Ofis çalışanlarının ortak şikayetleri çalışma şartlarına ve postür hatalarına bağlı olarak sıklıkla boyun, omuz ve bel bölgesindeki ağrılar olarak karşımıza çıkar. Pandemi boyunca evden çalışırken, masa başında ve bilgisayar karşısında da aynı şikayetleri yaşadık. Aynı durum tablet ya da bilgisayar karşısında ödev yapan öğrenciler, oyun oynayanlar, film vs. izleyenlerde de gözleniyor. Yani genci, yaşlısı, çalışanı, çalışmayanı, çocuk ya da ergen herkesi ilgilendiren bir sorun ile karşı karşıyayız. Bunun temelinde postür yani duruş bozuklukları, doğru oturmayı bilememe, uzun süre yanlış pozisyonda hareketsiz bulunma gibi sebepler yatıyor. En sık olarak da ofis çalışanlarında gözlendiği için ne yapılması gerektiğini ve sebeplerini onların üzerinden konuşacağız. Çalışma koşullarına bağlı olarak gelişen bu durum düzeltilmediği takdirde kas yapısında da mikro düzeyde harabiyet de yapabiliyor.
Sebepleri nelerdir?
*Masa başında uzun süre çalışmak,
*Uzun süre sabit ve hareketsiz şekilde ayakta durmak ya da oturmak,
*Bilgisayar kullanırken yapılan duruş
Çoğunlukla yüksek tansiyondan bahsedildiğini duyarız. Tansiyon yüksekse yani hipertansiyon varsa ne yapmalı, nasıl tedavi etmeli, ne gibi problemlerle karşılaşılabilir, beslenmeyle ilişkisi nedir, hep bunları konuşuruz. Oysa düşük tansiyon da birtakım şikayetlere yol açabilir, bazı problemleri beraberinde getirebilir. Ama pek sözü edilmez. Gelin düşük tansiyon yani hipotansiyonun sebepleri neler, bize neler yapabilir, biz neler yapmalıyız beraber bir göz atalım.
Hipotansiyonun tanımı
Tansiyon damarın içindeki kanın damar duvarına uyguladığı basıncın ölçümüdür. İdeal tansiyon 120/80 mmHg olarak tanımlansa da bu rakamdan hafif sapmalar da normal kabul edilir. 90/60 mmHg’nın altındaki tansiyon ölçümleri ise bize düşük tansiyonu gösterir. Bazen bu tansiyon kişinin her zamanki sahip olduğu tansiyondur. Bünyesi buna alışmıştır. Hiçbir belirti, şikayet vermez. Ancak kişinin her zamanki tansiyonu bundan daha yüksek örneğin 120/80 mmHg ise ve birden 90/60 mmHg’a düşerse o zaman düşük tansiyona ait bir takım şikayetler de
Kanın yapısında bulunan demir vücutta eksik olduğunda yeteri miktarda kan hücresi üretilemez kansızlık yani anemi ortaya çıkar. En sık görülen anemi sebebi de budur.
Hemoglobin kırmızı kan hücreleri ya da alyuvar olarak da adlandırılan eritrositlerin içinde bulunur. Vücudumuza oksijen taşınmasında görevli olan hemoglobinde demir içeren hem molekülü ve globulin proteini bulunur. Eğer demir eksik ise yeterli miktarda hemoglobin üretilemez. Kandaki demir yetersiz kalınca depo demiri kullanılır. Bunun sonucunda ferritin yani depo demiri de azalır. Bu nedenle kansızlık olduğunda kanda demir bakarken depo demiri olan ferritine de bakarız.
Demir minerali kan yapımının yanı sıra bağışıklık, saç, cilt, tırnak sağlığı ve hafıza için de gerekli bir mineraldir.
Belirtileri nelerdir?
*Demir eksikliğinin en belirgin belirtisi yorgunluk ve halsizliktir. Çabuk yorulma ve efor kapasitesinde düşüklük varsa demir eksikliği de var mı diye kontrol etmek gerekir.
*Saç dökülmesi, saçlarda kolay kırılma, cansız görünüm de demir eksikliğinde sık rastlanılan bir
Geçtiğimiz haftaki yazımda bağışıklığımızın düştüğüne işaret gösteren, bizi önceden uyaran aft, uçuk, arpacık oluşumlarına dikkatinizi çekmiştim. Tamam da o zaman bu durumda bağışıklığımızı yükseltmek için ne yapmalıyız diye bir soru aklınıza gelebilir. İşte şimdi de bağışıklığımızı nasıl zinde tutmalıyız ona bir göz atalım.
Sonbahar ve kış, grip vakaları artacak
Pandemi döneminde vazgeçilmezimiz olan maskeleri bıraktığımız şu günlerde damlacıkla bulaşan üst solunum yolu hastalıkları giderek artıyor. Biz bu maskelerle koronavirüsten korunduğumuz gibi diğer virüs ve bakterilerle olan enfeksiyonlardan da korunmuş oluyorduk. Ancak hal böyle olunca daha önceki dönemlerde ufak ufak mikroplarla karşılaşıp onlara direnç geliştiren bağışıklık sistemimiz de idmansız kaldı. Nasıl ki son derece steril, mikropsuz bir ortamda izole bir şekilde yaşayan bir kişi normal hayata çıktığında herhangi biri için hiç belirti verdirmeyecek bir mikropla karşılaştığında bariz hasta oluyorsa maskeler ve dezenfektanlarla oluşan steril bir ortamdan çıkış da benzeri bir
Enfeksiyon hastalıklarından kansere, hatta romatizma gibi bazı sistemik hastalıklara kadar birçok hastalıkta bağışıklık sisteminin bir rolü var. Vücudumuzun savunma sistemi olan bu yapıyı zayıflatan birçok sebep olabilir. Çoğu zaman da bu sistem daha olay patlak vermeden “İmdat, yetiş!” diyerek bizi uyarır. “Ayağını denk al bana dikkat et” diyerek işaretler verir. İşte o işaretler aft, uçuk, arpacık şeklinde kendini bize gösterebilir. Hepimizin hayatında bir veya birkaç kez karşılaştığımız bu işaretlere gelin bir göz atalım.
