Dünyanın gözü önünde soykırım yapan, hala da devam eden Netanyahu ne BM ne ABD kimseyi takmıyor. Hadi yürü diyerek katliama yeşil ışık yakan ABD şu anda durdurmaya çalışıyor ya da öyle görünüyor ama Netanyahu durmuyor. Hatta dur dedikçe daha da canileşiyor... Tam bir akıl tutulması, gözü dönmüşlük hali söz konusu. Rasyonel devlet aklıyla hareket etmiyor İsrail. Gazze’ye yönelik saldırıların “Hamas’ı yok etmek” ve “rehineleri kurtarmaya” dönük olduğu sözleri de saha gerçekleriyle karşılaştırıldığında asla örtüşmüyor. Şu ana dek 40 bine yakın Filistinli katledildi, bunların arasında en az 25 bini çocuk, bebek ve kadın... İsrail bunları da hiç utanmadan, sıkılmadan, Hamas militanı olarak görüyor, dünyaya da öyle lanse ediyor. Bütün dünyayı “Hamas kadınları ve çocukları bile rehine aldı! diye ayağa kaldıran İsrailli yöneticiler, aylardır kadın ve çocuk ayırt etmeksizin Gazze şeridine ölüm yağdırmalarıyla, yaptıkları katliamla
İYİ partinin kurulduğu günden beri CHP ile ilişkileri genelde iyiydi.. Hem ortak iktidar hedefi hem de birbirlerine destek anlamında oldukça yakın hısımdılar. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyordu..Hatta emanet milletvekilleri bile alınıp verildi. Siyasette pek alışık olunmayan ahde vefa muhabbetleri dillerinden düşmüyordu. Taki son Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylık krizine dek...Sandıkta alınan yenilginin ardından İYİ Parti’nin yerel seçimlere hür ve müstakil girme kararı üzerine iki parti arasındaki gerilimle beraber de hısımlık hepten hasımlığa dönüştü. Her iki parti bağlamında hem kendi içlerinde hem de partiler arasında herkes birbirine keskin muhalif(!) oldu… Hatta birbirlerinin iç işlerine müdahale anlamında, partisine yönelik kurumsal bir operasyondan söz eden İYİ Parti’nin eski lideri Akşener’in deyimiyle CHP ile İYİ Parti arasında yaşananlar bir savaş haliydi… Şimdilerde ise o görüntü daha başka bir boyuta evrilmiş durumda. Bir süreden beri İYİ partiden transferler gerçekleşiyor CHP’ye. Grup
PKK eşittir YPG/PYD ya da SDG veya olası diğer türevleri... Aslında bunu en iyi bilen de ABD ama o sadece PKK’ya terör örgütü diyor, diğerlerini ise farklıymış gibi yutturmaya çalışarak teröristlerden devletçik kurma hedefindeki kirli oyunlarına tam gaz devam ediyor. Son numarası da terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’de işgal ettiği topraklarda sözde yerel seçim girişimi malum. Oldubittiye getirip, teröristlere özerklik yolunu açma, Suriye’yi bölme hesabı yani... Tıpkı TSK’nın harekâtlarıyla bozulan daha önceki kanton, terör koridoru denemesinde olduğu gibi... Dolayısıyla Türkiye çok kararlı ve net bir duruşla ABD’yi “terörist kankalarına söyle sakın denemeye kalkmasınlar” diye uyardı zaten. Ama bu alçak oyunun yönetmen koltuğunda oturmasına rağmen ABD şeytanlıkta sanki hiç dahli yokmuş gibi davranıp aptalı oynuyor bir yandan da... Mesela bu seçim girişimi sorulduğunda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcı Patel ne dedi? “Yerel seçimler için
Sokak hayvanları sorununa çözüm bulunmasında herkes hemfikir... Ayrışılan, tartışılan nokta başta inancımız gereği her canlı için savunduğumuz değerler, sonra da hepsinin yasalarla güvence altına alınan yaşam haklarıyla ilgili... Bir yanda sokak köpeklerinin saldırılarından örneklerle önce insan yaşamı diyenler, diğer yanda uyutulma adı altında toptancı bir hayvan katliamına karşı çıkanlar var. Dolayısıyla bu soruna toplum vicdanında kabul gören bir çözüm isteniyorsa öncelikle bu konuda uzlaşı şart. İnsan ya da hayvan fark etmez, yaşam hakkı karşı tarafın ölümüne onay üzerinden tartışılamaz, tartışılmamalı. Hele de “çocuklar mı ölsün, köpekler mi ölsün” gibisinden toplum vicdanını rahatsız edecek yaşamsal tercihlere zorlamanın anlamı yok... Ki bu bağlamda “yaşamak için öldürmek gerekiyor” diyerek doğrudan hayvan düşmanlığı, nefret içeren, sadece öldürmeye, katliama odaklı yazılar, görüşler de var maalesef... Ya da güvenli sokaklar için tek koşulun bu olduğunu
Yerel seçimden başarıyla çıkan CHP’de görüntüde herkes uyumlu havada... Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda rekabet olasılığı, tartışmalar oluyor ama isimleri zikredilen Özel, İmamoğlu, Yavaş bile bunun ivme kazanması, konuşulması anlamında henüz erken olduğu konusunda hemfikirler… Dolayısıyla seçimlerden sonra sosyal medya üzerinden yaptığı birkaç paylaşım dışında suskunluğunu koruyan önceki genel başkan Kılıçdaroğlu’nun vefasızlık, ihanet, hançerlenme, gibi görüşlerini içeren eski defterleri karıştırmaya odaklı son açıklamaları CHP içinde hareketlenme, dalgalanma yaratacak nitelikte. Evet Kılıçdaroğlu konuşmasında ‘gereksiz tartışma açmak istemiyorum’ vurgusu da yaptı ama çıkışı ve geçmişte yaşananlar, süreçle ilgili her sözü bunu tetiklemeye fazlasıyla yetiyor zaten… Çünkü seçimler öncesinde ne deniliyordu? Başarısız bir sonuç alınması durumunda olağanüstü kurultay hamlesiyle Kılıçdaroğlu ve ekibi yeniden CHP Genel
İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılandığı davada Uluslararası Adalet Divanı(UAD)’nin kararları açık ve net:
Refah’a askeri operasyon derhal durdurulacak,İnsani yardım için Mısır’daki Refah kapısı erişime açılacak Gazze şeridine gözlemcilerin girişine izin verilecek...
