20.12.2018 - 17:13 | Son Güncellenme:
Dağcılık sporunun biyonik adamı Hugh Herr aynı zamanda dünyayı değiştirecek bir mucit.
8 yaşında dağcılık sporuna başlayan Hugh Herr’in adı 17 yaşında Amerika Birleşik Devletleri’nin en iyi dağcılarıyla birlikte anılmaya başlandı.
ABD’nin Kuzeydoğusu’ndaki en yüksek zirveye sahip olan Washington Dağı’na tırmanışında bir arkadaşı ile -29 derecede 3 gece mahsur kaldı.
İkili kurtarma ekipleri onları bulduğunda frostbite (soğuk ısırığı) olmuştu. Arkadaşı gözlerini, Herr ise dizden aşağı iki bacağını kaybetti.
Herr ve ekibi son zamanlarda bir cyborg yarattı.
Bu kelime, insanlığı “asimile etmek” için korkunç orduların geleceği görüşlerini de beraberinde getirebilir, ama bizim gerçekliğimizde, engellilere yeni bir bacak veriyor.
Yeni teknolojide protezin bacağının kalan kısmındaki sinirlere göre haritalandırılıyor. Böylece yeni ayak, tıpkı eski gibi hareket ediyor. Bu akıl almaz bir şey.
Ekip ayrıca, kas güçsüzlüğü olan insanların yürümeyi güçleştirebileceği ve güçsüz insanların gücünü artırabilecek dış iskelet geliştiriyor. Böyle beyin felci veya beyin hasarı olanlar dış iskelet ile yürüyebilecek.
Günümüzün biyonik dağcısı Hugh Herr ilk protezlerini eline aldığında oldukça şaşırdığını belirtiyor:
“Geleneksel protez teknolojisiyle karşılaşmam 1982 yılında oldu. Korkmuştum. Bu nasıl mümkün olabilir dedim. Tahta ve kauçuktan imal edilmişlerdi. Hiçbir bilgisayar teknolojisine sahip değillerdi.
Sensörleri bile yoktu. Kas uyumu da söz konusu değildi. Şaka yapıyor olmalısınız dedim. Daha fazlası mümkündür… Ardından bu konuda tasarım için gerekli ilhamı aldığımı sanıyorum. İlk iş olarak kendi bacaklarımı dizayn edecektim ve yaptığım spora uygun olacaklardı; yani dağcılığa.”
Hugh Herr, sözlerine şöyle devam ediyor, "Benim üzerimdekiler biyonik uzuvlar ve harikalar. Her uzvun üzerinde üç kamera bulunuyor. Büyük kameralardan bahsetmiyorum küçücük çipler bunlar. Pozisyonları, hava ısısını ve hızı kontrol eden 12 sensör ve tüm değerlendirmeleri yaparak karar mekanizmasına sahip olan bir algoritmaya sahip, tıpkı gerçek kaslar gibi. Yani her attığım adımı hesap ediyorlar ve ona göre yön alıyorlar.
Elektrikle çalışıyorlar ve akşamları bataryayı şarj etmem gerekiyor. Yürüme hızımı normalleştiriyorlar ve sırf bu açıdan bile oldukça mükemmeller.
Zeki bir aygıttan bahsediyorum. Ne istediğimi seziyorlar, yani sinir uçlarıyla bağlantıdalar. Laboratuvarda nöron kontrollerini yapıyoruz. Yani gerçek anlamda kaslarla sinir uçlarını birbirine bağlıyoruz bu da benim gibi bir gönüllünün, biyonik bacaklara düşünerek komut verebilmesi demek. Hatta bir gün benim beynimden verilen komutlar kaydedilerek, bacaklarımı hissedebilmem anlamına da gelebilir.
MIT’deki araştırma merkezimde hayat değiştiren teknolojik tıbbi gereçleri mümkün olabilecek en az maliyetle üretmeyi esas alıyoruz ki bu aygıtları ulaşım kolaylaşsın.
Elbette yerel üretim ağıyla bu aygıtların pazara sunulmasını ucuzlatmayı da amaçlıyoruz. Tasarım burada en önemli değer. Tasarımdan sonra büyük kitlelerle üretim gerçekleştirilebilir. Ama yinede çok kişisel teknolojilerden bahsediyoruz.
MIT’de üzerine çalıştığımız alanlar, dijital insan yaratılması… Her vucutta her uzvun bir dijitalinin olmasından bahsediyorum. Yani biri bir bacak, gözlük ya da nöroloji alanında bir implanta ihtiyaç duyarsa dijital alan kullanıma açılabilir.
Bu tip yüksek tasarımlar bilgisayar yazılımlarıyla tüm insanlık tarafından anlaşılacak bir konuma gelecek. İnsan olmak nedir ya da insan gibi olmak nasıldır gibi."