36 Osmanlı Padişahı’ndan 12’sinin tahtlarını darbe sonucu kaybettiği bir coğrafyada yaşıyoruz.
Fatih Sultan Mehmet dahil, darbe girişimi yaşamamış Osmanlı padişahı yok.
İnanmayanlar, Osmanlı tarihiyle son derece barışık bir isim olan Erhan Afyoncu’nun da yazarlarından birisi olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler kitabını okuyabilirler.
Yazıya bu bilgiyle girmemin sebebi, çok sık yapılan Osmanlı-Cumhuriyet mukayesesi değil.
Cumhuriyet, Osmanlı döneminde kullanılan bayrakla yoluna devam etmişken, tarihimizin bir kısmını sevip diğer kısmını sevmemek saçma geliyor bana.
Türkiye, günlerdir mezuniyet törenlerinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atan genç teğmenleri tartışıyor.
Kurulan övgü ve yergi cümlelerine bakıyorum, hiç 22 yaşında olmamış, hiç mezuniyet sevinci yaşamamış insanlar gibi davranıyoruz.
*Bir marka, bir tüzel kişilik üzgün olabilir mi diye düşünmeyin, elbette olabilir. Milliyet’in kağıt üzerine basılı halini hazırlayan kadro olarak bazen bir yol arkadaşımızın hastalığı ya da yaşadığı sorun, bazen de mesleğimiz adına üzgün olabiliyoruz.
Sayfadaki fotoğrafa dikkatli bakmanızı rica edeceğim. Geçen hafta manşete çektiğimiz taksiden pahalıya gelen servis ücreti haberimizin ekranlardaki yansıması gördüğünüz şey. Haberimiz 25’ten fazla kanalda ekrana geldi ama bu haber Milliyet Gazetesi’nin özel haberidir diye kaynak gösteren kanal sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Medya olarak işimizin bir parçası yapılan haksızlıkları, adaletsizlikleri kamuoyu adına takip etmek ya, takipçisi olduğumuz şeyi meslektaşlarımız yapınca Milliyet’in üzgün hali çıkıyor ortaya.
*Bu hafta adımız anılmadan kullanılan sadece taksi-servis ücreti mukayesesi yaptığımız haber olmadı. Lise talebeleri arasında hızla yayılan elektronik sigaranın akciğerlere verdiği hasarı anlatan haberimiz, Galatasaray’da halen ödenmeyen şampiyonluk
İran ilginç bir ülke, hem ayrılıkçı terörle mücadele ettiğini iddia ediyor, hem PKK’ya tam destek veriyor.Öcalan, İmralı’da ilk gün verdiği ifadede terör örgütünün İran’da kampları ve hastaneleri olduğunu itiraf etmişti.
Tahran bu ikiyüzlü politikasını değiştirmiş değil.
Bugün her başı sıkıştığında Kandil’den İran’a geçen Murat Karayılan’dan, Bafıl Talabani’nin kontrolündeki Süleymaniye’de terör örgütüne verilen desteğe kadar çok sayıda komşuluk ilişkisine sığmayan maddeden söz edebiliriz.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de, Deniz Kurdu Tatbikatı sırasında yaptığımız röportajda İran’ın Türkiye’nin terörle mücadelesinde yapmadığı işbirliğinden duyduğu rahatsızlığı diplomatik bir dille ifade etmişti.
Sonuç olarak İran’ın Türkiye’ye karşı terör kartını kullandığını 1990’lı yılların ortasından beri gayet iyi biliyoruz, yeni olan İran’ın, Türkiye-Irak yakınlaşmasını bozmak için giriştiği provokasyonlar.
★★★
Çarşamba gü
Bugün sosyal medyada 30 Ağustos Zaferi’ni kutlayan cümlelerle beraber Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafları paylaşılacak.
En az bilinen ya da güne en yakışan fotoğrafı paylaşmak, acaba Atatürkçü olmaya yeter mi diye kimse düşünmeyecek.
Tıpkı, açıp okumadığımız sürece, ev ya da iş yerinde bir Nutuk bulundurmanın sembolden öteye gitmemesi gibi bir şekilcilik bu da...
Bugün kutladığımız zafer öncesinde Ali İhsan Paşa’nın neden olduğu krizleri, ordunun emir-komuta zinciri içerisinde yarattığı sorunları bilen kaç kişi var?
Peki ya Atatürk’ün Ali İhsan Paşa’yı görevden alma emrini verdiği 18 Haziran gününden bir gün sonra Meclis 2. Başkanı olan Rauf Bey’den gelen ve açıklama isteyen telgrafı ne yapmamız lazım?
