Psikolojik üstünlük Fenerbahçe’ye geçti!

Haberin Devamı

Dün Süper Lig’de yoğun bir şampiyonluk mesaisi vardı.
Galatasaray, ikindi karşılaşmasında Kasımpaşa ile oynarken, yatsı da Fenerbahçe Antalyaspor’u konuk etti ve günün sonunda iki takım arasındaki puan farkı 6’dan 4’e indi.
Galatasaray, yeni yılda ligde 9 karşılaşmaya çıktı ve bunların hiçbirinde mücadele ölçeğinde üstün bir oyun ortaya koyamadı. Bir bakıma idare etti dersek de abartılı bir yorum olmayacaktır.
Bu bölümde Avrupa Liginden elendiği gibi orada da hiçbir varlık gösteremediği maçlar oynadı.
Diğer tarafta sezonun ilk bölümünde çok fazla eleştirilmesine karşın, bu 9 maçlık periyotta mücadele gücü ile fark yaratan, karşılaşma içinde çok seçenekli yüksek hücum opsiyonlarıyla oynayan bir Fenerbahçe izliyorduk.
Okuyucularımız anımsayacaktır; Fenerbahçe’nin hücum tarafına dair hep olumlu cümleler yazdım ama fazlasıyla bireysel hatalar kaynaklı bir savunma sorunu olduğununda da altını özellikle çizerek vurguluyordum.
Zaten bu savunma sorunu Fenerbahçe’nin sadece bu sezona dair değil, önceki kaybettiklerinin de belirleyici bir sonucuydu.
Mourinho, çalıştırdığı takımlarının savunma tarafıyla sivrilmiş bir teknik direktör olarak biliniyorken, Fenerbahçe’de bu sorunun süregiden çözümüz bir durum olması elbette beklenemezdi.
Ara transferde stopere yapılan yatırımlardan biri erken sakatlıkla takımda uzaklaşırken diğeri Skriniar’ın savunmayı toplayan bir oyuncu olarak takıma dahil olması belki de sezonun kırıldığı veya kaderin döndüğü bir zamanlama olarak kayıtlara geçecektir.
Fenerbahçe, savunmasında çok daha az pozisyon vermeye başlayan sağlam bir takıma dönüştü, şeklinde bir cümle yazarsak herhalde durumu en iyi anlatan vurgu olacaktır.
Başka şansı da yok!
Geçen hafta derbide Galatasaray’ı yense hep averaj hesapları hem de psikolojik olarak önemli bir eşik aşılmış olacaktı ancak beraberlikle sanki bütün avantaj sarı kırmızılı takımdaymış gibi görünürken; Fenerbahçe’ye sıradaki maçlarını iyi futbol oynayarak kazanmaktan başka bir seçenek kalmıyordu.
Derbide de iyi oynayan, bir oyun planı olduğunu gösteren taraf Fenerbahçe’ydi.
Galatasaraysa formsuzluğunun yanı sıra ara transferde istenen etikiyi gösterecek oyuncuları kadroya dahil edemediği gibi hem kalesinde bol pozisyon veren, hücumda da üretkenlikten uzak daha çok ceza sahası içinde rakiplerinin yapacağı hataları penaltı avantajına dönüştürerek idare etmeye çalışan bir takım haline dönüştü.
9 maçın 5’ini penaltı ile çözebilmesi bunun tipik bir göstergesidir ki Adana Demirspor karşısında Mertens ile kazandığı penaltı sonrasında rakibinin bunu protesto etmek için sahadan çekildiğini buraya hatırlatma notu olarak bir kere daha düşelim.
Kasımpaşa karşısında 1-0 öne geçmesine karşın kalesinde gördüğü net 4 gol pozisyonunu kalecisi Muslera’nın yıllardır gösterdiği performansıyla engelleyebildi. Ancak ikinci yarı çok daha akıllı hücumlar geliştiren ev sahibi ekip bir anda maçı çevirmeyi başardı.
Bu bölüme kadarki oyunda Galatasaray sahada neredeyse etkisiz bir takımdı.
Etkiyi de sadece Osimhen’in küçük parlamaları ve rakip ceza sahasını karıştırmasıyla gerçekleştirdi dersek yine abartı olmayacaktır.
Bu maçtan çok zor bir puan çıkarabilmesi Galatasaray hanesine yazılmış önemli bir başarıdır.
Fenerbahçe’yse bunun tam aksine başlama düdüğü ile birlikte hücumda rakibinin eksiklerinin ne olduğunu anında tespit ederek onun üzerinden sonuca giden bir takım gibiydi.
Sol kanatta Kostic ve Szyimanski dalga dalga Antalyaspor kalesine akınlar gerçekleştirirken, takım halinde baskıyı da elden bırakmıyordu.
İlk golün duran top organizasyonuyla gelmesi Fenerbahçe’nin hücum opsiyonlarının çeşitlenmesi bakımından çok önemliydi.
Sezonun ilk yarısında Fenerbahçe’nin bu kornerlerin neredeyse tamamını heba ettiğini hatırlarsak ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılacaktır.
İkinci golün bir hücum pres sonucu gelmesi de bir diğer opsiyonun sonucuydu.
Bu golde kaptan Dzeko’nun hep topu kapmada hem de ceza sahasında yaptıklarındaki katkısı göz ardı edilemeyecek kadar değerliydi.
Asisti yapan oyuncunun da Çağlar olduğunu söylersek bu durumda Fenerbahçe’nin hücumda neler yaptığı sanırım çok daha iyi anlaşılacaktır.
Fenerbahçe savunmada tek bir hata bile yapmazken rakibine hiç pozisyon vermeden maçı tamamladı.
Uzatmalarla 95.09 dakika oynanan maçta topun oyunda kaldığı sürenin 57.27 gibi ligin ortalamasının oldukça üzerinde tamamlanması da her iki takımın maçı oynama arzusunu göstermesi bakımından güzel bir veri şeklinde notlarımıza geçti.
Kasımpaşa – Galatasaray maçında topun oyunda kaldığı sürenin 46.11/103.51 dakika olduğunu da buraya karşılaştırma yapmak için buraya eklemeliyiz.
2 hafta önce oynanan Fenerbahçe – Kasımpaşa karşılaşmasında topun oyunda kaldığı süreyse 61.09/95.02 dakikaydı.
Bu üç veri bile yazısının başından beri vermek istediğim anafikrin pekişmesi bakımından oldukça çarpıcıdır.
Fenerbahçe çok güçlü bir Şubat ayı geçirdi. Sakatlıklarla boğuştuğu bir dönemi geride bırakırken hem oyun hem de mücadele gücü bakımında şampiyonluk yarışı içinde olduğu Galatasaray’a karşı önemli bir belirleyici üstünlük kurdu.
Puan farkının da 6’dan 4’e inmesiyle de işin psikolojik tarafında da avantajı eline aldı.
Şimdi sırada Avrupa mesaisi var.
Orada da iyi futbol oynamaya devam ederse sonuç ne olursa olsun Fenerbahçe için fark yaratan bir güç sağlayacaktır.