oldu. Tedavi masrafları için sosyal medyada bir yardım kampanyası başlatılan Becerikli “Tanışacak kişiler, keşfedilecek yerler, yardım edilecek insanlar o kadar çok ki tüm bunları yaşamam için bana da bir şans tanınsın” diyor
Emel Gözde Becerikli geçtiğimiz hafta 29 Kasım’da sekizinci kez ameliyata girdi. Yedi yıldır yumuşak doku kanseri (sarkomu) ile mücadele eden Becerikli’nin ameliyat masraflarının karşılanması için Türkiye çapında bir yardım kampanyası başlatıldı. Ünlü isimlerin de Facebook hesaplarında paylaşarak destek verdiği yardım kampanyası sosyal ağlar aracılığıyla pek çok kişiye ulaştı. Buna rağmen aileye henüz yeterli miktarda maddi bir geri dönüş olmadı. Becerikli hayata tutunmak için daha fazla destek bekliyor... Şimdi Emel Gözde Becerikli’nin hikayesini kendi ağzından dinleyin. Belki de onun yaşamasını sağlayacak kişilerden biri de siz olacaksınız.
Kanserinle tanışma hikayen nedir?
2007 yılının şubat ayıydı. O sırada üniversite birinci sınıfta okuyordum. Bir gece karnımda sabaha kadar süren bir ağrı oldu. Sabaha karşı acile gittik, MR çekildi. Bir hafta
Bu hafta “İlaç sektöründe büyük şok” başlığı ile verilen haberlerde ilaç firmalarının gizli bir bütçesi olduğunu öğrendik! Haberde büyük bir ilaç firmasında çalışmış eski bir yönetici, şirket içinde bir bütçe oluşturulduğunu, doktorlara ilaç yazmaları karşılığında tablet bilgisayar ve çamaşır kurutma makinesi gibi ürünler alındığını iddia ediyor. İlaç firmasının patronu ise “Böyle bir bütçemiz var. Doktorların defter, kalem gibi ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ben böyle biliyorum” diyor. Peki ama bu “gizli” bütçe bizi gerçekten şaşırttı mı?
***
Bu haberi okurken değerli hocam Uğur Dündar’ın hayatının, Nedim Şener tarafından kaleme alındığı “İşte Hayatım” kitabında okuduğum bir bölüm aklıma geldi. Kitabın o bölümünde Uğur Dündar’ın gençlik yıllarında bir ilaç firmasında ilaç temsilcisi olarak işe başladığı yazıyor. Ancak; bu iş Dündar için birkaç saat bile sürmemiş. Nedenini kitaptan alıntıladığım aşağıdaki cümleleri okuduğunuzda anlayacaksınız...
***
Uğur Dündar, elinde çanta ilaç pazarlıyor
‘Dündar’a ‘Hepargene’ adı verilen ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılan bir ilaç hakkında eğitim verilir. Eğitim sonunda Dündar çantasını ilaçla doldurur ve Çapa Tıp
Antidepresanlar tartışma konusu. Psikiyatr Dr. Mutluhan İzmir “Mutsuzluğun çözümü olan mucizevi haplar gibi sunuluyorlar” derken, Psikiyatr Dr. Agah Aydın “Son dönemde antidepresanlara öcü muamelesi yapılıyor” diye yakınıyor
Antidepresan kullanımı hızla artıyor.
Bu artışın nedenlerini ve sonuçlarını “Antidepresan Tuzağı” (Hayy Kitap) kitabının yazarı Psikiyatr Dr. Mutluhan İzmir ve Psikiyatr Dr. Agah Aydın ile konuştuk. Antidepresanların gereksiz kullanıldığını, mutsuzluk ile depresyonun karıştırıldığını belirten İzmir, gereksiz antidepresan kullanmanın zararlarını anlattı. Aydın ise insanların antidepresanlara yönelmesinin bir sebebi olduğunu, bu ilaçların pek çok hastada tek seçenek olduğunu ve antidepresanların öcüleştirilerek hastaların bu ilaçlardan korkar hale getirildiğini söyledi.
