Geçtiğimiz haftalarda hükümetin açıkladığı “istihdam ve teşvik paketi”nin yatırımı desteklemek için sağladığı vergi indirimleri, yatırımların canlandırılması açısından olumlu. Ancak yatırımların ne şekilde finanse edileceğini de düşünmek gerekiyor. Açıklanan pakette şirketlerin borç alarak yatırım yapmak yerine özkaynak kullanımının teşvik edileceği dile getiriliyor. Ancak özkaynak kullanımının finansmana katkısı sınırlı olur.
Hükümetin yatırımlara verilecek desteğin finansmanı konusunda duyduğu endişe yerinde bir kaygı. Çünkü eğer yatırım talebi artarken iç tasarruflar artmazsa o zaman dış borç artar. Ucuz dolar döneminin kapanma arifesinde ise dış borcun teşvik edilmesi hiç uygun değil elbette.
Şekilde kırmızı çizgi toplam tasarrufların GSYH’ye oranını gösterirken, mavi çizgi toplam yatırımların GSYH’ye oranını gösteriyor. 2001 sonrası dönemde yatırımların hızlı bir büyüme trendine girmesi, 2009 resesyonunda darbe alsa da çabuk toparlanması olumlu gelişmeler. Yatırımlardaki büyümenin 2013 sonrasında hız kaybetmesi ise endişe verici. Bu açıdan bakıldığında son açıklanan teşvik paketinin neden yatırımları canlandırmak istediğini daha net görebiliyoruz.
Ancak şekilde
Dün açıklanan ABD merkez bankası Fed’in tutanakları mart toplantısının perde arkasına dair ipuçları verdi. Fed üyeleri ekonomik görünüme dair risk olarak güçlenen doları görüyorlar. Çünkü doların güçlenmesi bir yandan Amerika’nın ihracatını azaltırken bir yandan da ithalat maliyetini azaltmak suretiyle enflasyon üzerinde aşağı yönlü baskı yaratıyor. Bu da yüzde 2’lik enflasyon hedefini daha da zorlaştırıyor.
Buna rağmen Fed bu yıl içerisinde ilk faiz artırımına başlama konusunda kararlı görülüyor. Peki, ilk faiz artırımı ne zaman gelir? Tutanaklar faiz artırımı için Fed’in üç değişkeni yakın takipte tutacağına işaret ediyor. 18 Mart’taki Fed toplantısından bu yana bu değişkenlerin ne yönde bir değişim gösterdiklerini doğru algılayabilirsek faiz artırımlarının başlama takvimi hakkında daha net bir fikrimiz olabilir. O zaman inceleyelim:
1)İstihdam piyasası
Geçtiğimiz hafta beklenenin yaklaşık yarısı kadar gelen 126.000 kişilik mart ayı istihdam artışının Fed’in faiz artırım kararını öteleyebilecek bir gelişme olduğunu görüyoruz. Burada kritik olan önümüzdeki aylardaki istihdam rakamlarının oluşturacağı trend olacak. Eğer nisan ve mayıs verileri güçlü gelirse o zaman
Hafta içinde art arda gelen düşük büyüme ve ihracat rakamlarından sonra gözler bir kez daha Merkez’e çevrildi ve talepte görülen zayıflığın faiz indirimlerinin önünü açıp açmayacağı sorusu gündeme geldi. Faiz indiriminin işe yarayabilmesi için şu iki soruya vereceğimiz cevabın evet olması lazım:
1) Politika faizindeki düşüş reel kredi faizini de düşürür mü?
2) Yatırımların düşük olma sebebi yüksek politika faizi midir?
Önce birinci soruya bakalım. Politika faizinde yapılacak olan indirimin reel kredi faizlerini düşürebilmesi için enflasyon beklentilerinde ve geleceğe dönelik risk algısında bir bozulma yaratmaması gerekir. Eğer piyasalar faiz indiriminin ekonomik veriyle tutarlı olmadığını ve dolayısıyla uzun vadede enflasyonu artıracağını düşünürse kısa vadeli politika faizi ne kadar inerse insin uzun vadeli piyasa faizleri daha da yükselir. İleriye dönük belirsizlik ve risklerin arttığı böyle bir ortamda reel faiz azalmak şöyle dursun, bilakis, artış bile gösterebilir.
