Tüm enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi yeni koronavirüsün yaptığı hastalıktan korunmak için bünyemizi sağlıklı tutmanın, bu hastalığı kolay ve rahat bir şekilde atlatmada ne kadar önemli olduğunu gördük.
Bulaşıcı hastalıklara karşı korunmak iki türlü olur
1-Mikrobun bulaşmasını engellemek
Mikrobun bulaşmasıyla oluşan hastalıklarda korunmak öncelikle bu bulaşmayı engellemekle olur. Solunum yolunu ilgilendiren enfeksiyonlar daha çok damlacık yoluyla bulaştığı için bunu önlemeye yönelik maske kullanımı, mesafeyi koruyarak yapılan görüşmeler, mikrobun göz, ağız, burun mukozasından girişini önlemek adına mikropla bulaşma şüphesi olan yere değmiş elleri sabunla yıkamadan ya da kolonya ile dezenfekte etmeden yüze götürmemek en çok dikkat edilmesi gereken hareketler arasındadır. Biz de bunları koronavirüsü önlemek için maske, mesafe, temizlik olarak Alexandre Dumas’ın ünlü eserindeki üç silahşörler gibi ezberledik. Kalabalık yerlerde bulunmamak, birden fazla kişi aynı odada bulunuyorsa odayı sık sık
Tıpta anksiyete olarak adlandırdığımız kaygı bozukluğu her insanın hayatı boyunca değişik derecelerde karşısına çıkabilir. Gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı uyanık durmak açısından da aslında faydalı bir tepkidir. Ama tabi dozunda olmak kaydıyla. Bu kaygı bozukluğu uzun sürdüğünde, kişinin günlük yaşantısını, olaylara tepkisini, hareketlerini olumsuz yönde etkilemeye başladığında önemli bir sorun halini almış demektir. Burada endişeye sebep olan faktörden çok bu faktörün ortaya çıkardığı endişe sorun yaratmaya başlar. Kişinin uykuları bozulur, çarpıntı, nefes darlığı, huzursuzluk, sinirlilik ve panik hali ortaya çıkar. Bu durumu organik bir hastalıkmış gibi algılar ve öyle de davranır. En sık da sorunun kalbiyle ilgili olduğuna inanarak ölüm korkusuyla beraber biz kardiyologlara müracaat eder. Olay panik atağa doğru gittiyse baş etmek daha da zorlaşır.
Kimlerde daha çok görülüyor
Genetik olarak ailede anne babada kaygı bozukluğu varsa çocukta da olma riski yüksektir. Özellikle yetiştiği ortam, çevre, eğitim ve
Yeni yıl sadece bir tarih değişikliği değildir, bazen yeni kararlar alma zamanıdır. Bir işe başlama ya da sonlandırma zamanıdır. Yeni gelen yılın iyi geçmesi, hayırlı uğurlu gelmesi için hep iyi ve güzel dileklerde bulunuruz. Geçen yılın muhasebesi yapılır. Getirip götürdükleri hesaplanır. Bugün dünya üzerinde kime sorarsanız sorun 2020 hakkında hiç de iyi düşüncelere sahip değil. Malum yeni koronavirüs yüzünden hepimiz hiç de istemediğimiz şekillerde etkilendik. Hayatımız değişti. Alışkanlıklarımız değişti. Hem de istemeyeceğimiz şekillerde. Özgürlüğümüz kısıtlandı. Sevdiklerimiz, etrafımızda yaşayanlar, tanıdıklarımız, tanımadıklarımız hasta oldu, hayatlarını bu virüs yüzünden kaybetti. Geçen yılı şöyle ya da böyle geçirdik. Bu hastalık yüzünden 2020 hepimizde kötü bir etki bıraktı. Aman gitsin de bu dertler bitsin diyoruz. Ama bir yandan da bu etkilerin geçen yılın kabahati olmadığını hatta bitmesiyle de gitmeyeceğini de biliyoruz. Bilmemiz gereken bir diğer konu da pandeminin yarattığı
Koronavirüslerden daha önce bahsederken onların doğası gereği mutasyona uğradıklarından da sık sık bahsetmiştik. Virüs varlığını devam ettirmek için ve ortama uyumunu sağlamak için kolayca kendini ve birtakım özelliklerini değiştirir. Ne gariptir ki beyni yok ama bunu bir iç güdü ile inanılmaz bir yapay zekâ gibi yapıyor. Aslında salgının başından beri ufak ufak mutasyon geçiren virüs anladı ki aşılar geldi ve neredeyse ilaç da bulunuyor. Baktı ki pabuç pahalı hemen var gücüyle daha etkili bir mutasyona geçti. Bu seferki mutasyonu da yaşamak için muhtaç olduğu insanın hücrelerine tutunduğu kollarında yaptı. Bu kollar ona meşhur korona yani taç ismini veren dikenleri oluyor. Bu sayede kolayca tutunup sonuçta da kolayca yayılacak. Dünyayı alarma geçiren yeni mutasyonun virüsün yayılma gücünü arttırdığı korkusu da bu yüzden. İngiltere’de fark edilen bu mutasyonun ilk örneği eylül ayında görüldü ve SARS-CoV-2 VUI 202012/01 (Variant Under Investigation, year 2020, month 12, variant
Her fırsatta bağışıklığı yükselten sebeplerden bahsediyoruz. Var olan bağışıklığımızı nasıl daha iyi yapabiliriz, nasıl daha güçlü, daha yüksek hale getiririz bunları konuşuyoruz. Bu tıpkı nasıl daha çok para kazanırız. Hatta kolay yoldan, oturduğumuz yerden nasıl kazanç elde ederiz diye düşünmeye benziyor. Halbuki önce elimizdekini tutmayı iyi bilmeliyiz. Bütçemizi, cebimizdeki parayı iyi değerlendirmeliyiz. Yatırımlarımızı doğru bir şekilde yapmalıyız. Har vurup harman savurmamalı, gereksiz harcamalardan kaçınmayı bilmeliyiz. Eğer böyle tutumlu olamazsak istediğimiz kadar çok kazanalım. Haydan gelen huya gider misali sonuçta elde avuçta yine bir şey kalmaz. Bağışıklık da böyle. Biz istediğimiz kadar iyi beslenelim. Bütün vitaminleri alalım. Bir sürü de takviye kullanalım. Dikkat etmezsek bunların hiçbir değeri kalmaz. Gelin şimdi uykusuzluk bağışıklığı nasıl ve neden düşürüyor birlikte bakalım.
