Milli araların ülkelerin kendi liglerinde bir devamlılık, takımların oyunlarında bir akışkanlık ve senkronizasyon sorunu yarattığı uzun zamandır tartışılan bir konu.
Birçok takım yıl içinde belirli zamanlarda bu durumdan etkileniyor. UEFA ve FIFA’nın buna bir çözüm üretmesi, Milli maçları yılın belli zamanlarına özellikle de liglerin tamamlanmasından sonraki bir ay içine sıkıştırmaya çalışmasının doğru bir alternatif olacağını düşünüyorum.
Fenerbahçe’nin dünkü oyunu için en azından Mourinho’nun yaptığı açıklama üzerine bunu ekleyebiliriz sanırım.
Öncelikle, Kasımpaşa tribünlerinin durumuyla başlayalım.
Yıllar yıllar önce babamla Üsküdar Burhan Felek’te maçlara giderdik. Henüz o zaman orada futbol oynanıyordu. Sonradan atletizm pistine dönüştürüldü. İyi mi oldu çok emin değilim.
Üst üste karşılaşmalar oynanırdı. En azından iki maç izlerdik diye hatırlıyorum.
Üsküdar Anadolu da Üsküdarlı olmamız nedeniyle takip ettiğimiz bir takımdı. Ya
Fatih Tekke, Alanyaspor’un başına geldiğinden bu yana takımın geriden oyun kurma konusunda ısrarlı tutumunu sürdürüyor.
Erol Bulut, Sergen Yalçın, Çağdaş Atan, Farioli gibi isimlerin de takımın başında olduğu dönemlerde Alanyaspor’a iyi futbol oynatmaya gayret ettiklerini hatırlıyoruz.
Ancak söz konusu dönemlerde kadro olarak da Alanyaspor bugünkünden çok daha iyi ve kaliteli ayaklarla oynuyordu.
Veya şöyle ifade edelim, teknik direktörler kafalarında hayal ettiği oyun planını sahaya yansıtabilecek futbolculara sahipti.
Bugün aynı cümleleri kurmamız o kadar kolay değil. Bu nedenle de Fatih Tekke belki Guardiola gibi takımını geriden oyun kurmasını hayal ediyor ama olmuyor.
Bu hayal devam ettiği sürece de Alanyaspor’un Ligin üst seviye takımları karşısında 3 ve üzeri farklı sonuçlarla sahadan ayrılacağını söylemek için çok fazla düşünmeye, tahminde bulunmaya gerek bile bulunmuyor.
Mourinho, dersine iyi çalışmış olacak başlama düdüğü ile birlikte topu Alanyaspor’a teslim etti ve onun kaleciden itibaren topla oyun
Güne Fenerbahçe tarihinin en önemli teknik direktörlerinden Christoph Daum’un vefat haberi ile başlamıştık.
Daum deyince yakın dönem hemen tüm Fenerbahçe taraftarının aklına şampiyonluklar kazandıran teknik direktör geliyor olmalıdır.
Fenerbahçe futbol rönesansı 2003’te onunla başladı ve 2010’da da onunla bitti diye bir tespitte bulunursak sanırım hatalı bir cümle kurmuş sayılmayız.
Şampiyonluklarla birlikte Fenerbahçe’ye kalıcı ve kazandıran bir sistem getirdiğinin de altını çizmemiz gerekiyor.
Bu sistemle birlikte uzunca bir süre devamlılığı olan, istikrarlı bir takım görüntüsüne büründü Fenerbahçe. Öyle ki yapılan transferler nokta atışı bu sistemin içinde yerli yerini buldu; bazıları da kadro içinde farklı görevler üstlenerek pozisyonel anlamda evrildiler.
Daum sonrasında takımı çalıştırmış olan Zico, Aragones ve Aykut Kocaman da sıkıştıkları dönemlerde bu sisteme geri dönme ihtiyacı hissettiler.
Gerçekten çok önemli bir futbol adamıydı.
Fenerbahçe, Göztepe maçının son bölümlerinde yediği gole engel olamayınca 2 puanı zorlu ve olaylı İzmir deplasmanında bırakmış oldu.
Zor kısmına biraz sonra geliriz, önce “olaylı” tarafından başlayalım.
Maç başladığında Fenerbahçe taraftarının önemli bir kısmı sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla tribünlerde yerini alamamıştı.
Hatta Fenerbahçe Yöneticilerinden Hulusi Belgü kendi hesabından yaptığı paylaşımla konunun takip edildiği ve halledileceği yönünde bir mesaj da attı.
Ama sorun çözülmedi ve olayla şahsen ilgilenmek üzere Başkan Ali Koç tribünlere gitti. Büyük bir ihtimalle sorunu çözemediği için tekrar yerine dönerken bu sefer Göztepeli bir grup “yetkilinin” saldırısına uğradı.
Yetkili diyorum çünkü üzerinde akreditasyon kartı olan bir şahıstı Ali Koç’a saldıran. Herhalde yetkili olmasa o akreditasyon kartına da sahip olamazdı!
