Fazlasıyla kontrollü bir oyunun ön planda olduğu bir derbi izledik.
Karşılaşmaya geçmeden önce maç öncesinde yaşanan yabancı hakem tartışmaları üzerine biraz kafa yoralım istiyorum.
Vincic çok güzel bir maç yönetti. Öncelikle sahaya hakimiyeti, oyuncularla kurduğu diyaloğu yerli hakemlerimizde olmayan türdendi.
Son üç sezonun biriktirdiği ve artık taşınması neredeyse imkansız hale gelen Fenerbahçe-Galatasaray geriliminin altından kalkmak dışarıdan ahkam kesmeye hiç benzemiyor.
Ne futbolcular, ne teknik direktörler ne de hakemler için bu iş eskisi kadar kolay!
Vincic’in kariyeri, yaptıkları bu kadar ortadayken, hakkında çıkarılan neredeyse şaibeli dedikoduların karşılığının olmadığını, bunu üreten kirli ve zehirli düşünce tarzlarının tüm spor kamuoyuna nasıl etki ettiğini ve belirleyici olduğunu artık net bir şekilde görebilmeliyiz!
Tüm bunlara karşı uyanık olmak; bilinçli yaklaşmak gerekiyor.
Yerli hakemlerler ilgili tartışmaların artık son evresine gelinmiş durumda. Ben bu sorunun ne mevcut hakemlerle ne de onları yönetenler
Dün futbolumuz açısından yine “sorunlu” akşamlardan birini yaşadı. Adana Demirspor takımı, muhtemelen aleyhlerine verilen biri penaltı diğeri sarı kart nedeniyle, yöneticilerinin aldığı karar sonrasında sahadan çekildi.
Bu sahadan çekilme hareketi kuşkusuz hemen herkesi sahanın dışına çıkartan bir gelişme oluyor.
Geçen sezon da oyuna damga vuran olaylar olmuştu.
Maç sonu hakem yumruklanmıştı, İstanbulspor bir başka maçta sahadan çekilmişti. Fenerbahçe Trabzon’da karşılaşma sonrasında saha içinde saldırıya uğramıştı. Fenerbahçe yönetimi bu olayı protesto etmek için Süper Kupa Finaline gençlerle çıkmıştı.
Tüm bu kaos ortamında sürecin sorunlarının nasıl çözüleceğine odaklanılmaksızın, Kupasını alan, şampiyon olan yoluna bakmış, o sezonun gerilimi bu seneye taşınmıştı.
Sorunlar her sene daha da büyüyerek çözülmesinin imkanı olmayan bir yere doğru, safların ayrışması ve çelişkilerin derinleşmesi şeklinde ilerliyor.
Galatasaray tarafı bunun planlı bir organizasyon olduğunu, maç
İki devre ve iki farklı Fenerbahçe!
Bir anlamda sezonun sarı lacivert ekip adına git gellerini göstermesi bakımından çarpıcı bir 90 dakikası şeklinde kayıtlara geçmiş oldu.
Sezonun ilk yarısında oynanan maç da benzer özellikleri barındırıyordu. Belki de ilk sinyali orada vermişti. 2-0 öne geçtiği maçın son dakika golüyle beraber bitmesi bir kırılımdı veya geçilememiş bir eşik!
Dünkü karşılaşmanın ilk yarısı da birçok Fenerbahçeliye “galiba bu iş burada bitiyor” hissi vermiştir.
Ancak ikinci yarı sahaya çıkan ve 10 dakikada bulduğu 3 golle sonucu değiştiren Fenerbahçe, içinde barındırdığı potansiyeli göstermesi bakımından çok önemliydi.
Göztepe sezonun ilginç takımlarından biri olarak hemen herkese tedirginlik veriyor.
Aslında bu sezon Süper Ligin ilk 5 sırasında yer alan Samsunspor, Eyüpspor ve Göztepe bir bakıma şampiyonluk yarışı için aşılması gereken ciddi rakipler şeklinde sıralanıyorlar.
Süper Lig’de Cuma akşamı Galatasaray’ın düşme adayı bir diğer takım Hatayspor’a karşı puan kaybetmesiyle Fenerbahçe için Adana Demirspor karşılaşması aradaki puan farkının kapanması adına önem kazandı.
Hatayspor 18. Adana Demirspor da 19. Sırada oynayan iki ekip olarak şampiyonluk yarışındaki Galatasaray ve Fenerbahçe ile eşleşmesi sezonun ilginç tesadüflerinden biriydi.
Bu tarafından bakıldığında Galatasaray’ın puan kaybı çok da beklenen bir sonuç değildi kuşkusuz; ancak son haftalarda düşen bir performans gösteren sarı kırmızılı ekip bu sinyalleri de bir bakıma veriyordu.
Fenerbahçe için de son haftalarda üzerine koyan bir oyunu olduğunu burada sürekli konuşuyorduk.
Oyun yapısı gelişiyor ancak bitiricilik ve savunma performansında yaptığı bireysel hatalar yüzünden sonuç almada zorlanıyordu.
Adana Demirspor karşılaşmasının ilk yarısında da bitiricilik sorunu yine ön plandaydı.
Köşe vuruşlarında Mert’in ve Oğuz’un, akan oyunda da önce En Nesyri sonra da Dzeko’nun kaçırdığı fırsatlar bir anlamda devrenin berabere
Önce Fenerbahçe’nin ilk yarı, attıklarından başka, yakaladığı gol pozisyonlarını çabucak hatırlayalım.