Uyku fizyolojik bir ihtiyaçtır
Uyku vücudumuz için, metabolizmamızın doğru bir şekilde çalışması için olmazsa
Kovid-19’dan hepimiz bıktık artık. Kime sorarsanız sorun bu pandemi bitsin artık eski normal günlerimize dönelim dileklerinde bulunuyor. Bu maskelerden, kısıtlamalardan kurtulalım artık diyor. Esnaf, tüm çalışanlar, halk ve özellikle de sağlık çalışanları hep beraber neredeyse dayanacak gücümüz kalmamış derecede bıkmış durumdayız. Evet, belki de şu anda dünyadaki herkesin istisnasız aynı fikirde olduğu tek konu bu. Din, dil, ırk, milliyet, yaş, cins, meslek gözetmeksizin hepimiz salgının bitmesini istiyoruz. Bu çok güzel de maalesef hiçbir şey aman keşke şöyle olsun demekle veya sadece istemekle olmuyor. Bu dileği yerine getirmek için de biraz çaba lazım, çare bulabilmek lazım. Çabayı hepimiz göstereceğiz, pandemiyle ilgili kurallara dikkat edeceğiz, virüsün yayılmasını, bulaşmasını önlemek için maske, mesafe, temizlik kuralını unutmayacağız. Çareyi bulmak da elbette bilim adamlarının görevi. Bunun için de daha pandemi ilan edilir edilmez dünyanın dört bir tarafında konuyla ilgilenen kişiler kollarını
Kovid-19 pandemisinin iyice artış gösterdiği bugünlerde ister hastalığı geçirmiş olsun ister olmasın her yaştan kişinin ortak şikayeti efor esnasında eskiye oranla daha çabuk yorulmak. Bu şikâyet insanları acaba kalp hastalığı mı var diye endişelendirip, kalp kontrollerini yaptırmaya hastaneye getirecek kadar, hatta bazılarını panik atağa sevk edecek kadar etkileyebiliyor. Gelin önce efor kapasitesinde düşüş, eforla olabilecek nefes darlığı, çarpıntı gibi şikayetlerin hangi sebeplerle ortaya çıkabileceğine bir bakalım.
Kondisyon azlığı
Efor kapasitesindeki düşmede en sık gözlemlediğimiz sebeplerden biri, kondisyon azlığıdır. Nasıl ki profesyonel sporcular senede sadece bir sezonluk karşılaşmalar için ya da olimpiyatlara hazırlananlar 4 yılda bir yapılan bu karşılaşmalar için yıl boyunca çalışıp antrenmanlara katılıyorsa, efor kapasitemizi artırmak ya da belli bir seviyede tutmak için biz de devamlı spor, en azından yürüyüş yapmalıyız. Aksi takdirde birkaç basamağı bile hızlıca çıktığımızda ya da kısacık bir mesafeyi bile koşmaya kalkıştığımızda hemen nefes
Çinko bağışıklığımız için önemli bir mineraldir. Bu nedenle özellikle şu günlerde yeni koronavirüsle olan savaşımızda işe yarayacağını düşündüğümüz tüm silahları en iyi şekilde kullanırken çinkoyu da ihmal etmemeliyiz.
Bağışıklığımız için önemlidir: Çinkonun bağışıklık sistemimize olan etkisini göstermek için bugüne kadar birçok bilimsel çalışma yapılmıştır. Çinko bağışıklığımızı sağlayan T ve B hücrelerinin etkileşiminde önemli rol oynayan sinyal proteinlerinin yapısında yer alır. Çinko eksikliği bağışıklık yanıtının bozulmasına, T ve B hücrelerinin sayının azalmasına, işlevlerinin bozulmasına doğrudan etki eder. Tam kan sayımı yaptırdığımızda hani ne işe yaradığını bilmediğimiz bir dolu sonuç alt alta çıkar ya. Bunlardan bağışıklığımızla ilgili olan lenfositlerin sayısının azalmasında, nötrofil, monosit ve makrofajların işlevlerinin bozulmasında da çinko eksikliği rol oynayabilir. Bağışıklık sistemindeki bu bozulma covid-19 salgınında çok korkulan sitokin fırtınasının oluşmasında da etkili rol oynar.
İ