Gezi olaylarında polisin uyguladığı “olağanüstü aşırı şiddet” sonrası başlayan İstanbul’daki kargaşa yerini şimdilerde sakinliğe bırakırken, ülkenin farklı illerinde yer yer gerginlik sürüyor.
Piyasa cephesinde ise olaylar sonrası ilk açılış günü olan pazartesiden bu yana “borsa-dolar-faiz” üçlüsü bir iniyor, bir çıkıyor. Başbakan sesini yükseltiyor borsa bir anda düşüyor, sakin konuşuyor yükseliş başlıyor.
Piyasa denildiğinde şu sıralar en çok bakılan yer olan borsada durum kritik mi, sert düşüş yaşanır mı?
Herkesin merak ettiği bu sorunun yanıtına farklı bir gözlükle bakalım...
Türkiye’de borsadaki yabancı yatırımcı payı yüzde 65’lerde olduğu için geleceği görmek adına bu taraftaki hareketi dikkatle izlemekte büyük yarar var.
Bir süredir zirvedeki borsada “kâr realizasyonu” için fırsat kolladığı öne sürülen yabancı yatırımcıların pozisyonuna bakıldığında pazartesi günü yüzde 65.6 seviyelerinde olan paylarının, cuma günü kapanış itibariyle yüzde 64.8’e gerilediğini görüyoruz. Bu da bize “sakin” olmak gerektiğine dair bir sinyal veriyor.
Yerli, yabancı hemen tüm yatırımcıların söylediği gibi “Bu gibi riskler Türkiye’ye girerken satın alınan durumlardır. Önemli olan
Geçen salı Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) düzenlediği konferans için gittiğimiz Paris’te Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Four Seasons otelinde bir araya gelmiştik.
İstanbul’daki olayların tohumunun atıldığı günün akşamında ilk soru “Gezi Parkı gerilimi” olmuştu. Ali Babacan’ın bu konuda “sessiz” kalışına o gün anlam verememiştim.
Aradan bir hafta geçti, olaylar aldı başını gitti. Demokratik hak arayışı, bu ortamda TÜSİAD’ın dahi üzerine basarak altını çizdiği polisin “olağanüstü orantısız gücü” bir anda dengeleri alt üst etti.
Notun önemi büyük!
Başbakan Tayyip Erdoğan, olayların büyümesinin ardından cumartesi sabahı Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde (TİM) işadamlarıyla buluşmasında kredi derecelendirme şirketleri olan Moody’s, Fitch ve S&P’nin not artışlarına vurgu yaparak ekonomideki muazzam başarıyı anlattı.
İşte burada kritik noktaya geliyoruz.
PARİS
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) salı günü Fransa’da düzenlediği konferansa katılmak üzere İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ile yaptığımız seyahatin akşamında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile bir araya geliyoruz.
Paris’in merkezinde, sağlı sollu lüks mağazaların sıralandığı “George V” caddesinde yer alan Four Seasons otelindeki buluşmamızda bankacılık sektörü, faizler ve hükümetin yeni planları gündemimizin ilk maddeleri oluyor.
Konu Türkiye’nin siyasal tarafta yaşadığı hareketliliğe ve Suriye’ye uzanınca Babacan, bir süre önce sıcak ilişki içinde olduğumuz komşumuz İran’la ilgili oldukça net mesajlar veriyor.
‘BM’de, ABD’de savunduk’
PARİS
İstanbul’da temeli atılan 3. köprüde, ihaleyi kazanan konsorsiyum finansmanı sağlamadan özkaynakla işe başladı. 2 milyar doların üzerindeki finansman için görüşülen 8 Türk bankasının projeye para vermek için haziranda çıkacak çevre raporunu beklediği ortaya çıktı. Bu raporun çevre koşulları konusunda itirazı olan bankaların istediği şartlarla oluşturulan revize bir planı kapsadığı belirtiliyor. 3. köprü projesini IC İçtaş ile İtalyan Astaldi ortaklığı yapıyor.
İş Bankası’nın Genel Müdürü Adnan Bali “3. köprüde finansmandan önce çevreyi konuştuk. Bu konuda kendimizi iyi hissedeceğimiz konumda olmalıyız. Diğer bankalar da buna bakıyor” diyor.
OECD’nin Paris’teki konferansına katılarak, 2001 krizi sonrası Türkiye’nin başarısını anlatan Bali, bir grup gazeteciyle gündemi değerlendirdi.
‘İstediğimiz koşullar...’
3. köprüyle ilgili olarak işe başlarken projedeki en kritik konunun çevre sorunu olduğunu kaydeden Bali, ‘çevre raporuna bakıp ona göre imza atma’ kararı aldıklarını bildirdi.
Önceki hafta Anadolu’da girişimciliğin kalesi Kayseri’deydim. Yolculuğun ana durağı Kayseri, İncesu’ydu.
İncesu ilginç bir yer. Her ne kadar Kayseri nice girişimci işadamı ve ticari fikre ev sahipliği yapmış olsa da, şehre en yakın ilçe olmanın sıkıntısını çeken İncesu bir o kadar girişimden yoksun. Avantaj gibi görülen merkeze 30 kilometre yakınlık aslında İncesu için büyük zorluk.
