Almanya da nihayet “dünyanın beşten büyük olduğunu” ilan etti. Ne zaman ilan edeceği merak konusuydu zira Almanya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) reforme edilmesi ve Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip ülkesi olarak BMGK’da daimi bir koltuğa sahip olması gerektiğini savunuyordu. Zaman zaman Japonya da bu yönde bir fikir belirtmekten çekinmiyordu.
Almanya, çeşitli “manevralarla” eski dışişleri bakanı Annalena Baerbock’u BM Genel Kurul Başkanı seçtirebildi. Normalde, AB dış politika yüksek temsilciliğinde genel sekreterlik görevi yapmış, ardından bir dönem de AGİT Genel Sekreteri olan Helga Schmidt’in bu görevi üstlenmesi bekleniyordu. Ancak seçimleri kaybeden Baerbock, Schmidt’in adaylığını iptal ederek kendi ismini yazdırmıştı.
Şimdilerde Berlin öyle bir “bakla çıkardı” ki, Almanya, Avrupa ve ABD başta olmak üzere tüm dünya şaşkınlık içerisinde. İktidar partisinin Bundestag yani Alman Meclisi’ndeki grup başkanı Jens Spahn’ın ağzından çıkan bu “bakla” hiç de küçümsenecek gibi değil. Merkel hükümetinde sağlık bakanlığı görevini üstlenen Spahn, Avrupa’nın kendine özgü bir nükleer şemsiye inşa etmesi gerektiğini savundu. Dahası, Almanya’nın bu Avrupa nükleer şemsiyede önderlik etmesi gerektiğini vurguladı. Bununla da kalmayıp, İngiltere ve Fransa’nın nükleer düğmelerini sırayla Almanya ile paylaşmaları gerektiğini önerdi.
Spahn’ın Die Welt gazetesine verdiği uzun demeçte ayrıca şu ifadelere yer verildi: “Nükleer caydırıcılığı sağlayamazsanız, dünya siyasetinde bir piyon haline gelirsiniz. Amerikan nükleer bombaları da bu amaçla Almanya’da konuşlandırılmış durumda. Ancak bu uzun vadede yeterli değil. Fransa ve İngiltere’nin nükleer cephaneliğine Almanya’nın ya da Avrupa’nın katılımını ve muhtemelen diğer Avrupa devletleriyle birlikte bizim de katılımımızı tartışmamız gerekiyor. Bu pahalıya mal olacaktır. Ancak kendimizi korumak için bunu finanse etmek zorundayız.”
Spahn’ın bu açıklaması Almanya’da olduğu gibi Avrupa ve Amerika’da da çok büyük yankı uyandırdı. Almanya’da Başbakan Friedrich Merz hemen devreye girerek, Fransa’yla yapılan müzakereler dışında Avrupa çapında bir nükleer kalkan konusunda herhangi bir müzakerenin başlamadığını açıkladı. Ancak bu açıklama Fransa ve İngiltere gibi ülkeleri sakinleştirmedi. Paris, Fransa’nın nükleer doktrinini hatırlatarak Cumhurbaşkanı’na ait olan nükleer güç kullanma yetkisinin üçüncü ülkelere devredilemeyeceğini vurguladı. İngiltere ise zaten nükleer düğmesini ABD ile paylaşıyor.
Spahn bu açıklamayı yaparken, diğer yandan Almanya’nın da aralarında bulunduğu E3 ülkeleri, İran’ın nükleer uranyum zenginleştirme faaliyetinden vazgeçmesini ve nükleer silah edinmesinin önlenmesine yönelik şartnameye sadık kalmasını sağlamaya çalışıyor. Bu çerçevede Spahn’ın, Almanya’nın artık kabına sığmadığı ve nükleer silaha sahip olmak istediği düşüncesi meşru, ancak zamansız. Uluslararası hukuku ihlal ederek bu amacına ulaşması oldukça zor. ABD’nin nükleer açıdan güvenilmez olduğunu iddia etmek de yersiz. Zira ABD’nin konvansiyonel kuvvetler çerçevesinde 5. Maddedeki taahhüdünü yerine getirip getirmeyeceği bilinmez, ancak nükleer açıdan şimdilik kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü ABD’nin bir nükleer saldırı karşısında sessiz kalması, dünyada artık liderliğe soyunmak istemediği anlamına gelir. Bir gün ABD belki bu mesajı vermek isteyebilir, ama o gün ne bugün ne de yarın.
ABD’nin Ukrayna yardımı ve Avrupa
ABD’nin Ukrayna’ya silah yardımını askıya alma kararı, güvenlik ve savunma uzmanları için sürpriz olmadı; bu bilinen bir gelişmeydi. NATO ve AB buna hazırlıklıydı, ancak Brüksel’de kimse bu karardan memnun değil. Avrupa, ABD’den doğan mühimmat boşluğunu kademeli olarak doldurmayı hedefliyor. Bunu ya ABD’den mühimmat satın alarak ya da kendi üretimini artırarak yapacaklar. Son dönemde gözlemlenen çatışma dinamikleri, caydırıcılık yerine “ikna gücüne dayalı” muharebelerin öne çıktığını gösteriyor. Bu, mühimmat, asker, İHA/SİHA ve diğer askeri araçlarda sayısal üstünlüğün önemini vurguluyor. Avrupa, isteksizce de olsa, sadece kendi konvansiyonel güvenliğini değil, aynı zamanda Ukrayna’nın ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu da üstlendi. Bu sancılı süreç, zamanla Avrupa’yı daha özgür, bağımsız ve egemen kılacaktır.
Özay Şendir
Futbolcu transferi değil terörsüz Türkiye
6 Temmuz 2025
Abbas Güçlü
Üniversite tercihi ve mezuna kalmak?
6 Temmuz 2025
Zeynep Aktaş
Bankalar atağa geçti endeks pozitife döndü
6 Temmuz 2025
Ali Eyüboğlu
Şehirde festival ve cezaevinde konser
6 Temmuz 2025
Eren Aka
Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli Milliyet’e konuştu: Doğayı kaybettik ama insanlığımızı kazandık
6 Temmuz 2025