Bu olaylar neden çıkıyor anlamakta ve yorumlamakta gerçekten çok zorlanıyoruz.
Mesela Fenerbahçe taraftarı
Jose Mourinho'lu Fenerbahçe Süper Lig'e dün merhaba dedi. Evet, bu cümleyi kurmak bile başlı başına bir futbolseveri heyecanlandırıyor olmalıdır.
Dünyanın sayılı futbol adamlarından biri olan Mourinho Türkiye’deki ilk resmî karşılaşmasına çıktı.
Hiç kuşkusuz bu durum hem Portekizli hem de Süper Ligin hakemleri açısından ilginç ve bir o kadar da farklı deneyim olacaktır.
Her ne kadar göğüslerinde FIFA kokartı olsa da hakemlerimizin büyük bölümü Avrupa’dan futbol izlemeyi tercih etmiyor olacaklarından; ülkemizde, oynayan veya oynamaya çalışana değil, oynatmayan tarafa toleranslı bir yönetim şeklini tercih ediyorlar.
Haliyle bu duruma fazlasıyla uzak Liglerde takım çalıştırmış, başarılar kazanmış Mourinho için alışılmadık olduğu kadar kabullenilmesi de kolay olmayacak bir görüntü çıkarıyor ortaya.
Zaten ilk düdükle birlikte Adana Demirsporlu oyuncuların ne yapmaya çalıştıkları net bir şekilde görülünce Portekizli teknik adam kenarda neyi kime şikâyet edeceğini bilemez bir hale
Geçen sezon olduğu gibi bu seneyi de erken açtı Fenerbahçe. Ancak bu “tam kadro” buluşması değildi. Zaten bir grup halen devam eden Avrupa Şampiyonasında oynuyordu, oradan dönenler de tatile gittiler.
Bu nedenle kimi oyuncularının belki de bir daha forma yüzü bile bulamayacakları hazırlık karşılaşmaları oynadı, Fenerbahçe.
Hatta Lugano eşleşmesinde dahi takım kurgusunun tam oturduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor.
Fenerbahçe, geride bıraktığımız sezonu hem kadro hem de oyun açısından kötü tamamlamamıştı.
Jose Mourinho, fazlasıyla uyumlu ve oturmuş bir takım devraldığını söyleyebiliriz.
Ancak Portekizli teknik adam bir şekilde Fenerbahçe’ye dokunduğunu hissettiriyor.
Önce Tadic’i sağa çekti.
Fenerbahçe, Süper Lig tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, 99 gol, 99 puan ile 2023-24 sezonunu ikinci sırada tamamladı.
Bunun 2006’dan itibaren başlayan, 2010’da devam eden ve 2012’de siyasallaşarak farklı bir boyut kazanan sürecin yeni bir halkası olduğunu da varsayabilir miyiz, özellikle Başkan Ali Koç’un özellikle Mart ayı ile birlikte sürdürdüğü strateji çerçevesinde değerlendirilirse aynı nitelikte olmasa da bir anlamda “evet” cevabı vermek mümkündür.
Son 18 yılda 4 defa son hafta kaybedilmiş şampiyonluklar serisi...
Olaya Fenerbahçe’nin futbol takımı çerçevesinden bakılırsa sezon başından son haftaya kadar sahada mücadele eden bir oyuncu grubundan söz edebiliriz.
Gerçekten gurur veren bir duruş sergilediler.
Zaten bu oyuncular geçen hafta Galatasaray karşısında gerçek kimliklerinin ne olduğu hususunda hem kendi Camiası hem de futbol kamuoyuna gereken mesajı da vermişlerdi.
Bunun oldukça değerli olduğunu düşünüyorum.
Karşılaşmanın 70. Dakikasında Olimpiyat Stadyumundan gelen gol haberi Fenerbahçe Stadyumundaki havayı bir anda değiştirirken sezonun da bitişini bildiriyordu.
Bundan sonrası bir prestij mücadelesi olacaktır Fenerbahçe adına. Derbide Galatasaray’ı sahasında yenerek en azından rakibinin sevincine buruk bir tat bırakmak isteyecektir.
Bu sezon tüm Lig tarihinin ortalamalarının üzerine çıkan bir rekabete sahne oldu.
Fenerbahçe’nin kendisini burada tamamen yenilmiş hissetmesini doğru bulmuyorum.
Galatasaray geride kalan 36 maçlık seride sadece 4 maçta puanlar kaybederken; Fenerbahçe bunun üzerine 3 maç daha ekleyerek 7 karşılaşmada 3 puana ulaşamaması işin görünürdeki sonucunu belirleyen etken oldu.
Fenerbahçe’nin son düzlükte 4 puan bıraktığı Sivaspor ve Konyaspor deplasmanları oyundan çok mücadelenin psikolojik tarafını yönetememenin etkisi olarak göze çarptı dersek yanılmış sayılmayız.
Sayın Ali Koç sezon başında takımın başına getirdiği futbol aklı ve transferlerle saha içindeki sorunu çözmede büyük