Ekoloji uzmanları, insanlığın uçurumun kıyısına geldiğine işaret ediyor: Uçurumun dibinde, gıda ve su krizleri, bulaşıcı hastalıklar, göçler bizleri bekliyor. Biyolojik Çeşitlilik tarafı ülkeler ise ‘yok oluş’ tehdidine karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor.
Amaan ‘yok oluş’muş! Biyoçeşitlilik kaybına aynen bu şekilde tepki veriyor şu an dünyayı yönetenler. Sanki 1 milyona yakın bitki ve hayvan türü, yakın gelecekte yok olma tehdidiyle karşı karşıya değilmiş gibi umarsızca yaklaşıyorlar ‘yok oluş’a. Oysaki ekoloji uzmanlarına göre, insanlık artık uçurumun eşiğinde... Yakın gelecekte gıda ve su krizlerinin yaşanacağı öngörülüyor. Bulaşıcı hastalıkların artışı, habitat kaybına bağlı göçlerin yoğunlaşması ve tıbbi keşifler için moleküler kaynakların azalması da cabası.
Bu endişe verici tabloya rağmen, Kolombiya’nın Cali kentinde düzenlenen BM Biyolojik Çeşitlilik 16. Taraflar Konferansı (COP16) tam bir fiyaskoyla başladı. Bir önceki konferansta, 2030 yılına kadar doğa kaybını durdurmayı ve tersine
Yediğimiz içtiğimiz pek çok temel gıda ürününde yapılan sahtekârlık içimizi karartıyor. Yıllar içinde firma isimleri değişse de sahteciliğin sürüp gittiğine tanıklık ediyoruz.
Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda sahtekârlarını uzun bir aradan sonra yeniden ifşa etmeye başladı. Açıklanan listelere göre, uygunsuzluk tespit edilen gıda ürünü sayısı, 2 haftada 700’e dayandı. Ortaya çıkan tablo, halk sağlığı açısından oldukça iç karartıcı. Çünkü uygunsuzluk tespit edilen ürünlerin büyük kısmı, maalesef hemen her öğünde soframıza gelen temel gıda ürün çeşitleri. Belki bireysel olarak siz, listede yer alan zeytinyağını satın almamış olabilirsiniz. Ancak iş yerinizde ya da restoranda veya tatil yaptığınız otelde o yağı tüketmiş olmanız muhtemel. Üstelik söz konusu olan, gıdada kullanımına izin verilmeyen boyaların karıştırıldığı yağlar!
Daha da korkutucu olanı, ifşa edilen ürünlerin bazılarının hâlâ piyasada satılıyor olabilmesi. Mesela “Edremit Hanzade”
15 Ekim Salı, Dünya Kadın Çiftçiler Günü. Soframıza gelen hemen her gıdada şüphesiz ki, kadının emeği ve izi var. Hayatı yeşerttikleri gibi toprağı da onlar yeşertiyor.
Yaşamın her alanında olduğu gibi kırsalda da artık büyük dönüşümlere imza atıyor kadınlar. Şanslıyız ki, hâlâ bereketli topraklara sahibiz ve hayallerinin peşinde inatla koşturan kadınlar var. 15 Ekim Salı, Dünya Kadın Çiftçiler Günü vesilesiyle onların hikâyelerine kulak vermek büyük mutluluk. Gelin kırsalı dönüştüren o kadınların hikâyelerine bakalım.
Aile çiftliğini kadınlar yönetiyor
Berrin Yetkin Var yaklaşık 10 yıl önce kurduğu Gönen Merkez Tuzakçı Hasanbey Tarımsal Kalkınma Kooperatifi sayesinde yüzlerce kadının hayatını değiştirmiş. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğiyle başlayan yolculuk, zamanla tıbbi aromatik bitki ve gıda üretimine evrilmiş. Şimdiyse yün işleme tesisi kurmuşlar. Artık fabrika sahibi kadınlar. Onları bu yola sevk eden ise tarımın temel sorunu, “tüccar düzeni” olmuş:
Gerçekten de yumurta paketlerine bakıldığında, “Gezen tavuk” yazılı yumurtaların bazılarının toptancılardan geldiği, üzerinde ne bir çiftlik ne de bir kümes adresi bulunmadığı görülüyor. Hatta üzerinde kodu dahi olmadan “gezen tavuk yumurtası” diye satılan ürünler var. Üstelik bu yumurtaların fiyatları, kafes yumurtasına oranla yüzde 50-60 daha fazla. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Başkanı İbrahim Afyon da kafessiz sistemde kapasitenin çok üzerinde bir satışla karşı karşıya olunduğuna işaret ediyor.
