Kaliforniya eyaleti yangınlarlarında etkili olan ‘hidroiklim kamçısı’ maalesef bizim için de önemli bir tehdit! Prof. Dr. Ali Kavgacı ormana doğru genişleyen Antalya Konyaaltı gibi yaşam merkezlerinin, Kaliforniya’da yaşanan kor sıçraması tehdidine açık olduğuna dikkatleri çekiyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun güncellediği Küresel Riskler Raporu’nun en üst basamağında yine ‘Aşırı hava olayları’ var. Küresel iklim değişikliğinin tetiklediği meteorolojik değişimler, hemen her coğrafya için artık ciddi bir tehdide dönüşmüş durumda. Bunu en yakıcı biçimde şu an ABD’nin Kaliforniya eyaleti yaşıyor. Günlerdir süren dev orman yangınları, iklim krizinin yaratabileceği tahribatın acı bir örneği.
Kış mevsiminde normalde orman bitki örtüsünün nemli olması beklenirdi, ancak artan sıcaklıklar ve Kaliforniya’da uzun süren kurak dönem, âdeta alevleri kamçıladı. Buna fön rüzgârlarının da eklenmesiyle yangın, yerleşim birimlerine kadar sıçrayarak, çok sayıda
Yunus ve balina gibi deniz memelilerinin gösteri amaçlı kullanılması tüm dünyada tartışma konusu. Fransa’daki Marineland Antibes gösteri merkezinin bir süre önce kapatılması da bu tartışmayı yeniden alevlendirdi.
Yıllardır kafeslerde tutulan merkezdeki iki balina ve 12 yunusun akıbeti, hayvanseverler tarafından yakından takip ediliyor.
“Katil balina” olarak anılan 23 yaşındaki dişi “Wikie” ve 10 yaşındaki oğlu “Keijo”nun Japonya’ya gönderilmesi planına hayvan hakları aktivistleri tepki göstermişti. Japonya’nın hâlâ balina avcılığı yapması ve hayvanlara yönelik muameleye ilişkin yasalardaki eksikler nedeniyle yapılan itirazlar üzerine, Fransız hükümeti devreye girdi ve iki balinanın geleceğine dair bir planlama yapıldı. Hazırlanan rapora göre, Wikie ve oğlu Keijo, ya Kanada’nın Nova Scotia kentindeki yeni bir koruma alanına gönderilecek ya da Tenerife’deki Loro Parque deniz parkında barındırılacak. 90’ların kült filmi “Özgür Willy”de rol alan ünlü orka Keiko’nun esaretten
En sıcak yıl geride kaldı ama yeni umutlarla girilen 2025’in de iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl olacağı ortada.
Dünya Meteoroloji Örgütü, 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olduğunu duyurdu. 1991-2020 ortalamasına göre, bugün 0.7 derece daha sıcak bir gezgende yaşıyoruz. Ve geride bıraktığımız 2024 yılında, tehlikeli seviyeye ulaşan sıcak gün sayısında 41 günlük bir artış yaşandı. Küresel karbon emisyonlarının 40 milyar tonun üzerine çıkarak yeni bir rekor kırdığı 2024, iklim alarm sesinin bir kademe daha yükseldiği bir yıl oldu.
Yeni umutlarla girdiğimiz 2025 ise iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl. Nedeniyse ABD’deki başkanlık değişimi. İlk başkanlık döneminde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çeken ve 125’ten fazla çevre koruma mevzuatını zayıflatan Donald Trump’ın, ocak ayında yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olması, iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik uluslararası çabaların baltalanması riskini taşıyor.
Her yeni yıl, yeni bir başlangıç için en doğru zamandır. Doğa odaklı bir yaşam için günlük hayatta atabileceğimiz birçok adım var. Küçük değişiklikler bile çevresel ayak izini azaltmada etkili sonuçlar doğurabilir
İki gün sonra geri saymaya başlayacağız ve yeni bir yıla “Merhaba” diyeceğiz. Aslında doğa, geri saymayı 5 ay önce tamamladı. Dünyanın sunduğu bir yıllık doğal kaynakları, tam 5 ay önce tükettik ve gelecek yılın bütçesinden harcayarak yeni yıla giriyoruz. Sürdürülebilir bir yaşam yakın vadede pek de mümkün görünmüyor. Azerbaycan’daki son Birleşmiş Milletler İklim Konferansı da bunun bir göstergesi oldu.