Neredeyse tüm ihtiyaçların Kayseri’den sağlanması ilçede ticari hayatı yok denecek noktaya getirmiş. Başlatılan girişimler “Kayseri’de var” denilerek bir türlü ayakta duramamış, yaşatılamamış.
Ekonomik aktivitedeki durgunluk gençleri ilçeden uzaklaştırmış. Sosyal yaşam zayıf. Bu yüzdendir ki işadamı, ticaret erbabı az olan İncesu kendisine hep “okuyan” cephesinde bir yer aramış.
İncesu’nun nüfusu 20 bini aşıyor. Bağ, bahçe, buğday işleri ilçede öne çıkıyor. Kayserili İpek grubunun Çinkom’u (eski adıyla Çinkur) ile geçen yılın yatırımı Filli Boya en büyük işler. İlçe son yıllarda Doğu ve Güneydoğu’dan yoğun göç almış.
‘Merzifonlu’nun mülkü: İncesu
Van
Hakkari’de ekonomi cephesindeki olumsuz havanın ardından bu kez durağımız Van. Komşu şehir Hakkari sonrası Van adeta bir Paris...
Van’ın sıkıntısı çok. Yatırım problemleri var, potansiyelini açığa çıkaramıyor, yaşadığı depremin getirdiği sıkıntıları atlatmanın arayışı içinde ve tabii ki kaçakçılık, terör ve güvenlik sorununu bir türlü üzerinden atamayan bir şehir, Van. Ama açık söyleyelim bir Hakkari değil.
Milliyet’in Anadolu’nun onlarca şehrinde altına imza attığı “Geleceğe Yatırım, Türkiye’ye Yatırım” toplantılar serisinin Van ayağında görüyoruz ki, bölgede yatırımı bulunan yüzlerce işadamı büyümenin ve geleceğin planlarını yapıyor.
İşadamlarının ortak görüşü, gelecekte başarı adına öncelikli şartın Batı’daki Van algısının değişmesi gerekliliği. Van’da hayatın normal olduğunu, tarih ve turizmle kaplı coğrafyada yatırım adına bakir bir Van’ın Batı’yı beklediğini söyleyen Vanlılar, “Bunu yerinde görmek için Van’a bir kez gelin” çağrısını yapıyorlar. Bu çağrı sadece yatırımcıya değil, yerli turistlere de ulaşsın istiyorlar. Hatırlatalım, İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri ve Antep yönünden şehre günlük 12 uçuş yapıyor.
Van Denizi’ne marina
Hakkâri
Bizim için çok uzak. Yatırımcı için de uzak. Bahsettiğim yer, bir sınır şehri olan Hakkâri. İki saatlik İstanbul-Van uçuşu sonrası karayoluyla müthiş bir doğanın eşliğinde 3.5 saatlik yolculuk sonrası Hakkâri’deyiz.
Yol boyunca jandarma ve polisin oluşturduğu ve bundan 7-8 ay öncesinde yoldan her geçenin durdurulduğu noktaların birkaçı dışında ‘güvenlik noktaları’ adeta terk edilmiş. Geçiş serbest, kimlik kontrolü yok. Burada çözüm sürecinin en somut etkisi olarak şimdilik bu konu öne çıkıyor.
Kalksın bu kontrol!
Hakkâri’ye giriş ise bu kuralın istisnasının olduğu bir nokta. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile birlikte şehre gelmemizden olsa gerek bu noktayı biz kontrolsüz olarak atlatıyoruz ama bir köprünün olduğu bu noktaya giriş-çıkış için kontrol şart.
“Giriş-çıkışında kontrol olan bir şehre hangi yatırımcı gelir?” sorusu ise ekonomi cephesindeki bizler için en çarpıcı konu oluyor.
Türkiye, siyaset ve ekonomi cephesinde tarihi bir dönemden geçiyor. Ana konu, Güneydoğu sorununda çözüm süreci.
Bu süreç adına yapılanları destekleyenler kadar eleştiren, sorgulayanlar da azımsanmayacak kadar önemli bir kitleyi oluşturuyor.
Birkaç gün önce Milliyet olarak tüm Türkiye’de iki yıldan bu yana altına imza attığımız “Geleceğe Yatırım, Türkiye’ye Yatırım” adlı toplantılar serisinin Şanlıurfa ve Mardin ayağında gündemin ilk maddesi bizim için, yani ekonomi ekibi için de çözüm süreciydi.
Olası bir çözümün getireceği huzur ve güven ortamının ekonomiyi ve kalkınmayı bölgede şaha kaldıracağı inancı iş dünyası cephesinde ortak görüş. Bununla birlikte bölgede ağalık düzeninden gelen “Biz bize yeteriz, ekonomi bize bağlı yürür” düşüncesinde olan işadamlarının varlığını da not düşmekte fayda var.
Mardin görüşmelerinin ikinci gününde Kürt siyasetinin öncü isimlerinden Ahmet Türk’le, ‘Türk Aşireti’nin’ evi olarak bilinen “Kasrı Kanco”da bölge ekonomisi gündeme geliyor. Özgürlükler, demokratik haklar... Peki sonrası... Ekonomi, işsizlik ne olacak? Bununla ilgili bir plan, proje var mı?