Büyük yıkıma yol açan depremin enkazı da devasa boyutlarda; enkazın ardında bıraktığı en büyük tehdit ise asbest. Ekiplerle, enkazın taşınıp döküldüğü alanlarda yaşayanların alması gereken önlemler var.
Yaşadığımız yıkıcı depremin ardından enkaz kaldırma işlemlerinin başlamasıyla depremin yaşandığı kentlerin döküm alanlarında enkaz dağları oluşuyor. Enkazın toplamda 200 milyon tonu bulacağı öngörülüyor. ABD’nin New York şehrindeki Manhattan adasından bile daha büyük bir enkazla karşı karşıyayız. Enkazın ardında bıraktığı en büyük tehdit ise asbest. Özellikle eski yapılarda kullanılan birçok yapı malzemesi, kanserojen asbest lifleri barındırıyor. Bu liflerin önemli bir bölümü de depremde binaların yıkılmasıyla doğaya karıştı. Tabii bunu önlemek mümkün değil. Ama hem enkazda yürütülen arama kurtarma çalışmaları esnasında hem de enkaz kaldırma aşamasında asbest maruziyetine karşı çok ciddi önlemlerin alınması gerekiyor.
Arama kurtarma ekiplerinin enkaz başında çoğunlukla maske kullanmadığını gördük. Onların gelecek yaşamları adına asbeste maruz kalmış olmaları maalesef ciddi bir risk. Bu riske karşı aslında hazırlıklı olunmalıydı. Ekiplerin mutlaka 3M toz maskeler kullanarak enkaza yaklaşmaları sağlanmalıydı. Ne yazık ki bu tedbir alınmadı. Şimdiki tehlike ise enkazı kaldıran ekipler ile enkazın taşınıp döküldüğü alanlarda yaşayanları ilgilendiriyor.
Özel maske şart
Tıbbi jeoloji uzmanı Dr. Eşref Atabey, Dünya Sağlık Örgütü’nün asbesti, “Kanserojen Maddeler” listesinde, Grup IA kanserojen olarak kategorilendirdiğine dikkati çekerek, enkazdan yayılan tozlardaki asbest lifleri ile ağır metal, boya ve küf mantarı tozlarının ileride kanser, kalp-damar hastalıkları, astım, alerji ve KOAH gibi hastalıklara neden olabileceğini söylüyor. Arama kurtarma çalışmaları ve yıkıntıların kaldırılması sırasında çevreye yayılacak toza karşı önlem alınması gerektiğine işaret eden Atabey, şu önerilerde bulunuyor: “Riski azaltmak için yıkıntılar ve molozlar sulanmalı, nemlendirilmeli, pülvarizasyon uygulanmalıdır. Depremden sonra arama kurtarma görevlilerinden başka bireylerin, ortamdan uzaklaşmaları gerekir. Depremden hemen sonra kullanmak üzere bölgede yeteri kadar toz maskesi bulundurmalıdır. Özellikle yaşlılar, kronik akciğer ve kalp hastası olan kişiler bu ortamlardan mümkün olduğunca uzak tutulmalıdır. Gözleri korumak için daha önce temin edilmiş geniş camlı koruyucu gözlükler veya güneş gözlükleri kullanılabilir.”
Uzun süreli kirlilik
Tabii bir diğer tehlike de bu devasa enkaz adasını oluşturan materyallerin yaratacağı uzun süreli kirlilik. Zira enkazlarda herhangi bir ayrıştırma işlemi yapılmadı. Biliyoruz ki, enkaz yığınlarının içinde molozlarla birlikte, izolasyon malzemeleri, plastikler, hastanelerin biyolojik atıkları, pestisitler ve insan ile çevre sağlığı açısından toksik etki yaratan organik kirleticiler de var. Doğada uzun süre bozunmadan kalabilen ve besin zincirine kolaylıkla girebilen bu kirleticilerin, yer altı sularına karışması, bir başka felaketi daha yaşamamız anlamına gelecek. Bunun için enkazların mutlaka, dere yatakları, göletler ve su havzalarına uzak alanlara dökülmesi gerekiyor. Ayrıca döküm sahaları tarım arazilerinden de uzak olmalı. Bu konuda birçok uzman, çeşitli platformlarda uyarılarda bulundu. Ancak bazı döküm sahalarında, su döngüsü kriterine yeterince dikkat edilmediğine yönelik haberler görüyoruz.
Geri dönüşüm çözümü
Enkazları, mutlaka bilimsel temelli atık yönetimi planı dâhilinde yönetmeliyiz. Ve enkaz kaldırıldıktan sonra da geri dönüşüm ve yeniden kullanıma yönelik ayrıştırma işlemi gerçekleştirilmeli. Molozların ayrıştırıldıktan sonra zaman içinde yol dolgu malzemesi veya inşaat malzemesine dönüştürülmesi, uzun süreli çözüm adına önemli bir çözüm olabilir. Yine döküm sahalarına yakın bölgelerde atık bertaraf tesislerinin oluşturulmasını da gündeme almamız gerekiyor.
13 milyon ton
1999 Marmara Depremi’nden çıkan enkazın büyüklüğü.
210 milyon ton
UNDP’nin ilk tahminlerine göre afet nedeniyle 116 ila 210 milyon ton enkaz oluştu.