Fenerbahçe anti futbola reaksiyon verdi!

Haberin Devamı

İki devre ve iki farklı Fenerbahçe!
Bir anlamda sezonun sarı lacivert ekip adına git gellerini göstermesi bakımından çarpıcı bir 90 dakikası şeklinde kayıtlara geçmiş oldu.
Sezonun ilk yarısında oynanan maç da benzer özellikleri barındırıyordu. Belki de ilk sinyali orada vermişti. 2-0 öne geçtiği maçın son dakika golüyle beraber bitmesi bir kırılımdı veya geçilememiş bir eşik!
Dünkü karşılaşmanın ilk yarısı da birçok Fenerbahçeliye “galiba bu iş burada bitiyor” hissi vermiştir.
Ancak ikinci yarı sahaya çıkan ve 10 dakikada bulduğu 3 golle sonucu değiştiren Fenerbahçe, içinde barındırdığı potansiyeli göstermesi bakımından çok önemliydi.
Göztepe sezonun ilginç takımlarından biri olarak hemen herkese tedirginlik veriyor.
Aslında bu sezon Süper Ligin ilk 5 sırasında yer alan Samsunspor, Eyüpspor ve Göztepe bir bakıma şampiyonluk yarışı için aşılması gereken ciddi rakipler şeklinde sıralanıyorlar.
Futbol kamuoyunda yeralan “Fenerbahçe’nin iyi futbol oynamadığı” ölçütlerinden bir tanesi de işte sürekli burada devreye giriyor.
Sezonun ilk yarısında Fenerbahçe hem bu üç takımı yenememiş aynı zamanda da Galatasaray ve Beşiktaş’a da yenilmişti.
Öyle olunca da kısa yoldan Fenerbahçe’nin oynadığı (veya Mourinho’nun oynattığı) futbol hakkında da hüküm verilmişti; “iyi değil!”
Şimdi yeni bir yarış başladı ve Fenerbahçe bu seride ilk galibiyetini Göztepe karşısında alarak bir bakıma hem sırat köprüsünden geçmiş hem de koca bir eşiği atlamış oldu.
Maçın ilk devresinde göze çarpan en bariz istatistik Göztepe’nin 4’e karşı 15 faul ile oynamasıydı.
Şöyle bir matematikle hesap edersek 45+7=52 dakikada 15 faul; karşılaşmanın her 3,5 dakikasında bir oyunun durması anlamına geliyordu. Buna Fenerbahçe’nin 4 faulü de eklenirse ortalama 3 dakikaya kadar düşüyordu.
Bu durum öncelikle oyunun akışkanlığına dair bir sorun yaratırken, topla oyun oynama, kurmak isteyen Fenerbahçe gibi takımlar açısından önemli bir engele dönüşmesi kaçınılmazdır.
Diğer tarafta bu faullü “anti futbol oyununa” izin veren bir hakem olunca iki takım arasındaki dengeler de değişiverdi.
Avrupa’nın üst düzey hiçbir liginde bir devrede bu kadar faul yapılmıyor. Yapılırsa da hakemler sarı kartları ile devreye girerek anti futbola başvuran takımın oyuncularına karşı bir tavır gösteriyor.
Bu faullü oyun, çok çarpıcıdır, ülkemizde genellikle temaslı, agresif futbol şeklinde tarif ediliyor.
Öyle olmadığını takımlarımızın ve Milli Takımımızın uluslararası turnuvalarda gördüğü sarı kartlarla yüzleşince anlıyoruz.
Hatırlarsanız geçen sezon Fenerbahçe’nin Pendiksporla oynadığı benzer bir karşılaşma vardı. Pendikspor’un 29 faulle oynadığı karşılaşma toplamda 46 faulle sonuçlanmıştı.
Bu maçta da Göztepe’nin karşılaşmayı 25 faulle (toplamda da Fenerbahçe’nin yaptıklarıyla birlikte; 41) tamamladığını mutlaka konuşmak gerekiyor.
Kuşkusuz bunun adı ne temaslı ne de agresif futbol!
Bu rakibini sertlikle ve kasten durdurmak demek ve futbol kamuoyunun bunu görmeden kısa yoldan ilk yarı 1-0 geride kapatan Fenerbahçe’nin oyununu eleştirip, ikinci yarı işler terse dönünce bambaşka değerlendirme yapıp, Mourinho hatasını anladı diye savuşturmak doğru bir yorum ve bakış şekli olmuyor.
