Balın faydaları saymakla bitmez ama en çok sahteciliğin yaşandığı gıda da o. Balda sahteciliğin boyutları ve ne yapılmalı, onu değerlendireceğiz bugün.
Düşünsenize hasta oluyorsunuz. “İyileşeyim” diye bala türlü baharatlar katıp, kaşık kaşık yiyorsunuz ama medet umduğunuz bal, sahte. Maalesef bugün birçoğumuzun karşı karşıya kaldığı tablo bu! Çünkü piyasadaki ballar büyük oranda sorunlu.
Son olarak Meclis’te de gündeme geldi. Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, marketlerden alınıp analiz edilen 124 adet balın yüzde 89’unun tağşişli olduğunu açıkladı. Sadece 13 numune gerçekten balmış. İncelenen balların yaklaşık yüzde 30’unda arının izi dahi yokmuş. Glikoz/fruktoz şurubuyla aromalar katılarak bala benzer taklit ürünlerin marketlerde “bal” diye satıldığını söylüyor Adıgüzel, ve “Yediğimiz balın yüzde 70’i sorunlu” diyor. Aslında balın gıda sahteciliğinin hep ilk sırasında olduğunu zaten biliyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın son açıkladığı “tağşiş” listesinde de
Artık başka bir tarımın zamanı geldi. Küresel ısınma, iklim değişikliği sonucu insanlığı bekleyen kıtlık ve susuzluk gibi tehlikeler karşısında, tarım da bu felaket senaryolarına hazırlıklı olmak için bilim ve teknolojiyle aşama kaydediyor.
Dikey tarım istasyonları, gübreleme droneları, güneş enerjili akıllı tarım sensörleri, sulama otomasyonları, hastalık önleyici böcekler, polinatör arılar ve çevre dostu gübreler... Yakın gelecekte tarım ve gıdayı, bu kavramlar eşliğinde konuşacağız. Geçen hafta Antalya’da ziyaret etme imkânı bulduğum Growtech tarım fuarı da bunun en net işaretiydi. Stantlar, tarımın yeni dilinin teknoloji ve sürdürülebilirlik olacağını net bir şekilde ortaya koydu.
Aslında bu süreç biraz da zorunlu. Çünkü tarımla uğraşan nüfus hem dünyada hem de Türkiye’de azalıyor. İnsanın bıraktığını teknoloji yapamazsa gıda arzında sıkıntıların yaşanması olası. Yani ister istemez tarım şekil değiştirecek ve kentlere daha da yaklaşacak. Hani o bilimkurgu filmlerinden aşina olduğumuz laboratuvarda sebze yetiştirme görüntüleri
Zayıflama, ideal ölçülere kavuşma hayaliyle tüketilen ürünlere dikkat etmek gerekiyor. Kardiyolojik ve psikiyatrik yan etkilere neden olan etken maddelerin kullanıldığı zayıflama çayı ve sahte takviye edici gıdalar sağlığınızı tehdit ediyor.
“45 günde 5-10 kilo vermek istemez misiniz? Diyetsiz, sporsuz kilolarınızdan kurtulun, istediğiniz kıyafeti giyin. 1 kavanozla hayatınız değişsin…” Bu ifadelere kanarsanız gerçekten de hayatınız değişebilir. Ama oldukça kötü anlamda. Çünkü bu gibi sloganlarla satışa sunulan bitki çayları ve gıda takviyeleri ölümcül tehlikelere gebe.
Nereden mi biliyoruz? Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu yıl açıkladığı tağşiş listesi, bitkisel karışımlardaki tehlikeyi açıkça ortaya koyuyor. Bitkisel ürün diye satışa sunulan ürünlerin birçoğunda, kardiyolojik ve psikiyatrik yan etkileri nedeniyle yasaklanan sildenafil ve sibutramin adlı etken maddeler çıkmış. Ve bu ürünlerin birçoğu, hâlâ internet üzerinden satılmaya devam ediyor.
Mesela
Yemek yaparken, çorbaya, salataya karıştırırken artık baharatlara şüpheyle bakıyoruz. Acaba içine kanserojen azo boyar katılmış mı; hastalık yapıcı bakteri, mantar veya aflatosin zehri var mı? Endişe ediyoruz; çünkü cezalar caydırıcı değil.
Haftaya baharat skandalı damgasını vurdu. Nasıl vurmasın! Plastik üretiminde kullanıldığında dahi kanserojen uyarısına konu olan azo boyarlardan Sudan boyası, meğer kırmızıbiber ve sumaklara renk vermek için kullanılıyormuş. Bunu da Singapur’a ihraç edilen baharatların analiz edilmesiyle öğrendik. Yoksa bihaber, zehirli baharatları tüketmeye devam edecektik. Hem de öyle pazarda açıkta satılan bir ürün de değil söz konusu olan. AVM’lerde mağazaları bulunan en büyük baharat firmalarından Arifoğlu’nun ürünlerinde çıktı zehir. Kim bilir açıkta satılan baharatlarda durum nedir?