Şekilde kırmızı çizgi Merkez’in politika faizi olan haftalık repo faizini, mavi (kesik) çizgi ise gösterge faiz oranını gösteriyor. 2015 başında gelen ilk faiz indiriminden sonra piyasa faizleri kısa bir
ABD Merkez Bankası (Fed) geçen haftaki toplantısı sonrasında uzun vadeli işsizlik oranı tahminini yüzde 5.2-5.5 aralığından yüzde 5.0-5.2 aralığına çekti. Bu revizyonun ne anlama geldiğini anlayabilmek için “doğal işsizlik oranı” da denilen bu kavramın ne anlama geldiğini bilmek lazım.
Doğal işsizlik oranı enflasyon üzerinde bir baskı yaratmayacak olan uzun vadeli büyüme trendi ile tutarlı işsizlik oranı olarak tanımlanabilir. Bu oran teorik bir kavram olup ancak bazı varsayımlar çerçevesinde hesaplanarak tahminde bulunulabiliyor. Şekilde ABD ekonomisi için Congressional Budget Office’in (CBO) yapılmış doğal işsizlik oranı tahmini yer alıyor. Gri bölgeler resesyonları gösteriyor.
Doğal işsizlik oranının zaman içerisinde değişim göstermesi nüfus artış oranı, hükümet politikaları ya da üretkenlikteki değişmelerle ile ilintili. Üretkenlik artışı ile doğal işsizlik oranı arasında negatif bir ilişki var. Çünkü üretkenlik artışı ekonominin uzun vadeli üretim kapasitesinde bir artış yarattığından enflasyon yaratmadan daha fazla üretebilmeyi mümkün kılıyor. Örneğin 1990 sonrası doğal işsizlik oranında görülen azalış ekonomideki üretkenlik artışına bağlanıyor.
Doğal işsizlik
Çarşamba günü ABD Merkez Bankası FED’in para politikası literatürüne geçecek yeni bir kurnaz adımına şahit olduk. FED’in politika metninde bir süredir faiz artırımlarına başlanması konusunda “sabırlı” olunacağına dair bir ifade yer alıyordu. FED bu ifadeyi piyasaların erken bir faiz artırımı bekleyip paniklememesi için metne koymuştu. ABD ekonomisindeki güçlenme sinyallerinin giderek artması doğrultusunda FED’in “normalleşme” yolunda atması gereken bir sonraki adım olarak bu ifadenin metinden çıkarılması zamanı gelmişti. FED her ne kadar piyasaları bu adıma hazırlamış olsa da atılacak adımın çok şahin algılanmasından ve doların daha da güçlenmesinden endişe ediyordu.
Rehavete kapılma
Son toplantıda FED önceden verdiği sinyallere sadık kalarak metinden sabırlı ifadesini çıkardı. Ancak bunu öyle bir ustalıkla paketledi ki karar sonrasında dolar değer kazanmak şöyle dursun bilakis değer kaybetti. FED’in dünkü toplantıda para politikası literatürüne getirmiş olduğu yenilik komite üyelerinin ekonomik tahminlerini adeta ilave bir politika aracı olarak kullanarak piyasa tepkisini kontrol altına alması idi. Üç ayda bir açıklanan ekonomik tahminlerde Aralık ayına göre komite
Biz iktisatçılar kur tahmini yapamayız. Borsa nereye gider, altın mı alalım dolar mı türü sorulara cevap veremeyiz.
Elimizde geleceğe yönelik tahmin yapacak hesaplama teknikleri mevcut aslında. Fakat bu tür teknikler ancak ekonomideki diğer değişkenlerin önceden öngörülen patikaları izlemesi durumunda anlamlı sonuçlar verir. Eğer bu teknikleri finansal piyasalar gibi hızla değişen ve sürekli beklenmedik şoklara maruz kalan değişkenlere uygularsanız verim alamazsınız. Satırla elma doğramaya benzer bu iş.
