Bitkilerin insanlık tarihiyle iç içe geçmiş hikâyeleri oldukça ilginç. Hep iç içe yaşadığımız bitkilere mitolojinin gizemli penceresinden bakıyoruz.
Bizden önce yeryüzünde bitkiler vardı. Ve insanlık, tarih boyunca bitkilerden faydalanarak gelişti. Yiyeceğini de onlardan sağladı, eşyasını da ilacını da… Kurduğu medeniyetlerde de bitkiler hep başrolde yer aldı. Bitkiler, kültürel, dinî ve mitolojik anlamlarıyla da insanlık tarihinde derin izler bıraktı. Bu izlerin en net kanıtı ise mitolojik öyküler. O öykülerden bazılarının yansımaları günümüze de uzanıyor.
Mesela kardelen… Homeros’un “İlyada” eserinde, unutkanlık büyüsüne karşı kullanıldığı anlatılır. Cadı Kirke’nin unutkanlık zehriyle zehirlediği Odysseus’un mürettebatı, Hermes’in verdiği kardelen bitkisiyle unutkanlıktan kurtulur. Günümüzde ise kardelen (Galanthus spp.) bitkisi, Alzheimer tedavisinde kullanılıyor.
Mitolojik kayıtlar, böğürtlenin de asırlardır ilaç olarak kullanıldığını gösteriyor.
Deprem en büyük korkumuz. Başta İstanbul olmak üzere birçok kentte, olası depremin yol açabileceği felaketler, yüreğimizi ağzımıza getiriyor. Hepimizi endişelendiren depreme bağlı felaket senaryolarından biri de tsunami. Tarihsel kayıtlar Türkiye coğrafyasında çok sayıda tsunami yaşandığını, hatta büyük İstanbul depreminde tsunami dalgalarının, surları aşacak kadar büyük olduğunu gösteriyor.
Heyelan olursa!
Kuzey Anadolu Fay hattının tabanından geçtiği Marmara Denizi, tsunami açısıdan en riskli denizlerimizden biri. Olası bir depremde, deniz tabanında heyalan yaşanma ihtimali, Marmara çevresinde yaşayan milyonlarca insan için büyük tehdit unsuru. Jeolog Prof. Dr. Celal Şengör, heyelan yaşanması durumunda, Marmara kıyılarına 7 metre büyüklüğünde tsunami dalgalarının vurabileceğini belirtiyor. Şengör’ün verdiği bilgiye göre bu parametre, Türk Hava Kuvvetleri’nin talebiyle yapılan araştırmadan elde edilmiş. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün
Yüksek basınç ve sisin etkisiyle başta İstanbul olmak üzere birçok kentte hava kirliliği değerleri, sağlığı tehdit edecek seviyelere ulaştı. Tek çözüm dışarı çıkmamak veya maske takmak mı?
‘Görünmez katil; hava kirliliği. Dünya genelinde yılda ortalama 8 milyon insan, hava kirliliği kaynaklı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitiriyor. Hava kirliliği, yüksek tansiyondan sonra, erken ölüme yol açan ikinci risk faktörü. Bu nedenle de ‘görünmez katil’ olarak anılıyor. Ve maalesef bu ‘katil’, bizim coğrafyamızda da can alıyor. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayınladığı ‘Kara Rapor’a göre, 2022 yılında Türkiye’de gerçekleşen ölümlerin 68 bin 440’ı hava kirliliğine bağlı hastalıklar sonucu meydana geldi.
Bu ölümlerin nedeni ise kirlilik seviyesinin ülke genelinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarının üzerinde olması. Geçen hafta, ‘görünmez katil’ dediğimiz hava kirliliğinin İstanbul’da görünür olduğuna
Gıdamızı zehirli kimyasallardan arındırmak için, karbonatla yıkayın diyen de var, sirkeyle de! Portekiz’de yapılan yeni bir çalışma maden suyunun pestisitler üzerindeki etkisini araştırdı
Gıda güvenliğine yönelik en önemli tehditlerden biri pestisitler. Pestisitler, tarımsal üretimde zararlı organizmalarla mücadele için kullanılıyor. Ancak bu zehirli kimyasalların bilinçsiz kullanımı, hem çevre hem de insan sağlığı açısından ciddi risklere yol açıyor.
Başlıca tehlike, pestisit kalıntısı bulunan sebze ve meyvelerin soframıza kadar gelebilmesi. Hem Avrupa’ya ihraç ettiğimiz tarım ürünlerinde saptanan zehirler, hem de akademik araştırmalara yansıyan pestisit kalıntı raporları, tarlalarda kullanılan zehirlerin gıdalarımıza da sirayet ettiğini ortaya koyuyor. Tabii hâliyle toplumda pestisitlere yönelik ciddi bir endişe söz konusu. Çünkü pestisitlere maruz kalma, özellikle hormon bozuklukları, sinir sistemi hasarları, kanser ve alerjik reaksiyonlar gibi çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor.
