Çevre kirliliği’ terimini sık olarak duyuyoruz. Hatta yaşadığımız doğanın onu çok kirlettiğimiz ve zarar verdiğimiz için bize küstüğü ve tepki verdiğini de yaşadığımız kuraklık ve seller gibi değişik doğa olaylarından anlıyoruz. Aslında anladığımızdan biraz şüpheliyim. “İzliyoruz demek” daha doğru sanırım. Çevrenin kirlenmesi fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etkenlerle hava, su toprak gibi yaşamamız için vazgeçilmez olan faktörlerin olumsuz yönde etkilenmesidir. Bu faktörlerin etkilenmesi yaşamımızı tehdit eden sonuçlarının yanı sıra sağlığımızı da olumsuz etkileyerek, yaşam kalitemizi bozacak şekilde uzun vadede bir takım kronik hastalıklara da yol açar.
Hava kirliliği: Soluduğumuz havanın zararlı gazlar, birtakım kimyasallar ve partiküllerin atmosferde birikip, solunum yoluyla bize zarar vermesi söz konusudur. Bu yolla solunum yolları enfeksiyonları, astım, KOAH (Kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları), akciğer kanseri gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.
Su kirliliği: İçme suyu kaynaklarının kirlenmesiyle toksin ve mikroplar vücuda girerek, çeşitli mide ve bağırsak hastalıklarına, kirli suyun temizlik amacıyla kullanımı sonucunda çeşitli deri hastalıklarına, bu su ile sulanan gıda ürünlerinin tüketilmesiyle de toksinlerin vücuda girip, zarar vermesine sebep olabilir.
Toprak kirliliği: Toprağın fabrika atıklarıyla, kimyasal ürünlerle kirlenmesi tarım ürünlerine ve gıdamıza yansır. Uzun vadede kanser ve otoimmün hastalıkların oluşumuna zemin hazırlar.
İklim değişikliği: Fosil yakıtların kullanımı, sera gazı emisyonları iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetlerin gelişimini artırabilir. Sel, sıcak hava dalgaları, kuraklık, aşırı soğuk havalar, bunlara bağlı oluşan gıda kıtlığı daha da önemlisi can kayıpları ile karşılaşabiliriz.
Gürültü kirliliği: Stres, uyku bozuklukları, gürültüye bağlı doğrudan gelişen işitme kayıpları ile hem ruhsal hem de fiziksel sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Bu vesile ile ben özellikle büyük şehirlerimizde başımızın derdi olan ve İstanbul’da yaşayan bir birey olarak beni de önemli ölçüde etkileyen trafik sorunundan bahsetmek istiyorum. Trafikte “Yol vermedin” veya “Önüme geçtin” kavgalarında insanların birbirine şiddet uyguladığı hatta öldürdüğü bir ülkede yaşıyorken, bir yandan da bu sıkışık trafiğin yarattığı stres, gürültü ve hava kirliliği ile sağlığımıza nasıl da olumsuz etkisi olduğunu, hepimiz biliyoruz.
Hava kirliliği: Trafikte elektrikli araçlar hariç diğerleri azot dioksit (NO2), karbon monoksit (CO) ve birtakım uçucu organik bileşenleri salarak, havayı kirletir. Böylece astım, KOAH ve akciğer kanseri gibi solunum sistemi hastalıklarına neden olabilir.
Strese bağlı sağlık sorunları: Trafiğin yoğun olması, yetişme telaşı ile de birlikte hem sürücü hem de yolcularda stres ve anksiyete yaratabilir. Bu stres de sinirlilik, sosyal hayatta uyumsuzluk, uykusuzluk, tansiyon ve nabızda yükselme, kalp damar hastalıkları, mide, bağırsak hastalıkları gibi rahatsızlıklara yol açabilir.
Hareketsizlik: Fiziksel aktivitede azalma; beraberinde obezite, çeşitli kas-eklem rahatsızlıkları, kalp damar hastalıkları gibi sorunlara zemin hazırlar.
Gürültü kirliliği: Gereksiz yere çalınan kornalar, araçların motorlarından çıkan gürültü, bir de buna eklenen kavgalara bağlı bağırış, çağırışlar özellikle ruhsal olarak bizi yorar.
Kaza riski: Tabii buna bir de bu stresle sürülen araçlarla yapılan kazaları da eklersek, yolunda gitmeyen trafiğin hayatımızı ne kadar olumsuz etkilediğini görebiliriz.
Özellikle trafik sorununu, deprem, sel felaketi gibi alt yapıyı ilgilendiren sorunları çözmek adına, nasıl hastaneler kendi işleyişiyle ilgili akreditasyon almak yolunda ilerliyor ve olması gereken kuralları dikkate alıyorsa, belediyelerde de böyle bir kontrol mekanizması olmasını ve belediye seçimlerinde göz önüne alınmasını dilerim...