“Bazı hastalar için antidepresan tek seçenek olabiliyor”
Psikiyatr Dr. Agah Aydın
* Depresyon popüler bir hastalık haline geldi. Psikiyatra danışmadan; konu komşudan duyarak, televizyonda anlatılanları dinleyerek “Herhalde bende de depresyon var” diyen ve antidepresan kullanan çok sayıda insan
var. Bu kişilerin çoğu antidepresanları gereksiz kullanıyor. Ancak antidepresan
Sizin hiç AIDS’li sevgiliniz oldu mu? Korunmasız bir şekilde sevişmek istediğiniz ama bir türlü sevişemediğiniz. Sevdiğiniz insanla aranıza yasaklar koyduğunuz. Bu soruya şimdilik “Hayır” diyorsanız bile bir gün “Evet” diyebileceğiniz de aklınızında bulunsun. 1 Aralık Dünya AIDS gününde paylaşılan verilere bakın. Türkiye’de şuanda 6 bin 802 AIDS’li kişi var. Dünyada her gün 6 bin 300 kişiye AIDS etkeni olan HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bulaşıyor. Dünya Sağlık Örgütünün 2012 yılı sonu verilerine göre yaklaşık 35 milyon kişi HIV/AIDS ile yaşıyor.
***
Pek çoğumuz AIDS’ten korunmak için riskli cinsel ilişkilerden kaçınmak, kondom kullanmak, başkasının kullandığı bir enjektörü (iğne vb) asla kullanmamak gibi gereklilikleri biliyoruz. Peki; HIV’li kişilerin saptanması, tedaviye başlatılması, böylece hastalığı bulaştırma risklerinin azaltılması gerektiğini de biliyor muyuz? Eğer biliyorsak onları neden hastalıklarını gizlemeye zorluyoruz?
“HIV ile yaşamanın zorluğu “cadı” avına meraklı toplum yapısından kaynaklanıyor.”
Bu kişilerin birçoğu AIDS’li olduğunu söyleyemiyor. Her ne kadar; HIV virüsü günlük ilişkiler ile bulaşmasa da AIDS’li kişiler ciddi bir şekilde
Prof. Dr. Tansu Küçük: “Âdet öncesi gerginlik sendromu (PMS) çoğunlukla entelektüel kadının hastalığıdır. Köyde koyun güden, akşama kadar mısır tarlasında çalışan bir kadında PMS olduğunu pek görmeyiz”
Regl öncesi dönemde kadınların çoğunda mutsuzluk, kaygı ve öfke artışı, gerginlik, hassaslık gibi psikolojik değişimler oluyor. Bazı kadınlarda baş ve karın ağrıları, göğüslerde hassasiyet ve ödeme bağlı şişkinlik gibi fizyolojik belirtiler de görülüyor.
Bazen dayanılmaz bir hal alan bu şikayetler kadının iş ve
sosyal yaşamını, kişisel ve ruhsal dengesini de bozuyor. Kısaca PMS olarak bilinen ve regl öncesi sendromu (premenstrual sendrom) denilen bu durumu uzmanlarla konuştuk.
“Sendrom için gelen hastada çikolata kisti veya miyom çıkabiliyor”
Prof. Dr. Tansu Küçük(Acıbadem Maslak Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı)
* PMS âdetin 14 ya da 15’inci gününde başlayan ve âdetten iki-üç gün sonra biten ruhsal ya da fiziksel birtakım değişimlerdir. PMS teşhisi için bu değişimlerin en az üç âdet döneminde ortaya çıkması gerekir.
