2017/18…
Fenerbahçe sezona şampiyonluk heyecanı ile başlamıştı. Ama bu heyecana başka bir yarış, gerilim de eklenmişti; Fenerbahçe Kongresi!
Daha önce görülmemiş bir şekilde Ali Koç Eylül ayında adaylığını açıklayarak Fenerbahçe’nin o sezonu büyük kırılganlıklarla yaşamasına neden olacak fitilini de ateşlemişti.
Kadıköy’de hiç unutamadığım maçlardan bir tanesi dün akşamki gibi 3-3 sonuçlanan Kayserispor karşılaşmasıydı.
3-1 öne geçmesine rağmen 90+5’te yediği şok golle maç 3-3 sona ermiş ve tribünlerden çok farklı sesler ve tepkiler yükselmişti.
Belki de Ali Koç Başkanlığı o sezon Fenerbahçe’nin 3-3 berabere kaldığı Kayserispor karşılaşmasında kazanmıştı.
Dejavu gibi…
Birçok kararsız Fenerbahçe Kongre üyesi belki o akşam oyunu ne yönde kullanacağına kararını vermişti.
Son yıllarda, biraz da kardeşimin ve onun oğlu, yeğenimin verdiği ilhamla Temmuz aylarında (tavsiye ederim) “Tour de France” izliyorum.
Bisiklet yarışlarının kendi içinde ne kadar stratejik olduğunu her sene biraz daha yakından takip ederek şaşırıyorum.
Her ne kadar bireysel bir yarış gibi görünse de takımın önemine izlerken şahit oluyorsunuz.
Takım, belli bir plan ve program halinde hareket ettiğinde nihayetinde zorluk derecesi farklı her etaplardan puanlar alarak yaklaşık bir ay süren turnuvadan zaferle çıkmayı başarıyor.
İki haftadan beri Mourinho’nun taktiksel dizilimleri ve farklı maç kadroları konu olmaya başladı.
Akla gelen ilk soru veya tartışma; haftalardır Fenerbahçe’yi taşıyan Kostic ve Oğuz Aydın’ın takımda olmaması.
Veya,
Fenerbahçe’de yılların travmaları üst üste binmiş durumda Camia’yı sarsmaya devam ediyor.
Gerçekten hiç kolay değil böyle bir ortamda şampiyonluk mücadelesi vermek.
Hafta içinde Galatasaray’a kaybedilen Kupa randevusu son yıllarda Kadıköy’de derbi kazanamama halinin yeni bir temsili şeklindeydi.
O maçta birçok psikolojik eşiğin gerisinde kalındı.
Bir tarafta saha içi sorunlar diğer yanda dışında taraftar kırılganlıkları…
Neredeyse geçen sezonun karbon kopyası tekrar yaşanıyordu sanki?
Tüm hatıraların gözler önünde canlanmasıyla sezona havlu atma noktasına mı gelinmişti?
Milli aralar o kadar uzun oluyor ki Süper Ligi hatırlamak için çaba harcamak gerekiyor.
Türkiye gündeminin farklı rotalara kayması nedeniyle futbola dair konsantrasyonun da zayıfladığını hesaba katmamız doğru olur sanırım.
“Evet, nerede kalmıştık” sorusunun anlam kazandığı bir yerden devam edelim.
Hatırlayalım mı?
Samsunspor beraberliği ile Galatasaray ile arasındaki puan farkı bir maç eksik 9 puana çıkmıştı Fenerbahçe’nin.
Bunun psikolojik bir eşik olduğunu ayrıca eklememiz gerekiyor. Yoksa normal şartlar altında, üç puanlı bir yarışın içinde, hele bir maç eksiği ile 9 puanlık farkın sorun yaratmaması beklenir.
Ancak terazinin bir tarafında Galatasaray, diğer tarafında Fenerbahçe olduğunda normal şartlar diye bir ön koşul fazla anlam ifade etmiyor.
Üstelik ortada bir de Beşiktaş-Galatasaray derbisi varken.
Cuma akşamı oynanan karşılaşmadan sonra Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki puan farkı bir maç fazlasıyla 10’a çıkmıştı.
Bu öndeki takıma psikolojik bir avantaj ve rahatlık verirken, geridekine hiç kuşku yok ki stres yüklüyordu.
Samsunspor, Süper Ligin genel ortalamasının üzerinde bir takım. Şöyle ifade edelim; Beşiktaş’ın hem puan hem de oyun olarak oldukça önünde bir kadroya sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Sezon içinde birçok kritik karşılaşmadan galibiyetle çıkmayı başarabilirken; ilk maçta Fenerbahçe’den yine puan almayı başarmıştı.
