Türbin motorlu otomobil denemeleri pek çok kez yapıldı. Ancak ilk örneklerinden biri, İtalyan Fiat’ın imzasını taşıyordu. 250 km/s hıza çıkabiliyordu ama motorun yarattığı ısı sürücüsünü eritebilirdi...
İnsanlar 20. yüzyıl başlarında, uzaya gitme fikrini Leonardo da Vinci’nin uçuk projelerinde ya da Jules Verne’in “Ay’a Seyahat”inde filan hayal ederken, otomobil üreticileri bunun “havada değil de yerde” nasıl gerçekleşebileceği üzerinde kafa patlatmaya başlamıştı. Özellikle İtalyanlar için “yollarda uçabilecek” otomobiller geliştirme fikri bir saplantı haline gelmişti diyebilirim. Nitekim bu fikrin öncülerinden biri olan 1917 model Fiat Botafogo, uçak motoru takılmış deneysel araçların önde gelen örneklerinden biri olarak adını yazdırmayı başarmıştı.
Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların “Heinkel He-178” uçağına ilk kez jet motoru yerleştirmesi ve bu teknolojinin ünlü “Messerschmitt Me-262”de kullanılması oyunu, hatta hayalleri değiştirdi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı kararıyla şehirlerarası karayollarında yolcu ve eşya taşımasında kullanılan taşıtlarda kış lastiği takılmasını zorunlu kılan “kış lastiği uygulaması” 1 Aralık’tan itibaren başladı. 1 Nisan 2023’e kadar 4 ay boyunca devam edecek uygulamada, kurala uymayan araçların sürücülerine 1152 lira ceza kesilecek.
Lastik Sanayicileri ve İthalatçıları Derneği (LASİD), güvenli ve akıcı bir trafik için sadece zorunluluk kapsamında olan ticari araçlarda değil tüm araçlarda kış lastiği kullanılmasını önerdi. LASİD Genel Sekreteri Erdal Kurt, “Kış lastikleri iklimsel değişimler nedeniyle farklılık gösteren hava koşulları ve buna bağlı olarak değişen yol durumlarına karşı sürüş ve can güvenliğine katkıda bulunur. Kış lastiği, + 7 derece altındaki sıcaklıklarda sertleşmeyerek yere tutunma özelliğini korur ve ıslak, çamurlu veya karlı yüzeylerde sürüş emniyetini artırır. Bu özellikleri nedeniyle hava ve yol şartlarından kaynaklanabilecek olası risklere karşı ortak trafiğin güvenli ve akıcı olmasına katkı sağlar”
Avrupa’da şiddetini artıran lojistik krizi, bir yandan üreticileri zora sokarken diğer yandan da yaratıcı çözümlere zorluyor. Stellantis Grubu, Fransa’daki bayilerine “Gelin, isterseniz araçlarınızı kendiniz alın!” alternatifi sunuyor.
Çip, Ukrayna savaşı, enflasyon, hammadde fiyatları gibi problemler arasında sayılan “lojistik problemi”, özellikle Avrupa’da yeniden kendisini hissettirmeye başladı. Nitekim Fransa, Çin ve Kore’de bazı üreticiler, ürettikleri araçları dağıtmakta ve ihraç etmekte zorluklar yaşarken, arada “cin fikirler” de üretmek durumunda kalıyor. Bünyesinde önemli markaları bulunduran Stellantis Grubu’nun Peugeot ürettimi yaptığı Sochaux fabrikası da, lojistik problemleri nedeniyle önemli sıkıntılar yaşayan tesislerden. Peugeot 3008 ve 5008 SUV modellerinin üretildiği fabrikada yeni araçların sevk edilmesinde yaşanan problemler nedeniyle fabrikanın bantlarından inmiş binlerce 3008’in gerek tesis otoparkında gerekse de fabrikanın dışında bekletildiği kaydediliyor.
Nedenler muhtelif
Stellanti
Sovyet döneminin popüler markasıyken iflas eden Moskvich, şimdilerde Ukrayna savaşı nedeniyle yeniden “dirildi.” Zorlu yollardan geçen marka, yaşamı boyunca pek çok kez tökezledi...
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ya da kısaca SSCB başta olmak üzere, “Demir Perde” olarak ünlenen komünist rejimlerle yönetilen ülkelerde bir otomobil sahibi olmak, gerçekten de büyük bir olaydı. Nitekim pek çoğunda “bireysel sahiplik” neredeyse “hayal” denilebilecek bir olayken, şanslı olup da imkan bulanlar da gidip köşedeki bayiden satın alamıyordu. Hele de 50-60 marka arasından birini seçmek, o aracı farklı donanımlarla “kişiselleştirmek”, haşa mümkün bile değildi. “Deli bu, deliii!” derlerdi adama...
