Türkiye şu sıralar Çin modeli üzerine kafa yoruyor. Bu demek oluyor ki, “nitelikli” ve “katma değerli” üretimin en çok değerinin anlaşılacağı dönemlerden birine daha girmiş bulunuyoruz.
Ucuz işçilikle gidilecek pek bir yer olmadığından dolayı gelişmiş ülkeler bu dikenli yoldan çoktan sapmış durumda. Elbette pandemi krizinin beraberinde getirdiği tedarik zincirindeki bozulmalar, üretimin yeniden Batı’ya dönmesine yol açabilir. Bu Avrupa’ya yakınlığıyla öne çıkan Türkiye için fırsat gibi görünebilir. Ancak yeni nesil üretimlerde robotlar ve bilgisayar sistemlerinin devreye girecek olması ucuz işçilikten uzaklaşmak için başka bir sebep.
Ülkemizde genel geçer üretim çoğunlukta olsa da, nitelikli işler de yok değil.
Geçen hafta İzmir’de üretim tesisini ziyaret imkanı bulduğum Heraeus Tokmak şirketi de işte bunlardan biri.
Sade anlatımla, ileri seviye teknolojiyle geliştirdiği kendine has reçetelerle yaldız işi yapıyorlar. Türkiye’de hatta Ortadoğu bölgesinde alanında
Matt Haig, “Nevrotik Bir Gezegenden Notlar” adlı kitabında; “Çılgın bir dünyada çıldırmadan nasıl yaşarız?” sorusuna yanıt arıyor.
Ülkemizde yaşananlar, yükselen dolar kuru, dünya ekonomisinde olanlar, bitmeyen pandemi belası, savaşlar, iklim değişiklikleri. Deyim yerindeyse 7/24 felaket...
Peki bunların içinde ruh halimizi nasıl sağlıklı tutarız? Bu soruya, “Hiç öyle kolay değil, hatta çok zor” yanıtı verilebilir. Fakat Matt Haig bunu yapmıyor ve yazdıklarıyla problemleri net olarak görmeyi ve çözüm noktasında bizleri düşündürmeyi başarıyor. “İnternette akıl sağlığını korumanın yolları: Çok zor oldukları için benim de nadiren uyabildiğim 10 ütopik emir” başlıklı bölümde anlattıkları internet kullanıcıları için rehber niteliğinde.
***
(1) Arada bir perhize girin. Özellikle sosyal medyadan uzak durun. Sizi kendinize çeken sağlıksız aşırılıklara karşı direnin. Kendiniz dizginleme kaslarınızı güçlendirin.
(2) Akşam yemeğinden önce öleceğinize inanarak yedi saat
Tarımın korkulu rüyası “kuraklık” ve “susuzluk” son dönemde sadece ülkemizin değil tüm dünyanın sorunu. İklim değişikliği, aşırı sıcaklar, azalan yağışlar, büyük çaplı orman yangınları gibi kötülükler dünyamızın geleceğiyle ilgili soru işaretlerinin her geçen gün daha da artmasına yol açıyor.
Tarım denilince aslında oldukça geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Ama parçalardan sadece birine bile bakınca yaşanan olumsuzlukların etkisini kolayca anlamak mümkün.
Gelin birlikte ülkemizdeki bağcılığa, bağdan yola çıkarak kuraklığa, oradan da tarımın geleceğine uzanan bir yolculuğa çıkalım.
Bu turumuzda bize eşlik edecek, yol gösterecek isim Kavaklıdere Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman. Kendisi bağcılıkta 1929’dan bu yana deneyimi olan bir ailenin üyesi.
Uzun yıllardan bu yana kendi üretim yaptıkları coğrafyalarda yaşananlarla ilgili verdiği bilgiler şu şekilde:
Yağışların ciddi anlamda azalması ile 2021 yılının genelinde sadece bağcılıkta değil tüm tarım sektöründe en önemli problem kesinlikle kuraklık.
Pandemiyle birlikte üzerimize adeta kara bulutlar kabus gibi çöktü. Peki bu karamsarlık kime yaradı? İyi, sağlıklı, zinde yaşama karşılık gelen “wellness” pazarı 1.5 trilyon dolarlık ekonomi halini aldı.
Önümde yeni hazırlanmış bir pazar araştırma raporu var: “İyi Hisset: 1.5 trilyon dolarlık ‘wellness’ pazarının geleceği (Feeling Good: The future of the $1.5 trillion wellness market)”
Bu başlıkla yayımlanan McKinsey’in raporunu okuyunca, “wellness” yani “iyi ve sağlıklı yaşam” sektörünün gelecekte yatırım yapılacak alanlardan biri olduğu açıkça görülüyor.
Ama son yıllarda bu pazarın çılgınca büyümesinin arkasında yatan sebeplerin, “orantısız büyüyen ekonomiler, krizler, yoğunlaşan işler, gelişen teknolojiler, bozulan ilişkiler, koşuşturma, stres bir de bunun üzerine pandemi belası” olduğunu düşününce, dünyamız için karamsarlığa kapılmamak elde değil.