Hemen söyleyeyim; hiç de iç açıcı değil! Hatta baharat tüketimine yönelik alışkanlıklarımızı değiştirmemizi gerektirecek kadar vahim. İsterseniz birkaç yıl geriye gidelim; Tarım ve Orman
Evde de salamura yapabilir, ham zeytini yenilebilir kıvama getirebiliriz. Yeşil veya siyah zeytini turşu gibi salamura kurarak hazırlayabiliriz. Ancak tuz dozunu doğru ayarlamak gerekiyor. Uzmanından, evde salamuranın nasıl hazırlanacağını öğreniyoruz.
Zeytinde hasat dönemi. Pazarlarda marketlerde ham zeytinleri görmeye başladık. Tabii ham zeytin acılığından dolayı doğrudan tüketilemiyor. Aslında o acılık, zeytine asıl değerini katan fenolik bileşenlerden kaynaklanıyor. Ama yenilebilir kıvama getirmek için bu fenolleri, salamura yöntemiyle zeytinden uzaklaştırıyoruz.
Salamura, endüstride yapılabildiği gibi evlerde de yapılabiliyor. Aynı turşu kurar gibi birçokları, yıl boyunca yiyecekleri yeşil veya siyah zeytini salamura kurarak hazırlıyor. Ancak tuz dozunun doğru ayarlanmaması halinde, özellikle tansiyon ve böbrek hastaları için tehlikeli bir tablo ile karşılaşmak olası. Gelin uzmanından, evde salamuranın nasıl hazırlanacağını öğrenelim bu hafta.
Her bir litreye 80 gram
Zeytin işleme teknolojileri alanında çalışan Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof.
Küresel ısınma gerçeği artık her bir bireyi daha az kaynak tüketerek yaşama konusunda zorunlu bir teste tabi tutuyor. Enerji tasarrufu, iklim kriziyle mücadelede hayati bir rol oynuyor
Yarın Dünya Tasarruf Günü. Tasarruf, bu yıl hiç olmadığı kadar dünyanın gündeminde. Özellikle Rusya kaynaklı gaz kesintisi nedeniyle tüm kıta Avrupa’sı ciddi tasarruf önlemleriyle kışa hazırlanıyor. İtalya’da kaloriferlerin sıcaklık dereceleri düşürüldü. Fransa’da bazı saatlerde sıcak su tankları devre dışı kalacak. İsviçre’de, daha az yakıt tüketimi için hız sınırının düşürülmesi tartışılıyor. Atina’da belediye binasının ışıkları artık akşamları kapalı. Almanya’da bazı kentlerde, anıt ve tabelaların aydınlatması kapatıldı. İspanya’da 27 derecenin altında klima kullanımı yasaklandı, mağazaların ışıkları saat 22.00’den sonra kapatılacak. Uymayan işletmelere para cezası öngörülüyor.
Benzer birçok önlem, Avrupa’daki diğer ülkeler için de geçerli. Tüm bu yaptırımlar enerji
Türkiye’de tarım yeni nesil genç kadın çiftçilerin girişimleriyle yol alıyor. Üçü de Adanalı olan Özge, Merve ve Nihan, bunun en güzel örneklerini veriyor
Üç genç kadın. Üçü de Adanalı. Üçü de yeni nesil çiftçi. Özge Kaya hidroponik serasında suda yapraklı sebzeler yetiştiriyor. Merve, topraksız tarım serasında çilek üretiyor. Nihan ise aile çiftliğinde yeni ürün denemesi yaparak; renkli pamuk hasat ediyor. Üçü de ihracat yapıyor ve üçünün de tarımla ilgili büyük hayal ve hedefleri var.
Bu üç genç kadın çiftçiyi Emine Erdoğan himayesinde Ankara’da gerçekleştirilen “Toprağa İz Bırakan Kadınlar” buluşmasında tanıdım. Henüz daha 20’lerinde olmalarına rağmen Türk tarımına önemli izler bırakmaya başlamışlar. Eğitimli, girişimci ve idealist gençlerin eli toprağa değdiğinde ne büyük kazanımlar elde edildiğinin 3 parlak örneği onlar.
Kadın elinin inceliği
Özge Kaya 27
İzmir’de ‘Gönüllü Hasat’ projesine katılan üniversiteli gençler son hasat amacıyla tarlada bırakılan onlarca kilo çilek, kavun ve üzümü toplayıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor.
Eğer bu yazıyı okuyorsanız, lütfen önce çöpünüze bir göz atın. Kararmış bir muz varsa yaklaşık 150 litre suyu da muzla birlikte çöpe atmışsınız demektir. O muzun kilometrelerce uzaktan evinize kadar gelmesi için salınan kilolarca karbon emisyonu da cabası.
Sadece çöpe attığımız gıdalar nedeniyle küresel karbon emisyonunu her yıl yüzde 10 artırıyoruz. Ve böylesi bir tabloda, dünyanın bir başka köşesinde 800 milyondan fazla insan, gıda yetersizliği nedeniyle beslenme eksikliği yaşıyor. Oysa üretilen gıda, çöpe gitmese dünyanın tamamını sağlıklı beslemeye fazlasıyla yetiyor. Ama gelin görün ki, zengin sofralardaki israf maalesef sona ermiyor. Mesela Avrupa! Kıtaya sevk edilen gıdadan daha fazlası çöpe gidiyor. Yıllık kişi başı 174 kilo gıda israfı var o coğrafyada. Bizde de durum farksız değil. Kişi başı