Zaten ligi de 3. Sırada götürüyor.
Fenerbahçe tarafındaysa yaklaşık 66-67 saat önce çok zorlu bir Rangers deplasmanından yorgun dönmüş bir takım bulunuyordu.
Oradan turla dönülmüş olsa Samsunspor karşılaşmasının havası çok daha farklı olabilirdi; ancak dün sahaya çıkan ve sonradan oyuna giren oyuncular arasında mental olarak fazlasıyla düşmüş oyuncular vardı.
Dün Süper Lig’de yoğun bir şampiyonluk mesaisi vardı.
Galatasaray, ikindi karşılaşmasında Kasımpaşa ile oynarken, yatsı da Fenerbahçe Antalyaspor’u konuk etti ve günün sonunda iki takım arasındaki puan farkı 6’dan 4’e indi.
Galatasaray, yeni yılda ligde 9 karşılaşmaya çıktı ve bunların hiçbirinde mücadele ölçeğinde üstün bir oyun ortaya koyamadı. Bir bakıma idare etti dersek de abartılı bir yorum olmayacaktır.
Bu bölümde Avrupa Liginden elendiği gibi orada da hiçbir varlık gösteremediği maçlar oynadı.
Diğer tarafta sezonun ilk bölümünde çok fazla eleştirilmesine karşın, bu 9 maçlık periyotta mücadele gücü ile fark yaratan, karşılaşma içinde çok seçenekli yüksek hücum opsiyonlarıyla oynayan bir Fenerbahçe izliyorduk.
Okuyucularımız anımsayacaktır; Fenerbahçe’nin hücum tarafına dair hep olumlu cümleler yazdım ama fazlasıyla bireysel hatalar kaynaklı bir savunma sorunu olduğununda da altını özellikle çizerek vurguluyordum.
Zaten bu savunma sorunu
Fazlasıyla kontrollü bir oyunun ön planda olduğu bir derbi izledik.
Karşılaşmaya geçmeden önce maç öncesinde yaşanan yabancı hakem tartışmaları üzerine biraz kafa yoralım istiyorum.
Vincic çok güzel bir maç yönetti. Öncelikle sahaya hakimiyeti, oyuncularla kurduğu diyaloğu yerli hakemlerimizde olmayan türdendi.
Son üç sezonun biriktirdiği ve artık taşınması neredeyse imkansız hale gelen Fenerbahçe-Galatasaray geriliminin altından kalkmak dışarıdan ahkam kesmeye hiç benzemiyor.
Ne futbolcular, ne teknik direktörler ne de hakemler için bu iş eskisi kadar kolay!
Vincic’in kariyeri, yaptıkları bu kadar ortadayken, hakkında çıkarılan neredeyse şaibeli dedikoduların karşılığının olmadığını, bunu üreten kirli ve zehirli düşünce tarzlarının tüm spor kamuoyuna nasıl etki ettiğini ve belirleyici olduğunu artık net bir şekilde görebilmeliyiz!
Tüm bunlara karşı uyanık olmak; bilinçli yaklaşmak gerekiyor.
Yerli hakemlerler ilgili tartışmaların artık son evresine gelinmiş durumda. Ben bu sorunun ne mevcut hakemlerle ne de onları yönetenler
Dün futbolumuz açısından yine “sorunlu” akşamlardan birini yaşadı. Adana Demirspor takımı, muhtemelen aleyhlerine verilen biri penaltı diğeri sarı kart nedeniyle, yöneticilerinin aldığı karar sonrasında sahadan çekildi.
Bu sahadan çekilme hareketi kuşkusuz hemen herkesi sahanın dışına çıkartan bir gelişme oluyor.
Geçen sezon da oyuna damga vuran olaylar olmuştu.
Maç sonu hakem yumruklanmıştı, İstanbulspor bir başka maçta sahadan çekilmişti. Fenerbahçe Trabzon’da karşılaşma sonrasında saha içinde saldırıya uğramıştı. Fenerbahçe yönetimi bu olayı protesto etmek için Süper Kupa Finaline gençlerle çıkmıştı.
Tüm bu kaos ortamında sürecin sorunlarının nasıl çözüleceğine odaklanılmaksızın, Kupasını alan, şampiyon olan yoluna bakmış, o sezonun gerilimi bu seneye taşınmıştı.
Sorunlar her sene daha da büyüyerek çözülmesinin imkanı olmayan bir yere doğru, safların ayrışması ve çelişkilerin derinleşmesi şeklinde ilerliyor.
Galatasaray tarafı bunun planlı bir organizasyon olduğunu, maç