1.5 trilyon dolar elbette çok büyük bir rakam (Basit hesapla iki Türkiye ekonomisi ediyor), üstelik
Üzerini karamsar pandemi bulutunun kapladığı 2021 yılının son düzlüğüne girmiş bulunuyoruz.
Önümüzdeki 50 günde çarpıcı bir gelişme yaşanmaz ise 2022 yılında da pandemiyle nefes nefese yaşayacağız gibi duruyor.
2020’nin dünyaya kötü mirası pandemi neredeyse tümüyle hayatımızı etkilemiş durumda.
Devletler, şirketler ve insanlar olarak yapılabilecekler de sınırlı.
Sağlıklı olmak ve ayakta kalmak için yapılanlara bir bakacak olursak, çaresizce sağa sola koşturan başı kesik tavuklardan pek bir farkımız yok gibi.
Aşı çare olacak mı?
İlacı da bulunmuş, acaba işe yarar mı?
Korona denen bir şey aslında yok, biz boşuna mı telaşa kapılıyoruz?
Cumhuriyet Seferberliği’nde hedefin, çevre ve sosyal sorumluluk hareketiyle tüm Türkiye’yi kapsamak olduğunu belirten Cenk Alper, herkesi karbon muhasebesi yapmaya çağırdı
Seller, yangınlar, doğal felaketler, kuruyan göller, iklim değişiklikleri, susuzluk... Sadece ülkemizin değil tüm dünyanın son yıllarda üzerine adeta kabus gibi çöken kötülüklerden kurtulmak için devletler, şirketler ve insanların yapması gereken çok şey var. Elbette öncelik devletler ve şirketlere düşüyor.
“Herkesin ‘eyleme geçelim’ dediği bir zamanda, başlattığımız Cumhuriyet Seferberliği adlı çevre ve sosyal sorumluluk hareketi ile grup olarak eyleme geçtik” diyen Sabancı Holding’in CEO’su Cenk Alper, önümüzdeki dönemde tüm şirketleri bu ya da benzeri projelerle, geleceğe katkı sunmaya davet etti.
Alper, “Bize katılmak isteyen; bu ülke ve millet için karşılıksız çalışmaya hazır olan tüm kurumlara, kuruluşlara ve vatandaşlara kapımız açık. Biz ne yapıyorsak bu topraklar için
Hazır gıdalar, yemeğe her an her yerde hızlı ve kolayca erişim, tüketim çılgınlığı, stres... Günümüzün en en önemli sorunlarından biri olan “obezite”nin sebepleri denildiğinde akla ilk bu maddeler geliyor.
Yıllar önce çıktığım bir Boston seyahatinde, masada oturup hamburger yerken -fast food değil gurme bir restoran idi- dinlemiştim:
“Obezite denildiğinde beynimizdeki üç gen öne çıkıyor. Kilo almamak için öncelik dengeli ve sağlıklı beslenmekten geçiyor. Bu elbette ilk şart. Ancak kilo almamak için sadece bu yeterli değil. Vücudumuz ve beynimizle sürekli mücadele içinde olan bu üç gen, sürekli bizimle küçük oyunlar oynar. Kesinlikle hiç yemek yemeyi istemediğimiz bir anda; yan masada, tezgahta, rafta gördüğümüz bir ürünü bize aldıran işte onlardan biridir. Aslında gayet sağlıklı iken, günün belirli saatlerinde ‘şekerim düştü, tansiyonum oynadı’ dedirterek, bizi yemeğe sürükleyen de bu genlerden bir diğeridir. En acımasızı ise bizi
"Halkın bilinçaltına gönderdiği mesajlar yoluyla Augustus’un dünyayı ele geçireceğine ve tanrı Apollon’un yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanılırmış. Hatta Augustus, günün birinde falcı Theogenis’i ziyarete gittiğinde falcı bir anda ayağa fırlamış ve Augustus’un tüm dünyayı idare eden büyük bir kral olacağını söyleyerek önünde diz çökmüş…”
Bir soru: Roma’nın ilk imparatoru olan Augustus’un günümüzde bilinen en ünlü hayranı kim?
Yanıt: Mark Zuckerberg.
Facebook’un kurucusu Zuckerberg, geleceğe yönelik akıl dışı işlerin altına imza atarken, geçmişe tutunmanın değerini oldukça iyi bilen isimlerden.
Bu yüzden olsa gerek yeni bir dünya kurmaya soyunduğu “meta” projesinin ismini de geçmişten, Yunanca bir kelimeden ilham alarak belirledi... Yunanca’da “ötesi” anlamına gelen “meta”dan yola çıkan genç dolar milyarderi, internette yeni bir sayfa açarak tüm insanlığı sanal dünyada yaşatmaya kararlı.
Son