Yok yok, zenginin malı züğürdün çenesini yorar muhabbeti değil. Beni başkasının görgüsüzlüğü hiç ilgilendirmez ama bu iş başka. Geçen hafta sosyal medya fenomenlerinden birinin özel jetiyle yaptığı 10 dakikalık uçuşlardan bahsetmiştim. Her yerde fosil yakıt tüketiminin iklim üzerindeki etkileri konuşulurken, 50 yıl içinde tükenecek canlı türlerinden, kirlenecek denizlerden, daha da kötüye gidecek beslenme sorunlarından bahsedilirken kamuoyu önderlerinin ve zenginlerin vurdumduymazlığıydı konu.
Fakirler çevreye duyarlı olmak için suyu idareli kullanacak, bisiklete binecek, yürüyecek, bununla da kalmayıp çevre vergileri verecek, ama zenginler jetleriyle 10 dakikalık uçuşlar yapmaya devam edecek. Fakirler trene, otobüse, metroya binmeye teşvik edilecek, ama zenginler bütün şımarıklıklarıyla jetlerinde pozlar verip 10 dakikalık yere yapılan uçuşları utanmadan sosyal medya hesaplarında paylaşacak.
Bunun ağır görgüsüzlük dışındaki sonuçları da tabii ki bizim sırtımıza yüklenecek.
K- Pop çok hareketli bir sahne. Neredeyse her hafta yeni bir grup dünyayı ele geçirmek üzere ortaya çıkıyor. BTS’in de şirketi olan Hybe’ın (eskiden Big Hit olarak bilinen şirket) dünyaya armağan ettiği yeni grubun adı Newjeans. Hepsi kızlardan oluşan grup ilk şarkısını 22 Temmuz’da yayınladı. “Attention”, şirketin resmi YouTube hesabında paylaşıldı ve bir haftada 8 milyon izlenmeye ulaştı. Yeni başlayan adı sanı bilinmemiş bir grup için gayet iyi bir rakam. Elbette asıl performans TikTok üzerinde belli olacak. Grubun ilk mini EP albümü de bu hafta içinde çıkacak.
K-Pop grupları çoğu başka grup gibi lisede tanıştık, mahallede tanıştık şeklinde kurulmuyor. Her biri birer uzun soluklu proje. Newjeans için yapılan audition’lar 2019’da başladı. Onlarca, yüzlerde aday arasından elenerek gelen beş kız sonunda grubun asil üyeleri oldu.
Müzik olarak 2000’lerin başı 90’ların sonu döneminin pop müziği referans alınmış. 14-17 yaşları arasındaki üyelerin bundan sonraki yol haritası şirket tarafından açıklanmadı ancak
Andriy 20 yaşında. Ukrayna’nın savaş bölgesinden kaçabilmiş şanslı gençlerden. Şanslı derken, savaş yüzünden yerinden yurdundan olmuş biri ne kadar şanslı olabilirse o kadar. En azından savaşın içinde olmadığı için mutlu ama akrabaları, yakınları hâlâ orada. Bir noktada savaşın sonuçları onu da bulacak. Ne zaman, nasıl? Daha neler olacak, neler getirecek yıllar, bilmiyor.
Çaresiz, umutsuz, moralsiz değil. Öyle bir anlatıyor ki 20 yaş enerjisiyle, sanki Ukrayna gençliği beklediği büyük hamleyi yapma fırsatını yakalamış. Savaşta, işgal altında ezilen bir halkın acılı evladı değil karşımdaki,
aksine gözleri parlayan, kararlılıkla dolu yerinde duramayan bir enerji topu.
Londra’da bir sohbette tanıştığım Andriy müzik dinlemeyi çok seviyor. Ukrayna rap müziğini yakından takip ediyor. Savaşın Ukrayna gençliği üzerinde neleri değiştirdiğini kısa bir sohbetinde ayaküstü de olsa ondan dinlemek çok etkileyiciydi. Kendimi tanıtınca biraz anlatmak istedi. Ben de paylaşmak istedim, çok detaya girmeden.
Ukrayna’da genç kuşağın
İnsan embriyosu tam olarak hangi noktada insana dönüşür? Bu sorunun yanıtını aramak gibi biraz romanın başladığı yeri aramak. Çok az roman ilk kelimelerle birlikte başlar. Yazarların romanlarına yaklaşımı farklıdır. Kimi yazar ne yazacağını sadece kafasında kurar. Yazmaya başladığı anda zihnindekiler bir bir o önceden belirlenen düzen içinde dökülür. Kimisi aylarca, haftalarca planlar üzerinde çalışır. Kurguyu kâğıda döker, karakterlerin eksiksiz birer özgeçmişini oluşturur, romandan önce kocaman bir defteri bu notlarla ve krokilerle doldurur.