İşte bu nedenle, ne zaman “Kura ne olur?”, “Borsaya ne olur?” türünden bir soru alsam cevap vermekten kaçınırım. Ancak bir konuda başından beri tahminde bulunmaktan çekinmedim. O da doların gerek içeride gerekse dışarıda yükseleceği öngörüsüydü. Doların Fed’in faiz artırımına geçmesi beklenen 2015 yılında değer kazanacağını öngörmek için “piyasa uzmanı” olmak gerekmiyor. Getirisi artan bir para birimine olan talebin artması temel bir ekonomi prensibi.
Şimdi 24 Şubat’tan bu yana dolarda yaşanan hareketi inceleyelim. 24 Şubat’taki PPK toplantısı sonrası kurda görülen düşüş faiz indiriminin piyasa beklentilerinin altında kalması ile ilintili. Ancak 26 Şubat’tan itibaren
Hafta içi açıklanan enflasyon rakamları manşet enflasyonda 30 baz puanlık bir yükselişle senelik enflasyonu 7.55’e çekerken, Merkez Bankası’nın direkt kontrol edemediği gıda, tütün ve altın fiyatlarını hariç tutan “çekirdek” enflasyon yaklaşık yüzde 1’lik bir azalış ile 7.72’ye düştü.
Sağ üstteki şekilde mavi çizgi Tüfe enflasyonunu gösterirken siyah kesik çizgi çekirdek enflasyonu gösteriyor. Bu iki enflasyon göstergesine ilave olarak çizilmiş olan kırmızı çizgi ise Merkez Bankası’nın Ocak enflasyon raporunda açıkladığı enflasyon patikası ile tutarlı olan trendi gösteriyor.
Buna göre 2015 sonunda enflasyonun yüzde 5.5’e inerken 2016 sonunda yüzde 5’lik hedefi yakalaması öngörülüyor.
Şekilde ilk dikkat edilmesi gereken 2014’ün ikinci yarısından itibaren özellikle çekirdek enflasyonda izlenen düşüş trendi. Kasımdan itibaren manşet enflasyon da bu trende eşlik etmiş.
Enflasyondaki bu iniş trendi 2014 ortasından itibaren düşüş gösteren petrol fiyatlarından büyük ölçüde etkilendi. Ancak petrol fiyatlarının enflasyona olumlu olarak geçişkenlik sağlayabilmesinin bile 2014 başında atılan sıkı para politikası sayesinde mümkün kılındığını unutmamak lazım. Çünkü petrol
Merkez Bankası dün faizlerde indirime gitti. Bu karar bence şaşırtıcı bir adım oldu. 4 Şubat’ta ocak ayı enflasyonunu değerlendiren Merkez, enflasyon düşüşünü faiz indirimi için yeterli görmemişti. Aradan geçen 20 gün zarfında enflasyon görünümünde bir iyileşme olmadığı gibi, bilakis, bütün gelişmeler ileriye dönük enflasyon görünümünde bozulmaya işaret etti. Petrol fiyatları ve kur yükseldi, gösterge faiz neredeyse 80 baz puan arttı.
4 Şubat’ta faizlere dokunmayan Merkez’in tutarlı olmak ve iletişimindeki bulanıklığı azaltmak adına 20 gün sonra da faizlere dokunmaması gerekirdi.
Peki, mevcut indirimin ekonomi üzerinde nasıl bir etkisi olur?
Bu sorunun cevabı büyük ölçüde kurdaki gelişmelere bağlı olacaktır. Üst banttaki 50 baz puanlık düşüş kurdaki yukarı yönlü hareketi hızlandırabilir. Merkez kurdaki bu olası artışın enflasyon üzerindeki yukarı yönlü baskısının baz etkisiyle kısmen de olsa telafi edileceğini düşünüyor olabilir.
Peki, büyümede işler ne olur? Bu noktada uzun vadeli faizlerin dünkü karardan ne kadar etkileneceği çok önemli. ABD Merkez Bankası Fed’in faiz artırımı düşünüldüğünde Merkez, uzun ayaklı bir “faiz indirim süreci” gerçekleştiremeyebilir.