Dakika 3; sağ kanattan gelişen atakta Tadic sola doğru savunmanın üzerinden topu çok iyi yükseltiyor ve orada boş durumdaki Kostic’i görüyor. Konyaspor’un 25. Saniyede attığı gole benzer bir pozisyon ancak burada Kostic’in topa kafa ile vurması gerekiyor. Vuruyor ancak top üstten dışarı gidiyor.
Dakika 27; Szymanski sol kanatta yaptığı baskı ile topu kazanıyor ve süratle aynı kanattan, ceza sahasına kadar inmeden, topu müsait pozisyondaki Dzeko’ya gönderiyor. Dzeko gelişine çok güzel vuruyor ama kaleci kurtarıyor veya top kalecinin üzerine gidiyor.
Dakika 28; bu sefer orta alandan Fred topla ilerlerken daha uygun durumdaki Tadic’in koşu yoluna bırakıyor. Tadic biraz ilerleyip sağ ayağı ile bir şut çekiyor. Kaleci sağına giden topa uzanıyor ve yerde eliyle müdahale ediyor.
İlk yarıda uzatmaların 2. Dakikası; Kostic solda boş durumda olan Szymanski’nin önüne topu yuvarlıyor. Polonyalı oyuncu ceza sahasına giriyor ve oyunu sağ tarafa doğru
Sezon başında, yarışın içinde Beşiktaş’ın da olduğu o kısa sürede şu yorumu yapmıştım;
Lig üç hatta daha fazla takımın şampiyonluk mücadelesiyle çok daha heyecanlı ve futbolun içinde kalarak devam edecektir, geçen sezonki gibi iki takımlı olursa heyecanın yerini çok daha büyük gerilimler alacaktır.
Yeni yılın ilk haftasından itibaren o gerilimin her hafta üzerine koyarak başka boyutlara ulaşacağının sinyallerini aldık.
Bir önceki gün Galatasaray-Göztepe maçında yaşananlar ve kritik hakem kararlarının üzerine dün Kadıköy’de Fenerbahçe’nin Hatayspor karşısında beklentilerin altında kalan bir skorla maçı tamamlamasıyla gündem resmen alev aldı diyebiliriz.
Fenerbahçe sadece sahadaki rakipleri ile mücadele etmiyor. Bu sene 11 sezona ulaşan şampiyonluk hasreti Camia’yı bambaşka beklentiler içinde inişli çıkışlı psikolojilerle travmatik bir hale sokuyor.
Kuşkusuz bir de ülkenin farklı medya araçlarının içinde “Fenerbahçe Haberlerinin” alıcısının hiç eksilmeden varoluşu
Biliriz ki Fenerbahçe’nin genetiği yapısı ve geleneksel alışkanlıklarına göre böylesi zamanlarda futbol konuşmak en son tercih edilen tutumdur.
Yaygın davranış hali de sinirini birilerinden çıkarma; en kısa yoldan bir sorumlu bulup, onu infaz etme üzerine kurulmuştur.
Pazar akşamüstü Galatasaray, Kayserispor deplasmanından 3 puanla dönerse; ki sezonun genel akışı içinde bu hiç sürpriz bir sonuç değil, Fenerbahçe’nin zirve ile arasındaki puan farkı 8 olacak.
Bir soru ile düşünmeyi sürdürelim.
16 maçlık fikstürde liderin 8 puan gerisinde kalan bir takım sonraki 20 maçta nasıl bir performans sergilemelidir ki sezon sonunda mutlu sona ulaşabilsin veya 16 maçta 8 puan fark atan bir takım kalan 20 maçta nasıl bir yol izlemelidir ki ikinci ile arasındaki puan farkı kapansın?
Fenerbahçe Camiası an itibarıyla bir taraftan kafasında bu soruya dair hesaplar yaparken; diğer yanda haftalardır maçlarını izlediği takımın bu sorunun içindeki hedefle ne kadar ilgili olduğunu düşünüyor.
Zaten çözümlenmesi en
Fenerbahçe’nin her sezon belirli aralıklarla yaşadığı “daimî” krizleri olur. Mesela kasım ve şubat ayları iyi gelmez; oralarda mutlaka düşüşler, yenilgiler yaşanır.
1980 ve 90’larda böyle krizlerin arasında mutlaka Kongre’ye gidilirdi.
Takım dağılır, bazı oyuncular kadro dışı kalır, teknik direktörün esamesi okunmaz, hatta yenisi gelirdi.
2003-04’te bu geleneğin değiştiğini gördük. İlk yarısını 9 puan geride kapadığı sezonda Fenerbahçe şampiyonluğa ulaştı.
2010-11’de de ikincisini tekrarladı Fenerbahçe.
Şöyle söylenebilir; her iki sezonda da Fenerbahçe’nin kadrosu bugünkünden çok daha iyiydi.
Sezonlar arası kadro kıyaslamasına her zaman şüphe ile yaklaşmışımdır. Çünkü hepsinin hikayesi ve şartları kendine özeldir, hastır.
Fenerbahçe Camia olarak son 14 yılı iyi geçiremedi. Her sezonun başka başka travmaları taraftarın ve Yöneticilerin bilinçaltına yerleşti ve onu biraz hatırlatan her basit olayda olumsuzluklar, başarısızlıklar neredeyse şartlı refleks gibi hatırlanır hale geldi.