Zaman zaman toplumda salgın hastalıklar oluşur. Salgından korkarız. Çünkü salgının bir başlangıç noktası olsa da dalga dalga topluma yayılır. Halkı kırıp geçirmeye başladığı anda artık geri döndürülemez bir noktaya gelinmiştir. O kadar hastaya ne ilaç yeter ne tedavi. Bittiğinde ise gerisinde koca bir enkaz bırakır. Kayıpları için kanayan yürekler, hafızalardan bir türlü çıkmayan korkular, acılar...
Ama paniğe gerek yok. Artık salgını önlemenin bir yolu olduğunu biliyoruz. Hastalık etkenine ve yayılma hızına bakıyoruz. O etkeni yok edip, yayılmanın önüne geçiyoruz. Günlük hayatta ise salgın etkeni bazen bir liderin, bir cümlesi olabiliyor. O cümle öyle bir yayılıyor ki, ciddi bir tehdit oluşturuyor. Toplum bir anda kamplaşıyor, “onlar” ve “biz” ortaya çıkıyor. Demokrasinin getirdiği birlikte yaşama kültürü yerini ötekileştirmeye ve ötekini yok etme mücadelesine bırakıyor.
Bu yazıyı yazma sebebim geçtiğimiz hafta Meclis Başkanvekilinin "Kızlı erkekli eğitimi kaldıracağız" açıklamasından sonra hafta boyunca sıkça duyduğum şu cümleler:
* Onlar bizim kızlı erkekli yaşam biçimimizi ayıplıyor da biz onları ayıplamıyor muyuz? 21. yüzyıl Türkiye’sinde hala tek tip bir yaşam
Doç. Dr. Kader Keskinbora: “Fibromiyalji yüzde 80 oranında mükemmeliyetçi ve işkolik kadınlarda görülüyor. Mükemmeliyetçi ruh makale yazarken de çorba karıştırırken de ortaya çıkabilir”
Nedenini bir türlü bulamadığınız ağrılarınız
mı var? Bir şeyle baş edemediğinizde, kaygılandığınız yoğun stres dönemlerinizde ağrılarınız artıyor mu?
Bu sorulara cevabınız evetse sizde de fibromiyalji olabilir. Özellikle de mükemmeliyetçi ve işkolik kadınlarda görülen bu hastalığı Liv Hospital Algoloji (Ağrı) Uzmanı Doç. Dr. Kader Keskinbora ile konuştuk. Keskinbora “Fibromiyalji için çağın hastalığı diyebiliriz ama birçok kişi bu hastalığının farkında değil. Doğru teşhis için ortalama üç yıl geçiyor” diyor.
Fibromiyalji nedir?
Artık nur topu gibi bir dershane sorunumuz var. Havuz problemlerini çözüp üniversite kazanan yöneticiler bu sorunu çözemediğine göre sınav sisteminde bir bozukluk var. Üniversite gibi analitik zeka, sorgulama, düşünme gerektiren bir ortamda bile dersleri ezberleyip geçen yöneticilerin ezberlerini bozma vakti çoktan geldi. Açın gözlerinizi! Dershane sorunu cemaat-iktidar savaşından çok daha fazlası...
“Dershaneler kapatılsın” mı dediniz?
Dershanelerle tanışıklığı ortaokul yıllarına dayanan bir nesiliz biz. En özelinden bir ortaokulun öğrencisi de olsak, iyi bir lise kazanabilmek için dershaneye gitmiş bir kuşağız. Kanımızın en deli aktığı lise yıllarımızı ise okul, dershane, ev üçgeni arasında heba etmiş bir gençliğiz. Gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarımız genel kültürlerini geliştirmek, hobilerine vakit ayırmak, düzenli spor yapmak gibi bizim yetkililerimizin “boş” bulduğu şeylerle uğraşırken bizler yarış atı olmak gibi “önemli” işlerle meşguldük.
Gençliğin heba olması çökmüş eğitim sisteminden kaynaklanıyor
Nesillerdir gençliğin heba olmasının ise sadece bir tek nedeni var. Eğitim sistemimizin çoktan çökmüş olması! İnsanın geçmişindeki kötü anıları sildiğinin en güzel