Özellikle 1940’larda SSCB’de de çok az sayıda otomobil markası bulunuyordu. En büyükleri de GAZ (şimdilerde özel sektörde), AvtoVAZ (yani Lada) ve AZLK yani bilinen adıyla Moskvich (Moskviç’ti) kuşkusuz. ZIL, ZAZ, UAZ ve Izh ise biraz daha küçük
29 Ekim’de açılışı yapılan Togg’un Gemlik tesisleri, kapılarını önceki gün bir grup uzman gazeteciye açtı. Biz de Milliyet olarak o fabrikayı gezdik. Togg’un direksiyonuna geçerek o ‘meşhur ivmelenme testi’ni gerçekleştirdik.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra 4 binden fazla davetli eşliğinde resmen hizmete açılan Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun (TOGG) Gemlik’teki tesisleri, uzun zamandır merak konusuydu. Nitekim tesislerin içi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet tarafından gezilmiş, tesisin bölümlerinin son haline ilişkin çok fazla bilgi yer almamıştı basında...
Togg’un davetlisi olarak Gemlik Kampüsü’ne giderek hazırlıkları yerinde görme ve üretilecek ilk model olan C-SUV’u test etme imkanı bulan gazeteciler arasında, Milliyet’i temsilen ben de yer aldım. 1.2 milyon metrekarelik alan üzerinde inşa edilen kampüste, 230 bin metrekare kapalı alanda “gövde”, “boya” ve “montaj” tesislerinin yanı sıra “Ar-Ge Merkezi”,
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, önceki gün Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği (OYDER) temsilcileriyle bir araya gelerek, burada OYDER Başkanı Altuğ Erciş ve derneğin yönetim kurulu üyeleriyle yaptığı toplantıda, otomobillerde Özel Tüketim Vergisi matrah düzenlemesinin yapılacağını söylediği, hatta bunun 1 Aralık’ta gerçekleşeceğini söylediğine ilişkin haberler, uzun süredir bu uygulamayı bekleyenler için ciddi bir sürpriz oldu.
Her ne kadar Bakan Nebati’nin paylaşımında ve OYDER Başkanı Erciş’in açıklamasında kesin bir tarih göze çarpmasa da, bazı yayın organlarındaki haberler beklentinin artmasını sağladı.
En son bu yıl Ocak ayının ortalarında bir ÖTV matrah düzenlemesi yapılmış, hatta matrahlara göre ÖTV dilimleri artırılmış ancak gerek kurların hızlı artması, gerek araç bulunurluğunda yaşanan sıkıntılar gerekse de Ukrayna’daki savaş sonrası Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan enflasyon, bunu birkaç ay içinde etkisiz hale getirmişti. Yüzde 80’lik dilimin altında bulunan yüzde 45, 50, 60
İngiltere’de 1 Sterlin’den satılmaya başlanan küçük otomobiller, bugün dünyanın her yerinde “Matchbox” diye anılır. Aslında tesadüfen ortaya çıkan ve bir marka olan Matchbox, halen sevenlerinin gönlünde...
Eskiden tek tük değil, iyi ve başarılı fikirlerin çoğu birer tesadüf, gereksinim ya da bir olay sonucu çıkardı. Öyle bir ya da birkaç kişinin “Gel birader, şu işe girelim, ne para kırarız bak gör!” kafasıyla değil...
İngiliz Jack Odell bir mühendislik dehası olarak biliniyordu çevresinde... O durumu gelene kadar da pek çok iş yapmıştı. Zira 13-14 yaşlarında okuldan atıldığı için işe girmişti. Ardından savaş patlayınca da kamyon şoförlüğünden sinema oynatıcılığına kadar yapmadığı şey kalmamıştı. Sonradan orduya girdi ve özellikle 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusunun mekanik işlerinden sorumlu oldu.
Sivil hayata döndüğünde, oyuncak üretimi yapan bir şirkete girdi. “Diecast and Machine Tools” adlı şirket, bugün bile efsane kabul edilen minik oyuncakların
ABD’de ciddi lüks markalar için tasarımlar yapan Gordon Buehrig, bir grup yatırımcıyı da “gaza getirmiş” ve Avrupalıların tadını verecek bir spor otomobil üretme fikrine kapılmıştı. Ancak ürettiği araç hem sıradışıydı hem de pahalı. Dolayısıyla araç, “türünün tek örneği” olmaktan kurtulamadı.
Bazen bir marka ya da firma için o güne kadar “ayağı yere basan” ve başarılı projelere imza atmış kişiler, iş kendi projelerine geldiğinde “tarihin çöplüğüne” doğru yol alabiliyor, başarısızlıklarıyla tarihe geçebiliyor... Bunun örneklerinden bazılarını tam da bu köşede yazmıştım, yazıyorum da zaten. “Olmayınca olmuyor” dedirten projelerden geriye ise kimi zaman güzel kimi zaman da “çöp”ler kalıyor maalesef...
Gordon M. Buehrig, zamanının lüks otomobil markaları için hayli önemli ve başarılı çizimlere imza atmış, böylelikle sektörde ciddi bir kariyer yapmıştı. “Auburn 851 Speedster”, “Cord 810/812” ve Duesenberg’in “Model