Bugün Dünya Talasemi Günü, talasemi diğer adıyla Akdeniz anemisi ülkemizin bulunduğu bölgeyi ilgilendirdiği halde çok az bilinen bir hastalıktır.
Talasemi (Akdeniz anemisi) nedir?
Talasemi ülkemizde sık görülen bir anemi ( kansızlık) türüdür. Dünyada daha çok Akdeniz bölgesi ülkelerinde görüldüğü için Akdeniz anemisi olarak da adlandırılır. Genetik geçişi olan ve önlenebilir bir hastalıktır. Evlilik öncesi yapılan testlerin arasında yer alır. Talaseminin iki ayrı türü vardır.
Talasemi minör (Akdeniz anemisi taşıyıcılığı)
Talasemi minörde belirgin bir hastalık yoktur. Sadece taşıyıcılık söz konusudur. Kişi genlerinde bu hastalığı taşır ve diğer türüne göre çok hafif seyreder. Tek bulgu kansızlık ve buna bağlı halsizliktir. Çoğu zaman evlilik öncesi zorunlu olarak yapılan testler esnasında tesadüfen ortaya çıkar. Kan tahlilinde yapılan tam kan sayımında hemoglobin değeri, eritrosit sayısı Hct değerleri düşüktür. Bunlar kansızlığı gösteren sonuçlardır. Ayrıca
Kolajen denince hepimizin aklına cildin gergin ve pürüzsüz olması gelir. Oysa vücudumuzda kolajenin yeri ve önemi tahminimizden çok daha fazladır. Bunu daha iyi anlamak için kolajenin en sık gördüğümüz dört tipini bir hatırlayalım. Tip 1 Kolajen vücutta en fazla bulunan kolajen tipidir. Bağ dokularında bulunan en yaygın tiptir. Tendonlar ve ciltte bulunur, cildi korur, elastikiyetini sağlayıp yaraların kolay iyileşmesini sağlar. Tip 2 Kolajen kıkırdak oluşumunda etkilidir. Bu nedenle eklem sağlığı açısından oldukça faydalıdır.
Eklem ağrılarının tedavisinde etkilidir. Omurgamızı oluşturan ve omur adı verilen kemiklerin arasındaki disklerin yapısında da bu tip kolajen bulunur. Tip 3 Kolajen organları ve cildi oluşturan hücre dışı matriksin ana bileşeninden oluşur. Cildin sıkılığının korunması ve cilt esnekliğinde aynı tip 1 kolajen gibi etkilidir. Organların, kasların ve arterlerin yapısını destekler. Damar sağlığı için de önemli olan bu kolajen tipi damarlara elastikiyet kazandırır. Tip 4 Kolajen sindirim ve solunum yüzeylerini oluşturur. Cildin derin katmanlarında yer alan bu
Her yıl nisan ayının son haftası aşı haftası olarak anılır. Hastalık yapan virüs, bakteri gibi mikropların zayıflatılmış veya öldürülmüş formlarından, toksinlerinden veya yüzey proteinlerinden yapılır. Amaç bağışıklık sistemine bu mikrobu tanıtıp savunma geliştirmesini sağlamaktır. Böylece ileride o mikropla karşılaştığında tanır, savaşı kazanır ve hastalığa yenilmez.
Biz çocukluğumuzda rutin yapılan kızamık, kızamıkçık, kabakulak, difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci, su çiçeği, verem, hepatit A ve B aşıları ile yıllık tekrarlanan grip aşılarını ve zatürre aşılarını biliyorduk. Kovid-19 pandemisi ile bir de kovid aşılarıyla tanıştık. Bugün de olduğu gibi geçmişte de aşılarla ilgili çok tartışmalar olmuş bazıları hep karşı çıkmış.
Tarihte kalmış hastalıklar
Aşıların faydaları ve önemini vurgulamak için gelin tarihe bir göz atalım. Geçmiş tarihlerde bugün adını bile unuttuğumuz nasıl olduğunu bilmediğimiz çünkü hiç görmediğimiz hastalıklar büyük salgınlara yol açıyor insanları çocuk, genç,
Saç dökülmesi çoğu kişinin hayatında en az bir döneminde mutlaka karşılaştığı bir problemdir. Aslında hepimizin saçı bir miktar dökülür. Saç da vücudumuzun bir parçası olarak canlıdır. Büyür yani uzar ve zamanı gelir dökülür yerine yenisi çıkar o uzar ve bu döngü devam eder. Dolayısıyla saç telinin kaybı doğal bir süreçtir. Problem haline gelmesi ise kaybın kazançtan çok daha fazla olduğu zamanlardır. Saçlı deride açılmalar meydana gelir saç teli de zayıflamıştır. İnce ve donuktur. Kolayca kopar kırılır. İşte o zaman alarm zilleri çalar.