“Önemli bir başka sorun daha vardı. Muhalifler, ordunun çürüdüğü, kıpırdayacak durumda olmadığı, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin yıkımla sonuçlanacağı yolundaki propagandalarını iyice kızıştırmışlardı.”
Tırnak içerisindeki
İnsanoğlunun uzaya dair sahip olduğu bilgi birikimi, okyanus ve denizaltı yaşamına dair sahip olduğu bilgilerden fazla ya,
Benzer bir durum bizim için de geçerli aslında.
Aksaz Tersanesi Açılış Töreni sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu’nun yaptığı konuşma çoğumuzun gözünden kaçtı.
Konuşmaya dikkat edenlerse en çok, Türkiye’nin kendi denizaltısını yapan 6 ülkeden biri olacağı bilgisiyle alakadar oldu.
Oysa konuşmada önemli başka mesajlar da vardı.
Tatlıoğlu Paşa, Doğu Akdeniz harekât alanı için Mersin Tersanesi’nin kurulacağı, Aksaz’da açılan tersanenin hem Anadolu hem de envantere girecek uçak gemisini havuzlayacak şekilde yapılacağını söyledi.
Metindeki bilgileri Çanakkale’de kurulmasına karar verilen Amfibi Kolordu bilgileriyle birleştirdiğimizde ortaya bir başka okuma çıkıyor.
- 1999 Gölcük Depremi’nin ardından Türkiye beklenen Marmara Depremi’ne hazırlığı konuşmaya başladı. İlk iki yıl, en çok yaptığımız iş beklenen depremin ardından ekmek çıkaracak fırınları belirlemek, gelecek yüzen hastanelerin yatak sayısını konuşmak oldu. Afete önceden hazırlanmak yerine afetten sonrasına bakma hatasından vazgeçmemiz zaman aldı. Kamu, yolları, viyadükleri güçlendirdi, okul, hastane gibi binalar yeniden yapıldı, ardından kentsel dönüşüm başladı. Bir afete hazırlık afetin zararını minimize edecek adımlarla başlar. Mayıs ayında bölge muhabirlerimizi ormanlara soktuk, ağaç diplerindeki yanıcı ve tutuşturucu maddelerin fazlalığını tespit ettik. Ardından yerel yönetimlerle işbirliğine başlayıp, orman yangınına sebep olan bu maddeleri temizleme kampanyası başlatmakla yetinmedik, ormanların içerisine girip fiziken çalıştık. Bizim çamurlanmasından endişe etmediğimiz doğa ayakkabılarımız var. Sadece ormanlarda değil kuruyan göllerin tabanlarında ve tarlalarda da giyiyoruz o ayakkabılarımızı.
- Bizim rugan ayakkabılarımız da var. O
CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasındaki gizli buluşmaya dair CHP kulislerinden bilgiler topladım.
Kılıçdaroğlu’nun çok tartışma yaratan İmamoğlu’nu evinde konuk etmesinin sebebi gizlilik değil. İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun açtığı ofisin, alternatif genel merkez gibi algılanması ve daha çok muhaliflerin ziyaret ettiği yer olması nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun ofisine değil evine gitmek istemiş.
Böyle yazınca görüşme talebinin İmamoğlu’ndan geldiği zannedilebilir. Benim ulaştığım bilgiler, salı günü yaşanan buluşmanın İmamoğlu’nun geçmişteki randevu talebinin, Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerce hatırlatılması üzerine yapıldığı yolunda.
Hatta İmamoğlu cephesi, sadece Kılıçdaroğlu’nu ziyaret için Ankara’ya gitti havası verilmesin diye, görüşmenin Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği’nin toplantısı olduğu günde yani İmamoğlu’nun Ankara’da başka programlara da katıldığı bir zamanda yapılmasını
CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu salı günü gizlice buluşmuşlar.
Kılıçdaroğlu cephesinden bu gizli buluşmaya dair çok bilgi sızdırıldı.
İddia o ki, ikili görüşmenin gizli kalması konusunda anlaşmışlar, haber patlayınca Kılıçdaroğlu cephesi durumdan rahatsız olmuş.
Kurulan bu cümlenin alt metni gizli görüşmeyi sızdıranın İmamoğlu tarafı olduğunu söylüyor.
Mantık kurallarına göre ise bu görüşmeye İmamoğlu’ndan çok Kılıçdaroğlu’nun daha çok ihtiyacı var.
Bu görüşme “Delege isterse dönerim” diyen ama kimsenin de “dön” demediği eski bir genel başkana ihtiyaç duyduğu prestiji sağladı.
Ama daha acı olan Kılıçdaroğlu ekibinin İmamoğlu’nu harcadığı, samimiyetsiz göstermeye çalıştığı bölümde: