Kış gelince artan üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için büyüklerimizden de öğrendiğimiz gibi bol limonlu çorba ile bol portakal mandalina gibi C vitamininden zengin gıdalarla beslenmeye dikkat ederiz. Bu vitamini almak soğuk algınlığından kurtulmak ya da korunmak için ilk başvurduğumuz yollardan biridir. Yeni koronavirüs sebebiyle şu sıralar bizim için C vitamininin virüslere olan etkisi ve bağışıklığımızı yükseltmesi en ön planda önem taşıyor. Oysa C vitamininin daha birçok faydaları da var. Gelin biraz bu vitaminin marifetlerine ve özelliklerine bir göz atalım.
C vitamininin tıptaki adı askorbik asittir. Besinlerdeki askorbik asit, vücuda alındıktan birkaç saat sonra ince bağırsaktan emilerek kana geçer. Kan dolaşımı sayesinde dokulara taşınır. Suda eriyen bir vitamindir. Kullanılacağı yerde kullanılıp fazlası terle ve böbrekler yoluyla idrarla atılır. Bu vitamin depolanmayıp fazlası atıldığı için her gün belli miktarda tekrar alınması gerekir. Hamilelerde ve sigara içenlerde günlük C vitamini ihtiyacı daha fazladır.
Daha
Kovid 19 pandemisinde tedaviye erken başlamak ve virüsün yayılmasını önlemek için virüsü taşıyan kişilerin mümkün olan en erken zaman içinde tespit edilip tedavi ve izolasyonlarını uygulamak gerekir. Bu yaklaşım tüm pandemilerde en etkili ve en önemli olmazsa olmaz yapılması gereken bir harekettir.
Bulaşma yolları
Virüsün en önemli bulaşma yolu hasta kişinin konuşarak hatta sadece nefes alıp verirken ortama yaydığı virüsleri solunum yoluyla almakla gerçekleşir. Öksürmek, bağırmak, gülmek, efor sarf ederken daha kuvvetli nefes alıp vermek bu yolla bulaşmayı daha da kolaylaştırır. Daha çok ağızdan yayılan damlacıklar içindeki virüsler kısa bir süre havada asılı kalıp daha sonra da yere veya yakın yüzeye düşerler. Eğer yakın mesafede bulunan bir kişi varsa ve maske taşımıyorsa bu virüsü daha bir yere düşmeden solunum yoluyla ağız veya burundan alır. Virüs ile bulaşmış yerlere dokunduktan sonra elleri yıkamadan ağız, burun ve göze değdirince de virüsü kendine bulaştırmak mümkündür.
Korunma yolları
Virüs
Yaz mevsimi bitti, güneşli günlerin yerini bulutlu ve yağmurlu günler aldı. Bize güneşin hediyesi olan D vitaminini de yavaş yavaş tüketmeye başladık. Eksikliğinde sayısız sorunlarla karşılaştığımız bu vitamini artık yükseltme dönemine girmiş bulunuyoruz.
Vitaminden daha çok bir hormon gibi etki eden D vitamininin esas kaynağı güneştir. Ancak mantar, maydanoz, tahıl gibi bitkisel besinlerden D2 yumurta sarısı, yağlı balıklar ve karaciğer gibi hayvansal besinlerden D3 şeklinde gıdalardan da çok az miktarda alınabilir. Magnezyum, A ve K vitamini, D vitamininin emilimini kolaylaştırır. Bu nedenle D vitamini alırken yanı sıra beslenmenize bu mineral ve vitaminleri içeren kuruyemişleri, ıspanak, Brüksel lahanası, kuşkonmaz, havuç, bal kabağı gibi besinleri katarsanız daha iyi olur.
Güneşten faydalanırken D vitaminin üretiminde etkili olan birçok özellik daha vardır. Örneğin ten renginiz koyu ise D vitamini için güneşten faydalanma oranınız açık renk tenlilere göre daha düşüktür. Güneş yanığı konusunda şanslı olan bu kimselerin yeterli D vitamini
Yeni korona virüsle olan savaşımız maalesef hala devam etmekte. Ne ilginçtir ki burada tüm devletler sınır, din, dil, ırk gözetmeksizin aynı tarafta ve karşılarında mikroskopla görülebilecek kadar küçük bir varlık var. Bu küçük mikrop tüm insanlığa karşı gelerek aylardır dayanıyor ve geçen bunca zamana, harcanan bu kadar çabaya rağmen daha da güçlenerek dayanmaya devam ediyor. Ölüm sayıları ve hasta sayıları yani bizim taraftaki kayıp da giderek artıyor.
Tek silahımız savunmayı güçlendirmek
Virüsle mücadelede başarılı olmanın tek yolu 3 silahşorumuz maske, mesafe ve temizlik. Ama tabi hep birlikte buna uymak gerekiyor. Bilerek ya da bilmeyerek bu basit üçlüyü atlarsak işte içinde bulunduğumuz çıkmaza gireriz. Bizi bu çıkmaza sokan ama bilmeden hareket edenlere biraz daha dikkatli olmalarını öneririm. Ancak bilerek kuralları çiğneyenler savaş suçlusu gibi hareket ettiklerini de bilmelidirler.