Sebepleri
Saç dökülmesini önlemek için önce sebebini bilmekte fayda var. Saç dökülmesi genetik sebeple olabilir. Yani anne, babada ya da yakın aile çevresinde belirgin şekilde saçı dökülmüş kimse varsa ve sizin de saçınız dökülüyorsa o aile yakınınıza çekmiş olabilirsiniz. Yaş ilerledikçe tüm vücutta yaşlılığa bağlı bazı değişiklikler olacağı gibi
Her yıl nisan ayının ikinci haftası tüm dünyada Kalp Sağlığı Haftası olarak anılıyor. En çok öldüren hastalık olarak kalp damar hastalıklarına dikkat çekmek için ben de bir kardiyolog olarak kalp sağlığından biraz bahsetmek istiyorum. Yaygın görülen ve en çok öldüren bu hastalık aslında önlenebilir bir hastalıktır. Hatta vakitlice tespit edilebilirse hiç hasar vermeden tedavi de edilebilir. Bu nedenle özellikle koruyucu kardiyoloji üzerinde durmak istiyorum.
Kalp damar hastalığından korunmak için yapılması gerekenler
Kalp damar hastalığından korunmak için öncelikle bu hastalığa zemin hazırlayan risk faktörlerini iyi bilmek gerekir. Bu risk faktörlerinden bazılarını değiştiremeyiz. Örneğin kalp damar hastalıkları ileri yaşta daha sık görülür. Zamanın ilerlemesini durduramayacağımıza göre bu risk faktörünü de ortadan kaldıramayız. Değiştiremeyeceğimiz diğer bir risk faktörü de cinsiyettir. Erkekler kadınlara oranla bu hastalığa yakalanma konusunda daha şanssızlar. Kadınlarda menopozdan sonra bu şanssızlık eşitleniyor.
İyodu vücudumuz üretmediği için dışarıdan alırız. Bu nedenle besinlerle aldığımız iyot eksikse ya da bulunduğumuz bölgedeki toprak iyot açısından fakirse bizde de iyot eksikliği olabilir. Hamilelerde bebeğin gelişimi için de bir miktarı kullanıldığından iyot ihtiyacı artar. Ayrıca lahana, karnabahar, Brüksel lahanası, şalgam, turp gibi sebzeler de tiroit bezine iyodun taşınmasını engelleyen izotiyosiyanatları içerir. Sigara dumanındaki tiyosiyanat da benzer şekilde tiroit fonksiyonunu bozar. Bu maddeler tiroit hormonu üretimini engeller, tiroit bezinin ve nodüllerin de büyümesine yol açar. Çay, kahvedeki kafein kandaki kortizol düzeyini bozar. Şekerli yiyecek ve içecekler de insülin düzeyini bozar. Kortizol ve insülin artışı da tiroit fonksiyonunu olumsuz yönde etkiler. Ayrıca veganlarda ve vejetaryen beslenenlerde de iyot eksikliği görülür. Ülkemizin suyu ve toprağında iyot az miktarda olduğu için dağlık Karadeniz bölgesi ağırlıklı olmak üzere hemen her yöresinde iyot eksikliği gözlenir. İyot eksikliğinin yol
Mutlu olmak beyinde gerçekleşen bir olaydır. İnsan aklı, olayları yorumlama yeteneği bunda çok rol oynar. İnsan üzüntü ve sıkıntı verebilecek konularla baş edebilmesini sağlayabildiği gibi tam tersi bu konuları büyük dertlermiş gibi içinden çıkılamaz bir sorun haline de getirebilir. Kişinin ruhsal durumu, karakteri, kültür ve yetiştiriliş tarzı, eğitimi, alışkanlıkları, çevresi, ailesi, arkadaşları, işi ve uğraşıları mutlu olabilmesi üzerinde çok etkilidir. Mutluluğun beyinde gerçekleştiğine dair bir diğer kanıt da insanda mutluluk hissi yaratan bazı maddelerin beyinde salınmasıdır. Bunlar, seratonin, endorfin ve dopamindir.
Serotonin
Serotonin insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitter yani sinir hücreleri arasında elektrik sinyallerini taşımakla görevli bir maddedir. Serotonin ruh halini, uykuyu, iştahı, öğrenmeyi, hafızayı, cinsel ve sosyal davranışları düzenlemede etkilidir. Eksikliği depresyona, sinirli ve huzursuz bir ruh haline sebep olabilir. Depresyondaki hastalarda kandaki serotonin düzeyi
Geçen haftaki yazımda magnezyum mineralinin özellikle stresteki öneminden ve eksikliğinde nelere yol açabildiğinden bahsettim. Gelin magnezyumun marifetlerini bir hatırlayalım. Günde her 100 mg.’lık magnezyumun alımındaki artışın, tip 2 diyabet gelişim riskini yüzde 15 gibi ciddi bir oranla düşürdüğü çalışmalarda gösterilmiştir. Magnezyum insülin duyarlılığında iyileşmeye katkıda bulunuyor. İnsülin ve stres hormon düzeylerinin azalmasına yol açıyor. Magnezyum aynı zamanda migrene bağlı baş ağrılarını hafifletiyor. Premenstrüel sendrom dediğimiz adet öncesi şikayetleri azaltıyor. Egzersiz esnasında kaslarda biriken ve kas ağrısına yol açan laktik asidin atılımına yardımcı oluyor. Günlük 350 mg. alındığında, antidepresan ilaç etkisi göstererek, depresyon belirtilerini hafifletiyor. Kemik ve kas sağlığına katkısı oluyor.
Hangi besinlerde var?
Çikolatayı sevenler buna sevinecek çünkü bitter çikolata çok iyi bir magnezyum kaynağıdır. Yüz gramlık bir bitter çikolata 327 gram magnezyum içerir.