Avrupa Birliği (AB), Hollanda’nın teklifiyle 20 Mayıs’ta İsrail’le Ortaklık Anlaşması’nı gözden geçirme sürecini başlattı ancak anlaşmanın askıya alınması konusunda uzlaşma sağlanamadı. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilciliği’nin hazırladığı raporda, 7 Ekim terör saldırılarının ardından İsrail’in kendini savunma hakkına sahip olduğu belirtilirken; Tel Aviv yönetiminin “nüfusun yoğun olduğu bölgelerde geniş çaplı etkileri olan silahlar kullanması, temel mal ve hizmetlerin Gazze’ye girişine ciddi kısıtlamalar getirmesiyle” yoğun bir askeri kampanya başlattığı vurgulanıyor.
Ayrıca, Batı Şeria’daki “yerleşim yerlerinin güçlendirilmesi ve genişletilmesi”, “devlet ve yerleşimci şiddeti” ve “gözaltılar” gibi başlıklar altında İsrail’in bu bölgede de yükümlülüklerine uygun hareket etmediği ifade ediliyor. Rapor ayrıca, İsrail’in hesap verebilirlik konusundaki ısrarlı eksikliklerden bahsediyor, İsrailli yetkililerin uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde gerçek soruşturmalar “yürütme istek ve kabiliyetlerine dair ciddi şüpheler olduğunu” belirtiyor.
İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da insan hakları ve uluslararası hukuk ihlalleri gerçekleştirdiğini ortaya koyan raporda, Gazze’de yoğun askeri operasyonlar yürütüldüğü, Batı Şeria’da yerleşimlerin genişletildiği, şiddet ve keyfi gözaltıların arttığı vurgulanıyor.
AB dışişleri bakanları, anlaşmanın, ikinci maddesi gereği askıya alınmasını öneren raporu liderler zirvesine taşıdı. Hollanda, İrlanda, İspanya, Portekiz, Belçika ve Fransa gibi ülkeler bu görüşü desteklerken; Almanya, Avusturya, Çekya ve Macaristan süreci engelledi. Almanya, İsrail’le tarihsel bağlarını gerekçe göstererek kararın temmuzdaki toplantıya ertelenmesini savundu. Diplomatlar, Almanya’nın tutumunun değişmesini beklemiyor.
Türkiye-Libya anlaşmasına eleştiri
AB devlet ve hükümet başkanları, Türkiye’nin 2019’da Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarını kapsayan Mutabakat Zaptı’nın “üçüncü devletlerin egemenlik haklarını ihlal ettiğini” belirterek, hukuki geçerliliğini tanımadıklarını açıkladı.
Bu çıkış, Yunanistan’daki Başbakan Kiryakos Miçotakis ile Milli Savunma Bakanı Nikos Dendias arasında yaşanan rekabetin bir yansıması. İki siyasetçi de Türkiye’ye yönelik sert çıkışlarla siyasi puan kazanma yarışına girmiş durumda. Dendias, NATO belgelerinde 31-1 kalmasına rağmen “Türk Boğazları” kelimesinin kullanılmasına ve ifadesine karşı çıkarken; Miçotakis, AB’nin Türkiye ile güvenlik iş birliği belgesini veto edebileceğini öne sürdü. Dendias da TBMM’nin 8 Haziran 1995’te Yunanistan’ın tek taraflı karasu tanıma eyleminin bir casus belli, yani savaş sebebi oluşturacağı yönündeki kararını hatırlatarak, Türkiye’nin AB’nin SAFE programına katılımını ve AB ile Türkiye arasında güvenlik anlaşmasının imzalanmasını veto edebileceğini belirtiyor.
Oysa, 10,5 milyon nüfuslu Yunanistan’da Başbakan’ın, Avrupa Yoksullukla Mücadele Ağı’na göre ülkesinde yoksulluk sınırında yaşayan 2,6 milyon insana çözüm üretmesi gerekiyor. Keza Savunma Bakanı Dendias da, başbakan olması halinde ülkesinde çığ gibi artan ırkçılıkla nasıl mücadele edeceğinin ipuçlarını verse daha hayırlı olur. Zira Yunanistan Irkçılıkla Mücadele Kayıt Ağı RVRN’in verilerine göre, ülkede yabancı düşmanlığı %26 oranında artmış durumda. Irkçılığın en yoğun yaşandığı bölgeler sırasıyla Atina (Attika), Selanik, Evros ve Kos olarak sıralanıyor.
Yunan mitolojisinde Zeus ve Temis’in kızı İrini yani barış tanrıçası vardı. Aristofanes’in “Barış” isimli eseriyse, bugün bile sahnelenmekte... Aslında, Yunanistan’la ilgili değişmeyen tek gerçek şu: Atina Akropolisi, Delphi Antik Kenti, Knossos Sarayı, Olympia veya Miken’de mermerler üzerinde yürüyen siteyi medeni şekilde yöneten Yunanlılarla bugünkü hükümet üyeleri arasında hiçbir soy bağı kalmamış gibi.
Miçotakis Hükümeti, adeta Renault 12 anahtarıyla kulağını kaşıyan, işçi olmadığını göstermek için serçe parmağında tırnak uzatan insanların kravat takmış versiyonunu andırmıyor değil.