Her yazarın kendine has çalışma biçimleri vardır. Henry James, “Poynton’daki Ganimetler”i yazmadan en az roman kadar detaylı ve uzun bir taslak hazırlamıştır. Muriel Spark her şeyi kafasında olgunlaştırır, çarpıcı bir açılış cümlesi bulmadan tek satır yazmaz, bu cümlenin ardından başlayıp bir çırpıda bitirmeyi sever. Ama okur için roman her zaman o çarpıcı ve sihirli açılış cümlesiyle başlar. Bu cümle her zaman romanın ilk cümlesi olmak zorunda
Bu hafta size Skapova’yı tanıtmak istiyorum. Bir süredir stream platformlarına “Ben Senden Vazgeçtim” adlı şarkılarıyla çıkıştalar. Devamının gelip gelmeyeceğini merakla bekliyordum. Geldi. Bu hafta hem 11 şarkılık “Ben Senden Vazgeçtim” adlı albüm yayınlandı.
Türkiye’de yeni nesil müzisyenler daha çok hip hop ve indie tabanlı müziklere meraklı. Rock ise artık iyiden iyiye katalog tür olarak görülmeye başlandı. Yani eski baba gruplar dışında rock dinleyicisine yeni nesil bir şey sunulmuyor pek. Bu boşluğu zaman zaman gündeme getiren biri olarak yeni rock şarkılarına ve gruplara ilgim var. Skapova hakkında daha fazla bilgi edinmek için görüşmeyi teklif ettim. Vokalde Yahya Babuz, gitarda Hikmet Melih Gül, basta Ozan Alan, davulda Berkay Kahraman ekranların başında toplandık, muhabbet ettik.
Skapova (isim Melih’in evinin garajındaki stüdyoda bir “masaj” muhabbeti esnasında çıkmış) 2021’de bir araya gelen çok yeni bir ekip. Melih ve Berkay daha önce birlikte başka bir ekiple çalışıyorlar ama bundan
1900 beygirlik elektrikli araba haberini okuduktan beri kafam bayağı karışık. Biz elektrikli arabalar çevreyi kurtaracak,
temiz enerjiyi idareli kullanarak gezegen daha az zarar vereceğiz sanıyorduk. Halbuki elektrikli araba otomobil endüstrisine yeni bir soluk katmak, zenginler için yeni oyuncaklar demekmiş. Ne yaparsanız yapın, insanlık konuyu evirip çevirip bir çeşit müsrifliğe bağlayabiliyor.
Elektrikli araba deyince herkes otomatikman “Aa ne güzel, çevre…” falan diyor. Elektrik lafını duyar duymaz gelen bir rahatlama, bir tür gezegen kurtuldu hissi. Emin misiniz?
1900 beygirlik araba iki elektrikli motora sahipmiş. İki saniyede 100 kilometreye çıkacakmış. Gerçekten bunlara ne gerek var? Ve hangi çevreci gezegen dostu mantık, temiz enerjiyi iki saniyede
100 kilometre hıza erişmek için kullanmayı akıl edebilir? Bunun kime faydası var, bilmiyorum. Gezegene olmadığı açık.
Elektrik enerjisi nasıl elde ediliyor, bu enerjiyi depolayan bataryalar hangi maddeden yapılıyor, bu maddeler gezegene ne kadar karbon ayak izi bırakıyor, bu yeni hammaddelerin dünyadaki pazarını
Londra deyince akla hep yağmur, sis, gri bulutlar geldi. İngiltere’nin gerçeği zaten güneşi geçirmeyen bulutlarla kaplı kurşun gibi bir gökyüzü değil mi?
20. yüzyılın en iyi müzikleri bu gökyüzünün altında, dinmeyen yağmura bakarken yazılmadı mı?
Pink Floyd’lardan Radiohead’lere şarkı sözlerine de giren meşhur İngiliz karamsarlığı varlığını bu atmosfere borçlu değil mi?
Coğrafya kader denir ya. Evet, işte bu coğrafyadan İngiltere’nin kaderine bu müzik kültürü düşmüş. Ancak bu günlerde bu coğrafyadan da iklimden de eser yok. Ülkenin özellikle de güney kısımları alışılmışın ötesinde bir sıcak dalgasının etkisinde.
Radarımda bu hafta Amerika, Baltimore çıkışlı Turnstile vardı. Şu anda turnesi devam eden grubun “Glow On” adlı 2021 albümüyle enerjik müzik ihtiyacımı karşıladım. 2010’dan bu yana aktif olan grup bu yıl NME tarafından en iyi live band seçildi. Hardcore’u popülerleştirmesi bakımından önemli Turnstile gibi iki dünyanın arasında duran gruplar. İngilizlerin “Best of both worlds” dediği, her iki dünyanın da en iyi yanlarını müziğinde taşıyan bir ekip. Hardcore ve melodik rock sevenleri memnun eder.
Radarıma takılan bir diğer ekip Skapova. Dört kişilik rock ekibinin “Ben Senden Vazgeçtim”i son dönem çıkan en iyi rock şarkılarından biri. Yeni şarkı “Neyse”yi dinleyince devamını da bekler oldum. Gitar sound’unu, kullandıkları riff’leri ve vokalleri dikkat çekici. Türkiye’nin gitar müziği geleneği 2020’lerde devam etmedi. Aksine mevcut gitar grupları da geçen 5-10 yılda popa, elektroniğe, bol synthe’li dans sound’larına ilgi gösterdi. Bunun en bariz örneği Adamlar’ın