0 (organik) ve 1 (gezen) kodlu yumurta üretiminin, toplam yumurta üretiminin ancak yüzde 5’ine denk gelebileceğini kaydeden, buna karşın yüzde 5’in çok üzerinde bir satışın söz konusu olduğunu aktaran Afyon, “Biz bu yumurtaları, ‘fantezi yumurtası’ olarak değerlendiriyoruz. Aslında diğer yumurtadan üstün olan bir yönü yok. Ama insanlar bir şekilde talep ediyorlar. Bu nedenle de ciddi bir pazar oluştu. Gerçekten sertifikalı bir şekilde üretenleri tenzih ederek söylemek gerekiyor
Sağlık uzmanları, zeytinyağının içerdiği bileşenlerle âdeta ilaç niteliğinde olduğunu belirtiyor, ancak o ilaç maalesef çiftçiye “ilaç” diye satılan pestisitlerle kirleniyor. Hasat dönemi olmasına rağmen, hâlâ zeytin bahçelerinde ilaçlama yapanlar var. Hatta bizzat bazı Tarım İl Müdürlükleri, “Sonbahar sürgünlerinin uzamasıyla Zeytin Halkalı Leke Hastalığı’na karşı zirai mücadele dönemi başlamıştır” yolunda duyurular yaparak, çiftçileri pestisit uygulamasına yönlendiriyor. Bu uyarıya eşlik edecek çiftçinin kullanacağı zehirlerin, doğrudan zeytin ve zeytinyağına yansıyacağı ise apaçık ortada. Peki, soframıza gelen zeytinyağında pestisit analizleri yapılıyor mu?
Zeytin üreticisi ve Edremit Zeytin-Zeytinyağı Derneği Yönetim Kurulu üyesi Hasan Güçlü Sakallı’ya göre, zeytin sektöründe pestisit kalıntısına yönelik analiz söz konusu değil; o yüzden kimsenin çekinmeden kimyasal kullanabildiğini söylüyor. Zeytinliklerde
Doğanın bilmediğimiz pek çok yönü var. Doğanın şifrelerini çözmek için başlatılan “Hayvanların interneti” projesi, ekosistemin gizemini anlamamıza yarayacak veriler sunmayı hedefliyor.
Günümüzde hepimiz artık birer veri sağlayıcıyız. Tüketim alışkanlıklarımız, seyahat ettiğimiz rotalar, yediklerimiz ve günlük faaliyetlerimiz, dijital teknoloji vasıtasıyla günbegün kaydediliyor. Ve biz farkında olmasak da işlenen verilerimiz, birçok değişime ön ayak oluyor. Hem iyi hem de kötü yönde.
Şimdi bilim insanları benzer bir süreci, doğanın şifrelerini çözmek için başlatıyor. Alman ornitolog Martin Wikelski’nin tohumunu attığı “Hayvanların interneti” projesi, ekosistemin gizemini daha iyi anlamamıza yarayacak veriler sunmayı hedefliyor. Proje kapsamında binlerce hayvan, güneş enerjisiyle çalışan uydu vericileriyle takip edilecek ve vericiler, hayvanların ulaştığı noktalardaki, hava basıncı, yükseklik, sıcaklık ve nem gibi çevresel faktörleri ölçecek. Ayrıca hayvanın davranışını yorumlamaya yardımcı
Meğer dolmaya da zehir bulaşmış. Hem de öyle böyle değil! AB Gıda Alarm Sistemi’ne geçtiğimiz günlerde art arda düşen 3 uyarı, Türkiye’den Almanya’ya gelen yaprak dolmalarında 10 farklı tür, tarım zehrinin saptandığını gösteriyor. Neredeyse dolmanın içindeki malzeme kadar, tarım kimyasalı çıkmış. Üstelik tarım zehirlerinin birçoğunda kalıntı miktarları, tolere edilebilir limitin 20-30 katı. Hele bir tanesi var ki, limiti yaklaşık 100 kat aşan oranda tespit edilmiş.
Böcek öldürücü olarak kullanılan o kimyasalın adı methoxyfenozide. Düşük toksisiteye sahip bir etken madde olarak çalışmalara yansısa da yarılanma ömrünün uzun olması nedeniyle oldukça kalıcı bir kimyasal olarak anılıyor. Dolmadaki diğer zehirlerin birçoğu da sistemik etkili. Yani aynı antibiyotik gibi kullanıldığı organizmanın bütün hücrelerine sirayet ediyor. Ne yıkamakla ne de kabuk soymakla çıkmayan türden.
Etkileşim tehlikesi
Bir diğer endişe verici yön de 10 ayrı pestisitin aynı anda tek bir gıdada yer alması. Bu
Yapılan akademik araştırmalar zeytin ve zeytinyağı üretiminde zehir kullanımının hem çok yaygın olduğunu hem de tarlalarda pestisit uygulamasının bilinçsizce yapıldığını gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde Facebook’taki “Zeytin Yetiştiricileri” grubunda paylaşılan fotoğrafta bir masa üzerinde 5 ayrı tarım zehri yer alıyor. Zeytin yetiştiricisi, zeytinlerinin siyahlaşıp dökülmesi nedeniyle ziraatçıya danıştığını ve ziraatçının reçetesi sonrasında masasının “ilaç”la (!) dolduğunu yazmış. Kendisine, pestisitleri karıştırarak 45 gün arayla ağaçlara uygulaması salık verilmiş.
Grupta benzer çok sayıda yazı ve yorum var. Kimi zeytin güvesine hangi zehir atması gerektiğini sormuş kimi her türlü böcek öldürücüyü uygulasa da zeytinlerinin zarar görmesinden dert yanmış. Çiftçilerin birbirlerine etkili zehirler önerdiği platformda, “Sinek ilacı kaç defa atılıyor. Ben 1 Ağustos’ta attım. Tekrar atmam gerekiyor mu” sorusuna, “15 günde bir, üç sefer”