Yassıada’da Menderes’in ilk duruşmadaki ezik tavrının, o ana kadar gergin bir bekleyişte olan Yüksek Adalet Divanı üyelerini nasıl rahatlattığını bizzat o yargıçlardan dinlemiştim.
Başbuğ için de benzer bir tablo çıktı ortaya...
Muktedir olduğu dönemde basın karşısında gösterdiği “Astığım astık” tavrını savcılar karşısında da gösterebilseydi, mesela 7 saat suçsuzluğuna dair dil dökeceğine; “Ben Genelkurmay Başkanıyım. Sadece Yüce Divan’a hesap veririm” diyebilseydi, hem hukuk öğretmiş olur, hem de itibarından taviz vermezdi. Muhtemelen Silivri’de de silah arkadaşlarınca yalnız bırakılmazdı.
Dik duruş gerektiren günlerdeyiz.
Eğilen, ezilir.
* * *
27 Mayıs örneğini vermişken, adını o devrin komutanından alan “Erdelhun kompleksi”nden söz edelim.
Gazetelerin bir “ikinci sayfa kadınları” var. Bir de “üçüncü sayfa kadınları...”
İkinci sayfadakiler, başaranlar, özendiklerimiz; beğenilen kadınlar...
Üçüncü sayfadakiler kaybedenlerimiz, üzüldüklerimiz; yenilen kadınlar...
“Kurtuluş Son Durak” filminde, ikinci sayfanın kadınları, üçüncü sayfa kadınlarını oynuyor.
Ve bu yer değişiminden, neşeli bir kara mizah doğuyor.
* * *
Bütün facia, “Saadet Apartmanı”nda yaşanıyor.
Devrimlerin ve darbelerin genel kuralıdır: Başarırsan şanlı olursun, başaramazsan zanlı...
Yargılayamayanı, yargılarlar.
Siyasi tarihte, örneği çoktur.
* * *
İkinci ilke şu:
Hiçbir demokraside, hükümetin faaliyetlerini karalamak üzere karşı kaldırımdaki bir devlet binasında kara propaganda hazırlanması gibi bir garabete göz yumulamaz.
Bunu emreden Genelkurmay Başkanı ise yargılanır.
“Dün” ve “yarın”... Ortası “bugün” olan kronolojik bir cetvelin iki ucunda dururlar,
değil mi? Değil.
Dün, bugünle yarın arasında bir maniadır.
Mazimiz, ondan kaçtıkça, hayalet gibi peşimize takılır, yakamıza yapışır.
Dünü aşmadan yarına yürüyemeyiz.
* * *
Geçen ayın manşetlerine bakın:
Maya takvimi, kıyamet için 2012 sonuna gün veriyor, ama Ankara şimdiden 2014 sonuna kilitlenmiş durumda:
Çünkü siyasette asıl kıyamet, 2014’te kopacak.
Muhtemelen 3 sandık birleştirilecek ve 2,5 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi ile yerel ve genel seçimler bir arada yapılacak.
Köşk’e yeni isim
Sırayla gidelim:
Gül’ün görev süresi tartışması bitti gibi...
“Her insanın bir öyküsü vardır/ Ama her insanın bir şiiri yoktur” sözü bir kez daha doğrulandı Özdemir Asaf’ın...
Mademki İçişleri Bakanı “Terör sadece pusu kurmak değildir, şiir yazarak da olur” diyerek şairler için cadı avı başlattı; şiiri savunmanın zamanıdır.
Bu kafa, çok şaire acı çektirdi, çok şiir yaktırdı.
Onların anısına ve de inadına, yeni yılı iyilik dilekleri niyetine şiirle açalım.
İşte “Şiirimiz karadır abiler” diye mısra düzen terörist ozanlar ve isyana çağıran şiirleri...
Tutuklayın hadi!
* * *
GENELKURMAY: Belli ki istihbarat yanlışlığından analiz hatasına bir dizi zincirleme kusur sonucu F-16’ların Haftanin’de uyarmadan sivillere bomba yağdırması, korkunç bir katliama yol açtı. Son bir aydır medyaya servis edilen “Teröristlere insanca yaklaşıyoruz, ikna ediyoruz” haberleri de berhava oldu.
En az bunun kadar vahim bir hata, olaydan 12 saat sonra gelen açıklama, daha doğrusu suçu örtme çabasıydı.
“İstihbarat aldık da... oralar terör kampı da... sivil yerleşim yok da...” diye uzayıp giden 8 maddelik açıklama, battaniyelere sarılı halde katırlara yüklenmiş sivil cesetler eşliğinde okununca utanç savunması gibi okundu.
Sonraki başsağlığı mesajı, gerçeği deşifre etmekte, acıları hafifletmekte, tansiyonu düşürmekte yetersiz ve geç kaldı.
HÜKÜMET: İlk 24 saat hiç yoktu. Her vesileyle her konuda laf dolandıranlar, böyle vahim bir olayda tam kadro siper olmayı tercih etti. Milli Savunma Bakanı, sahneyi askere terk etti. İçişleri Bakanı, terörist kalem, boya, fırça, tuval avındaydı. Terörün, F-16’lar aracılığıyla “devlet terörü” şeklinde de gerçekleşebileceğini düşünemedi bile... Ortada gözükmedi. İlk 24 saatte AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik dışında iktidardan konuşan
Mesut Yılmaz, 3 kelimeyle diplomatik skandal yarattı. Birgün’den Enver Aysever’e Susurluk Raporu’ndaki devlet sırlarından örnek verirken:
“Yunanistan’a orman misillemesi gibi...” dedi.
Yunanistan ayağa kalkınca sözlerini 3 gün sonra düzeltti:
“Ben 90’lı yıllarda Türkiye’deki orman yangınlarının Yunan gizli teşkilatıyla ilişkisini kastettim.”
* * *
İnanmış görünelim.
Biliyorsunuz, 3 Kasım 1996’daki Susurluk kazası ile derin devlet suçüstü yakalanınca, Başbakan Mesut Yılmaz, müsteşarı Kutlu Savaş’tan bir rapor hazırlamasını istemişti.