Ne yazık ki vücuda girdikten sonra bu virüsü yok eden bir ilacımız yok Yani insan
Sonbahar mevsimine girdiğimiz bu aylarda havaların soğumasıyla beraber insanlar açık alanlardan, parklardan, bahçelerden, teraslardan yavaş yavaş kapalı olan yerlere geçmeye başladı. Kapalı alanlarda bir araya gelmek ise yeni koronavirüs, soğuk algınlığı, grip gibi damlacık yoluyla bulaşan hastalıkların kolayca bulaşmasını sağlayarak daha da artmasına yol açıyor. Bunun üzerine bir de havaların soğuması sebebiyle olan üşütmeleri de katarsak bu hastalıklar açısından oldukça riskli bir mevsime girdiğimizi söyleyebiliriz.
Grip ve nezlenin farkı
Grip ve nezle yani basit soğuk algınlığı birbirinden farklı hastalıklar olmasına rağmen çok karışır. Nezlenin en sık görülen belirtileri arasında hapşırma, burun akıntısı beraberine burun tıkanıklığı, gözlerde kızarma, sulanma ve yanma bazen yüz ve alın bölgesinde dolgunluk hissi, baş ağrısı, boğaz ağrısı ve boğazda gıcık hissi, öksürük, koku ve tat duyularında azalma sayılabilir. Yaklaşık bir hafta sürer. Genellikle ateş olmaz ve hastalık hafif bir şekilde ayakta geçirilebilir. Grip ise sıklıkla ani olarak
Yeni koronavirüs adını insanlık tarihine gittikçe daha derin harflerle yazdırıyor. Burada aslında bize hatırlatmak istediği çok önemli bir mesaj var. Ne kadar başımıza dert olarak kalırsa kalsın, ne kadar derin yaralar açarsa açsın bazı kişiler tarafından bu mesaj pek anlaşılacağa da benzemiyor. Gerçekte insanlığın düşmanı salgın hastalıklar, kronik hastalıklar, açlık, yoksulluk, doğal afetler olmalıdır diye düşünürüz. Oysa tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de insanların birbiriyle kıyasıya mücadelesi, terör ve savaş anlamsız bir şekilde devam ediyor. Bundan beslenenler, isteyenler ve körükleyenler azımsanmayacak kadar var. Bunları görmek ne kadar üzücü olsa da dünyada insanlık adına, birlik, beraberlik adına güzel faaliyetler de oluyor. Size insanın kalbini ısıtan ve insanlık adına benim hâlâ umudum var dedirten bu faaliyetlerden birinden bahsetmek istiyorum.
Gençleri kazanmak
“Aux coeur des mots” sözü Fransızca’da “kelimelerin kalbinde” anlamına geliyor. Aynı zamanda
Yeni koronavirüs neredeyse bir yılı dolduracak hatta eskimeye bile yüz tuttu diyebiliriz. Epey zamandır bizimle ve bir türlü de gitmeye niyeti yok gözüküyor. İnsanlığın başına dert olan bu mikrop hasta ettiklerini az veya çok etkiliyor. Ancak Covid-19’a yakalanmayanların da sağlığını çeşitli sebeplerle ve farklı derecelerde etkiledi. Bu etkilenme doğrudan virüse bağlı olmasa da bu hastalığın yarattığı bir takım sebeplerin sonucu olarak karşımıza çıktı.
Şişmanlık ve obezite artışı
Covid-19 yüzünden çoğumuz evlere kapandık. Hareketimiz azaldı. Başlangıçta yasak olduğu için istesek de dışarı çıkamadık. Altmış beş yaş üzeri büyüklerimiz daha da uzun süre evlere kapatıldı. Daha sonra normalleşme döneminde de yine de virüs bulaşma tehlikesini düşünerek ev dışında vakit geçirmeye çekinir hale geldik.
Aylardır devam eden bu durum evde oturarak vakit geçirmeyi alışkanlık haline getirmemize sebep oldu. Sonuçta hareketin azalması birçok sorunu da beraberinde getirdi. Bunlardan en önemlisi alınan ve
Yeni tip koronavirüs vaka sayıları artıyor bu hastalıktan nasıl kurtulacağız derken bir yandan da tüm dünyanın ilk kez karşılaştığı bu virüsü daha iyi tanımaya çalışıyoruz. Bünyemize hiç istenmeden habersizce giren bu davetsiz misafir geldiğini nasıl haber veriyor nasıl gizleniyor çözmeye çalışıyoruz. Sülalesini tanıdığımız için az çok kendisi hakkında da biraz fikir sahibiyiz. Ama bu zamane yaramaz hakikaten herkesi bezdirdi.
Asemptomatik kişi
Bu sinsi mikrop damlacık yoluyla hem de çok hızlı bir şekilde kolayca bulaşıyor. Bazı insanlarda hiçbir belirti vermeden çoğalıyor. Kolayca ve hızlı bir şekilde yayılmasının en büyük sebeplerinden biri de bu. Her şeyden önce kişi kendini sağlıklı gördüğü için ortalıkta rahatça geziyor. Bir şey bulaştırma tehlikesi yok zannederek iyi bir şekilde dikkat de etmiyor. Tıpta biz semptom yani belirti göstermeyen bu kişilere “asemptomatik” diyoruz. Asemptomatik bir kişi virüsü yakınında bulunan birine bulaştırdığında bazen hastalık o kişide çok ağır seyredebiliyor. Yani