Bunlar da kağıt üstünde bağlayıcı ama reelde hikaye.. Zaten İsrail daha karar alınmadan önce, UAD Gazze’ye saldırıları sonlandırmasına hükmetse bile bu karara uymayacaklarını deklare etti. Hatta İsrail hükümet sözcüsü, mahkeme kararından önce yaptığı açıklamada fütursuzca “İsrail’in vatandaşlarını korumasını ve Gazze Şeridi’nde Hamas’ın peşine düşmesini engelleyecek hiçbir güç yoktur”diye dünyaya posta koydu. Nitekim BM, UAD falan takmıyor yine saldırıyor...
Peki bu durumda zorlayıcı bir mekanizma gerekmez mi? Var, Barış Gücü ama o da uygulanmıyor. BM bu kararı almıyor,alamıyor, hatta söz konusu bile edilmiyor..Niye? ABD istemediği, reddettiği için. Çünkü Gazze’de, Refah’taki
Lafa geldi mi “Can dostlar” diye tanımladığımız hayvanların özellikle yaşam hakları kanunlarla garanti altında. Biri 5199 sayılı yasa, diğeri de onda bazı değişiklikler öngören ve Temmuz 2021’de yürürlüğe giren 7332 sayılı kanun. Hatta yenisinde eskisine ilave olarak onların “mal değil can olduğunu” kabul eden önemli yenilikler söz konusu. Dolayısıyla, çok değil, daha bir iki yıl önce neredeyse herkes tek ses, tek yürek, katledilen, işkence yapılan, tecavüze uğrayan, sözüm ona barınak! denilen yerlerde aç susuz bırakılarak ölüme terk edilen can dostlarımızın daha bir güvence altına alındığını konuşuyordu. Verilen siyasi mesajlar da ağırlıkla bu yöndeydi. Şimdilerde ise ne deniliyor? Sokak hayvanlarına yönelik hazırlanan kanun teklifine göre, “can dostlar” toplanıp sahiplendirilmeye çalışılacak. Bunun için 30 gün beklenecek. Bu süre zarfında sahiplenilmeyenler uyutulacak. Yani hepsinin yasalarla güvence altına alınan yaşam hakları yok sayılacak, topluca öldürülecekler.. Bunun adına da
İran Cumhurbaşkanı Reisi’yi taşıyan helikopterin neden düştüğü henüz netlik kazanmadı. Kazandırılmak isteniyor mu o da belli değil... Resmî açıklama suikast, sabotaj olasılığından ziyade hava koşullarından kaynaklı kaza olduğu yönünde. Ama gerçekten öyleyse bile hava koşulları dışında bu kazanın olmasını zorlayan her şey var... Ambargodan dolayı yedek parça sıkıntısı yaşayan İran’ın Cumhurbaşkanına VIP hizmeti veren teknik donanımı yetersiz ABD yapımı çok eski bir helikopter, zorlanan taşıma kapasitesi, meteorolojik şartların olumsuzluğuna rağmen uçuş rotasının onaylanması gibi geliyorum diyen sıra dışı bir kaza durumu söz konusu. Aynı sıra dışılıklar kaza yerine ulaşma, müdahale, kurtarılma aşaması için de geçerli... Sanki kurtarılmama, bulunma sürecini uzatalım hayatta kalma şansı azalsın hesabı yapılmış gibi. Mesela ilk açıklamalar Reisi ve beraberindekilerin yaralı olduğu şeklindeydi, saatler ilerledikçe ise umutlar tükendi. Çok geç kalınan yardım talebinin ardından helikopterin enkazını Türkiye’nin gönderdiği