Fenerbahçe’de hala oturmayan, olmayan ya da bir türlü çözülemeyen sorunlar olduğu çok açık.
Mutlaka işin bu tarafını da konuşmalıyız. Ancak öncelikle ülkemizinin futbol anlayışını saha içi ve dışı şeklinde konuşmadan teknik taktik eleştiriye başlarsak, gerçeklere gözümüzü kapatmış oluruz.
Bu da bizi belki kendi ligimizde avutur ama uluslararası arenada yaşananlar karşısında çaresiz duruma düşürür.
Mourinho elinde kalan kadronun gerçeklerine göre sahaya hem dizilim hem de kadro çıkarıyor.
3’lü savunma bir hata mı?
Kuşkusuz bunun birçok bakımdan kompakt bir takım ile mümkün olabileceğini de söylemek gerekiyor.
Fenerbahçe’nin savunma hattındaki oyuncuların değil üçlü dörtlü dizilimde de bir dolu hatalarla oynadığı çok açık.
Bir kere bireysel performanslar ortalamanın üzerine çıkamadı.
Hiçbir oyuncunun iyi niyetinden şüphe duymamakla birlikte bir türlü olamadığı gerçeği de açık bir şekilde önümüzde duruyor.
Ceza sahasında bu kadar peş peşe ve seri bir şekilde hatalar yapan bir takım Süper Lig’de mücadele eden ilk 5-6 takım arasında maalesef sadece Fenerbahçe’de var.
Buna bir de orta alanda 6 numarada oynayan oyuncular da eklenince savunmanın omurgası belini bir türlü doğrultamıyor.
Amrabat gibi bir oyuncunun Göztepe’nin golü öncesinde üst üste iki müdahalesiyle rakibine kilit pas vermesi akıl alır gibi değildi.
Savunmadaki diğer üçlünün peş peşe ıskaları ve rakip oyunculara karşı oyundan düşmeleri de buna eklendiğinde Fenerbahçe’nin savunmayı kaç kişiyle oynadığının hiçbir önemi kalmıyor.
Bu bir dizilim değil bireysel performans sorunudur!
Peki ikinci yarı ne değişti?
Hamle oyuncusu devreye girdi!
Evet, sezon başında Maximin’in bir hamle oyuncusu olduğunu onun üzerine bir oyun kurulamayacağını defalarca kere burada yazmıştım.
Maximin gibi oyuncuların yaptığı şey tam da Göztepe maçındaki gibidir!
Biraz şans da devreye girince Fenerbahçe’nin ilk yarı önce faullerle kesilen, sinen oyun planı bir anda değişiverdi ve skor üretti.
Kuşkusuz sezonun bu en kritik karşılaşmasında olası bir puan kaybının her şeyin sonu olacağının idraki; soyunma odasından çıkan oyuncular açısından “ya hep ya hiç” şeklinde ikinci yarı sahada vücut bulmuş gibiydi.
İlk yarı sertlik karşısında sinmiş birçok oyuncunun ikinci yarı rakibine karşı direnç göstermesi de bunun göstergesiydi.
Faul sayılarının dengelenmesinden de bunu görmek mümkündür.
En Nesyri’nin sezona damga vuracak gollerini sıralamaya devam etmesi Fenerbahçe’nin özellikle ileride yaşadığı bitiricilik soruna çözüm üretmede bir alternatif olacağı görülüyor.
En Nesyri golleriyle birlikte üzerindeki ölü toprağını da atıyor.
Fenerbahçe’nin akan oyunda attığı gollerin çeşitliliği de bunların tesadüfen ya da bireysel yetenekle değil takım kurgusunun sonucu olduğunu da bir yere not etmek gerekiyor.
Evet, Fenerbahçe’nin her maç git gelleri var ve bunlar gerçekten çok can sıkıyor ama diğer yanda gelişen ve büyüyen taraflarını da görmek gerekiyor.
Ayrıca yazının başında söz ettiğim anti futbol anlayışında karşı dirençle reaksiyon verebilmek de takımın karakterini bize gösteriyor.