Sadece yüzeyde
Kaliforniya eyaleti yangınlarlarında etkili olan ‘hidroiklim kamçısı’ maalesef bizim için de önemli bir tehdit! Prof. Dr. Ali Kavgacı ormana doğru genişleyen Antalya Konyaaltı gibi yaşam merkezlerinin, Kaliforniya’da yaşanan kor sıçraması tehdidine açık olduğuna dikkatleri çekiyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun güncellediği Küresel Riskler Raporu’nun en üst basamağında yine ‘Aşırı hava olayları’ var. Küresel iklim değişikliğinin tetiklediği meteorolojik değişimler, hemen her coğrafya için artık ciddi bir tehdide dönüşmüş durumda. Bunu en yakıcı biçimde şu an ABD’nin Kaliforniya eyaleti yaşıyor. Günlerdir süren dev orman yangınları, iklim krizinin yaratabileceği tahribatın acı bir örneği.
Kış mevsiminde normalde orman bitki örtüsünün nemli olması beklenirdi, ancak artan sıcaklıklar ve Kaliforniya’da uzun süren kurak dönem, âdeta alevleri kamçıladı. Buna fön rüzgârlarının da eklenmesiyle yangın, yerleşim birimlerine kadar sıçrayarak, çok sayıda
Yunus ve balina gibi deniz memelilerinin gösteri amaçlı kullanılması tüm dünyada tartışma konusu. Fransa’daki Marineland Antibes gösteri merkezinin bir süre önce kapatılması da bu tartışmayı yeniden alevlendirdi.
Yıllardır kafeslerde tutulan merkezdeki iki balina ve 12 yunusun akıbeti, hayvanseverler tarafından yakından takip ediliyor.
“Katil balina” olarak anılan 23 yaşındaki dişi “Wikie” ve 10 yaşındaki oğlu “Keijo”nun Japonya’ya gönderilmesi planına hayvan hakları aktivistleri tepki göstermişti. Japonya’nın hâlâ balina avcılığı yapması ve hayvanlara yönelik muameleye ilişkin yasalardaki eksikler nedeniyle yapılan itirazlar üzerine, Fransız hükümeti devreye girdi ve iki balinanın geleceğine dair bir planlama yapıldı. Hazırlanan rapora göre, Wikie ve oğlu Keijo, ya Kanada’nın Nova Scotia kentindeki yeni bir koruma alanına gönderilecek ya da Tenerife’deki Loro Parque deniz parkında barındırılacak. 90’ların kült filmi “Özgür Willy”de rol alan ünlü orka Keiko’nun esaretten
En sıcak yıl geride kaldı ama yeni umutlarla girilen 2025’in de iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl olacağı ortada.
Dünya Meteoroloji Örgütü, 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olduğunu duyurdu. 1991-2020 ortalamasına göre, bugün 0.7 derece daha sıcak bir gezgende yaşıyoruz. Ve geride bıraktığımız 2024 yılında, tehlikeli seviyeye ulaşan sıcak gün sayısında 41 günlük bir artış yaşandı. Küresel karbon emisyonlarının 40 milyar tonun üzerine çıkarak yeni bir rekor kırdığı 2024, iklim alarm sesinin bir kademe daha yükseldiği bir yıl oldu.
Yeni umutlarla girdiğimiz 2025 ise iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl. Nedeniyse ABD’deki başkanlık değişimi. İlk başkanlık döneminde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çeken ve 125’ten fazla çevre koruma mevzuatını zayıflatan Donald Trump’ın, ocak ayında yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olması, iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik uluslararası çabaların baltalanması riskini taşıyor.
Her yeni yıl, yeni bir başlangıç için en doğru zamandır. Doğa odaklı bir yaşam için günlük hayatta atabileceğimiz birçok adım var. Küçük değişiklikler bile çevresel ayak izini azaltmada etkili sonuçlar doğurabilir
İki gün sonra geri saymaya başlayacağız ve yeni bir yıla “Merhaba” diyeceğiz. Aslında doğa, geri saymayı 5 ay önce tamamladı. Dünyanın sunduğu bir yıllık doğal kaynakları, tam 5 ay önce tükettik ve gelecek yılın bütçesinden harcayarak yeni yıla giriyoruz. Sürdürülebilir bir yaşam yakın vadede pek de mümkün görünmüyor. Azerbaycan’daki son Birleşmiş Milletler İklim Konferansı da bunun bir göstergesi oldu.
Ama yine de yeni yıl, bireysel açıdan yeni bir başlangıç için en doğru zaman. Doğa odaklı bir yaşam için günlük hayatta atabileceğimiz birçok adım var. Küçük değişiklikler bile çevresel ayak izini azaltmada etkili sonuçlar doğurabilir. Onlardan biri yeni yılda daha az atık üretmek. Tabii bunun için tüketimi