Ama yine de yeni yıl, bireysel açıdan yeni bir başlangıç için en doğru zaman. Doğa odaklı bir yaşam için günlük hayatta atabileceğimiz birçok adım var. Küçük değişiklikler bile çevresel ayak izini azaltmada etkili sonuçlar doğurabilir. Onlardan biri yeni yılda daha az atık üretmek. Tabii bunun için tüketimi
Akhisar'da, geçen yıl temmuz ayında zeytin bahçelerini dolaştığımda, dallarda zeytin yerine sadece yaprakları vardı. İklim krizi kaynaklı kuraklık nedeniyle çiftçiler geçen yıl büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Tabii o zaman yaşanan verim kaybının zeytin ve zeytinyağı fiyatlarını etkileyeceği de aşikârdı. Biz o gün Milliyet'te zeytinyağının litresinin 250 liraya ulaşacağı öngörüsünü paylaştık ama rafa yansıyan fiyat bunu bile aştı.
Şimdi benzer bir durum yine Akhisar'da bu kez sofralık zeytinde yaşanıyor. Akhisar, sofralık zeytinin en önemli merkezi. Özellikle yeşil zeytinin yüzde 70'i Manisa'nın Akhisar ilçesinden ülkeye dağılıyor. İlçede ovalar, dağlar hemen her yer, zeytin ağaçlarıyla kaplı. Ve bölgede yaşayanların birçoğunun temel geçim kaynağı zeytin. O yüzden zeytinde en ufak terslik tüm Akhisar'da moralleri bozuyor. Bu yıl yaşanan sorunu da Akhisar'da bahçesine konuk olduğum, Kadıdağ köyünden Ali Aygün, arayıp haber verdi. Zeytin fiyatlarının 30 liranın altına düştüğünü ve
Bu yıl Türkiye’den gönderilen 139 parti üründe toksin limiti aşılmış. AB Gıda Alarm Sistemi’ndeki bidirim sayısı geçen yıla oranla azalsa da son 3 yılda Türkiye genelinde kullanılan pestisit miktarı yaklaşık yüzde 10 artmış.
Pestisitlerin son günlerde bu kadar sık bir şekilde gündeme gelmesi, sorunun çözümü adına umut veriyor. Tarım zehirlerine yönelik oluşacak toplumsal bilinç, elbet çiftçileri de etkileyecektir. Tam da kamuoyunda duyarlılık artmışken, tarımsal üretimde zararlılara karşı kullanılan zehirli kimyasallara yönelik birkaç noktaya dikkatleri çekmek gerekiyor.
Avrupa’ya ihraç ettiğimiz sebze meyveden başlayalım. Türkiye’den gönderilen tarım ürünleri, AB’nin sınırlarına girdiğinde gümrüklerde kontrolden geçiyor. Bu kontrollerde, ilgili partiden örnekler alınarak laboratuvarda analiz ediliyor. Eğer analizlerde sebze ya da meyvede, tolere edilebilir limiti aşan oranda pestisit kalıntısı saptanırsa o ürün Türkiye’ye iade ediliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, iade
Necla Sarı hemşire; İstanbul’da yaşarken kızı İda sık sık hastalanınca yediklerine odaklanıyor ve zehirsiz gıda ihtiyacı, onu İzmit’in Dağkadı köyüne göç ederek, orada yeni bir hayat kurmaya yönlendiriyor. Kızı için ektiği sebzelere talep artınca da köydeki aile arazisinde çiftçilik yapmaya başlıyor. Bugün 50 dönüme ekim yapıyor ve kurduğu kadın kooperatifiyle şehre göç etmiş kadınları tekrar köyde üretime sevk ediyor.
Necla Sarı’nın hikâyesi, aslında birçok kişinin “olmaz” dediği kimyasalsız üretimin mümkün olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşıyor. Çünkü seçtiği yol, hem Sarı’ya hem de onun gibi köyde zehirsiz üretim yapan çiftçilere, sürdürülebilir üretim pratiği kazandırmış. Ekimlerini sözleşmeli yapıyorlar ve doğrudan tüketiciye ulaştıran dijital bir platforma satıyorlar. Böylelikle planlı ekim yapıyor, hasat dönemlerinde yaşanan fiyat değişimlerinden etkilenmiyor ve halde tüccarın eline bakmıyorlar.
Sa
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayınladığı Kara Rapor’a göre 73 ilde hava kirliliği sınır değerleri aşıyor
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de geçen hafta toplanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 29. Taraflar Konferansı’nda (COP29) fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Öyle görünüyor ki, epey bir süre daha kirli hava solumaya devam edeceğiz. Üstelik bu tehdit, nüfusumuzun neredeyse tamamını ilgilendiriyor.
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) bu yıl 6’ncısını yayınladığı Kara Rapor’a göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 92’si Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarına göre kirli hava soluyor. DSÖ standardının 2.7 kat üzerinde olan ulusal mevzuatımıza göre de 73 ilde hava kirliliği sınır değerleri aşıyor. Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’na bağlı istasyonların verileri baz alınarak hazırlanan rapora göre, 2023 yılı itibarıyla PM10 kirliliğinin (çapı 10 mikrometreden küçük havada asılı partikül maddeler) yeterli derecede