Arpacık
Göz kapakları kenarında beliren, içi iltihaplı, kırmızı renkteki bu küçük şişlikler, yağ bezlerinin enfeksiyonundan kaynaklanır. Yorgunluk ve aşırı stresle yakın bağlantılıdır. Ancak temizlik şartlarına uyulmaması da arpacığa neden olabilir. Enfeksiyonun yayılmaması için arpacığı el sürmemek gerekir. Gözleri dinlendirmek, bilgisayar ve televizyon ekranı karşısında çok uzun süre oturmamak da yararlı olur. Genellikle bir hafta içinde iyileşen arpacığa sıcak su veya çay kompresleri iyi gelir. Göz
Dünya üzerinde her üç dakikada bir kadına meme kanseri teşhisi konuluyor. Yalnızca üç dakika. Yani 180 saniye. Bu şu anlama geliyor: Siz bu kısa yazıyı okumayı bitirdiğinizde, muhtemelen bir kadına daha meme kanseri teşhisi konulacak. Ve konulacak bu teşhis, sadece meme kanseri hastasını değil; aynı zamanda sevdiklerini de büyük bir yıkıma uğratacak.
Öz güvenin zararları
Meme kanserinde, erken teşhisin ne kadar önemli olduğu izaha dahi gerek duyulmayacak apaçık bir gerçek. Fakat ne acı bir durumdur ki bu gerçek, ‘Bende olacağını sanmıyorum’ varsayımına karşı galip gelemiyor. Bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde, meme kanseri teşhisi konulacak o kadının siz olmayacağına dair sahip olduğunuz emniyet, sizi tehlikeye atacak en büyük tehdit ve zararlı bir öz güven.
Bilinçlendirme ve farkındalık ayı
Dünya Sağlık Örgütü, meme kanserinde erken teşhisin önemini ve farkındalığını artırabilmek amacıyla ekim ayını Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı olarak seçmiş. Bu önemli ve gerekli zaman dilimi, ülkemizde de Sağlık
Melatonin, serbest radikal önleyici özelliği olan önemli bir antioksidandır. Tüm hücrelerin yapı taşı olan DNA’nın kendi kendisini yenilemesine kolaylaştırır. Böylece, kalp-damar hastalıklarının oluşumu da dahil yaşlılığa bağlı tüm sorunları geciktirir. Melatoninin pek çok faydası vardır.
Uyku sorununa iyi gelir: Daha hızlı uykuya dalmaya daha da önemlisi uyku kalitesinin artmasına yardımcı olur. Üstelik diğer uyku ilaçlarına göre yan etki konusunda daha avantajlıdır.
Mevsimsel depresyonun tedavisinde kullanılır: Kış depresyonu da olarak bilinen duygu bozukluğu, dünya genelinde nüfusun yüzde 10’unu etkiler. Araştırmalar mevsimsel olarak ortaya çıkan ışık değişiminin sirkadiyen ritmimizi etkilediğini, depresyonun da bununla bağlantılı olabileceğini gösterir.
Kanser tedavisinde kullanılır: Melatonin hem kanserin önlenmesinde hem de kanserde ek tedavi olarak kullanılabilir. Birçok çalışma melatoninin meme kanseri hücrelerinin, rahim ağzı kanseri hücrelerinin ve yumurtalık kanseri hücrelerinin büyümesini engellediğini göstermiştir.
Uyku hormonu olarak da bilinen melatoninin marifetleri sadece bununla kalmaz. Bir antioksidan gibi de hareket eder ve bir dolu avantajları daha vardır. Gelin dilerseniz bu hormon nasıl işliyor, eksikliğinde neler oluyor gözden geçirelim.
Melatonin, başlangıçta kurbağa melanositleri üzerinde etkili olan ve deri rengini açan bir molekül olarak gösterilmiş. Daha sonra vücut fonksiyonlarının birçoğunu kontrol eden bir hormon olduğu anlaşılmış. Bu hormon, beynin ortasında bulunan mercimek büyüklüğündeki bir bezden salgılanır. Epifiz bezi denilen bu organ çam kozalağına benzediği için Latince kozalak anlamına gelen pineal bez olarak da adlandırılır. Fransız filozof Descartes; insan ruhunun bu salgı bezinde yer aldığını iddia etmiş. Ayrıca bu yapıyı insanları ruhsal açıdan farklı bir dünyaya bağlayan üçüncü göz olarak da adlandıranlar da vardır. Epifizden melatoninin yanı sıra mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin de salgılanır.
Melatonin salınımı gün ışığının azalmasıyla başlar, karanlıkta artar ve sabah olunca da durur. En çok salgılanmaya