Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, her zamanki gibi yine magazinlik görüntülere ve olaylara sahne oldu. Malum, ABD Başkanı Donald Trump ile NATO Genel Sekreteri Mark Rutte arasındaki “ilişki” dışarıdan bakıldığında son derece ilginç görünebilir. Rutte’nin Trump’ı etkilemek ya da tabiri caizse “kafakola almak” için yaptığı girişimler hem dünya basınının gündemine taşındı, hem de zirveye katılan diğer liderlerin bıyık altından gülümsemelerine neden oldu.

Haberin Devamı

Mark Rutte’ye haksız eleştiri

Nitekim Rutte’nin zirve öncesinde Trump’a gönderdiği mesajın, Trump tarafından sosyal medya üzerinden paylaşılması ve kameralar karşısında Rutte’nin “babalar arada sert yapar” şeklindeki ifadesi, medyada geniş yankı buldu. Uluslararası basın da, zirvenin nihai basın toplantısında bu tavır ve üslubu hakkında Rutte’ye haklı olarak sorular yöneltti. Rutte ise elinden geldiğince açık ve kompleksiz bir şekilde yanıt verdi.

Rutte neden seçildi?

Burada bıyık altından gülen Avrupa liderlerine küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var. Hatırlanacağı üzere, Şubat 2024’te Almanya’da düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda Jens Stoltenberg’in görev süresinin sona ermesinin ardından seçilecek yeni NATO Genel Sekreteri’nin profilinin nasıl olması gerektiği konusunda müttefikler arasında bir mutabakat oluşmuştu. Bu profile göre, yeni Genel Sekreter’in, ABD’de Biden yönetimi sonrası iş başına gelecek olan yeni yönetimle iyi ilişkiler kurabilecek, ABD’yi NATO içinde tutabilecek ve savunma harcamalarını “makul” seviyede tutarak Avrupa müttefikleriyle ABD arasında köprü kurabilecek bir isim olması gerekiyordu.

Bu kriterler doğrultusunda adaylar belirlenmeye başladı. Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Estonya’nın dönemin Başbakanı Kaja Kallas, Birleşik Krallık’ta dönemin Savunma Bakanı Ben Wallace ve Kanada Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Chrystia Freeland öne çıkan isimlerdi. Her biri müttefiklerin Genel Sekreter seçim süzgecinden geçti ve neticede Mark Rutte, müttefiklerin oy birliğiyle seçilerek Transatlantik ilişkileri yeniden inşa etmekle görevlendirildi.

Haberin Devamı

Tarzı tartışılır, ama görevi açık

Rutte’nin zaman zaman Trump’ı etkileme amacıyla başvurduğu yöntemler, onu kamuoyu önünde zor duruma sokabiliyor. Ancak zaten Rutte’nin bundan sonra herhangi bir seçime katılması beklenmiyor. Oysa başka siyasetçilerin Trump’a yakınlaşmak için sergileyecekleri benzer davranışlar, onların seçimleri kaybetmesine veya en azından siyasi itibar kaybına uğramalarına neden olabilirdi.

Bu açıdan bakıldığında Rutte, Avrupa müttefikleri ve Kanada adına adeta bir kalkan görevi görüyor. Elbette tarzı tartışılabilir. Ancak unutulmamalı ki her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Bu yüzden yöntemden çok sonuca odaklanmak gerekir.

Danimarka dönem başkanlığı ve Türkiye

Haziran sonunda AB Dönem Başkanlığını Polonya’dan devralacak olan Danimarka, yıl sonuna kadar çevre, enerji, temel haklar ve genişleme sürecine odaklanacak. Kopenhag Kriterleri ile bilinen Danimarka’nın döneminde, Türkiye-AB ilişkilerinde adaylık sürecinde büyük bir ilerleme beklenmiyor; zira AB, Kopenhag Kriterleri konusunda Ankara’dan adım beklese de ısrarcı değil.

Haberin Devamı

Buna karşılık, savunma ve güvenlik alanında bir ivme yakalanabilir. AB’nin savunma yatırım fonu SAFE’ten Türkiye’nin de yararlanabilmesi için adımlar atıldı. Türkiye, 23 Haziran’da Avrupa Komisyonu’na başvurdu ve Komisyon onay sürecini başlattı. Türkiye’nin, 28-30 Ağustos’taki gayri resmi AB dışişleri bakanları (Gymnich) toplantısına ve 2 Ekim’deki Kopenhag’da düzenlenecek Avrupa Politikalar Topluluğu (APT) zirvesine davet edilmesi bekleniyor.

Danimarka sonrası dönem başkanlığını devralacak olan Güney Kıbrıs’ın Türkiye ile ilişkileri nasıl yöneteceği belirsiz. GKRY’nin Türkiye’yi Gymnich toplantısına aday ülke sıfatıyla davet etmesi gibi durumlar ikilemler yaratabilir. Ancak, 2026 ilkbaharında Ermenistan’da düzenlenecek APT toplantısı, Türkiye-Ermenistan yakınlaşması çerçevesinde krizleri fırsata çevirme potansiyeli taşıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın da bu zirveye katılımı, bölgedeki dengeler açısından önemli olabilir.