“Türkiye İran gibi değil. Türkiye bir NATO üyesi. Güçlü bir ekonomisi ve Rusya ve Batı ile nispeten iyi bağları var. Ayrıca İran ile çalışıyor. Ankara’nın güçlü bir askeri savunma sektörü var. İran’ın aksine güçlü bir konvansiyonel ordusu var ve güvenilir askeri teçhizat üretiyor. Buna karşın İran, insansız hava araçları, balistik füzeleri ve nükleer programı olmasına rağmen çok daha zayıf.”
Tırnak içerisindeki satırları Jerusalem Post’un dün yayımlanan başyazısından aldım.
Bu son paragrafa bakıp yazının Türkiye övgüsü yazısı olduğunu zannetmesin kimse.
Yazının içerisinde İsrail Ordusu’nun durumu da özetleniyor:
“İsrail, hali hazırda Gazze’de birkaç IDF tümeninin parçalarını gerektiren bir savaşa saplanmış durumda. IDF ayrıca Lübnan’da birkaç noktayı elinde tutuyor ve Hizbullah’a saldırmaya devam ediyor. Batı Şeria geçmişe göre daha sessiz, ancak işler değişebilir. Bölgede başka sorunlar da var. Husiler balistik füzeler kullanarak İsrail’e saldırmaya devam ediyor. İran da potansiyel bir tehdit.”
Tüm yazıda sorgulanan gerçek şu: İsrail, Türkiye ile bir sıcak çatışmaya girmeli mi, böyle bir tercih İsrail’in aleyhine mi olur, lehine mi?
Yazı, Türkiye ile çatışmanın İsrail’in aleyhine olacağını belirtmek için yazılmış ama Netanyahu ve Ultra Ortodoks soykırımcılar bu uyarıyı ne kadar dikkate alırlar orası hiç belli değil.
İsrail, Türkiye ile çatışma hazırlığını tartışırken biz sadece birbirimizle çatışıyoruz.
Ülke genelinde bir şekilde tansiyonun düşmesi gerekirken, aksine tansiyon her gün biraz daha yükseliyor,
İsrail, bu dönemde Suriye topraklarında Türkiye ile çatışmayı göze alırsa, bunun sebebi birbirimizi gırtlaklamak ve bir kaşık suda boğmak için gösterdiğimiz çaba olacak.
Kimsenin, bu ülkede kendisinden farklı düşününler başka bir yere yollama ya da ortadan kaldırma gibi bir imkânı olmadığına ve ne yaparsak yapalım birlikte yaşayacağımıza göre, mücadele etme biçimlerimizi de gözden geçirmemiz gerekiyor.
Kimseye kavgadan kaçmayı önermiyorum sadece amacı giderek belirsizleşen, tek derdi karşısındakini yok etmek olan kavgaların Türkiye’ye maliyetine bakmak gerekir diyorum.
Batı hâlâ yüzümüzü dönmeye değer mi?
Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nu aklında tutanların sayısı ne kadar acaba?
Sonuçta ülkeye vizyon çizen bir konuşmayı okumak ve anlamak, 10. Yıl Marşını ezberlemekten daha zahmetli bir iş.
Atatürk, “...Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” derken neyi kast etmişti?..
Yıllardır Batı üzerinden kodladığımız çağda uygarlıklar bugün oldukça tartışmalı bir pozisyona geldi.
Calin Georgescu, Romanya’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tutundan zaferle çıktı.
Rusya yanlısı ve aşırı sağcı olarak bilinen bir adayın zaferi Batı’yı mutlu etmedi.
Önce seçimlerin ilk turu iptal edildi ardından Georgescu’nun Cumhurbaşkanı adayı olamayacağına karar verildi.
Ne Avrupa Birliği’nden ne de Fransa’nın aşırı sağından bu karara tek bir itiraz gelmedi.
Şimdi Marine Le Pen’e yolsuzluk suçlamasıyla siyasi bir yasak getirildi.
Marine Le Pen, Fransa’da böyle bir yasakla karşılaşan ilk siyasetçi değil daha önce de ülke siyasetinin önemli isimlerinden Alain Juppé ve François Fillon gibi isimler benzer bir seçilememe yasağıyla karşı karşıya kalmışlardı.
Geçmiş yasaklarda sesi çıkmayan, Ekrem İmamoğlu’yla ilgili gelişmeler söz konusu olduğunda Türkiye ile ilgili en ağır başyazılardan birisine imza atan Le Monde dün başyazısında Le Pen’e siyasi yasak kararını destekleyen cümleler kurdu, aynen alıyorum:
“Hukukun üstünlüğü her şeyden önce hukukun uygulanmasından ibarettir; bu, siyasetçiler söz konusu olduğunda da geçerlidir.”
Benzer kararları Romanya için sessizlik, Türkiye için çığlık, kendisi için soğukkanlılıkla karşılayan Avrupa bu haliyle medeniyeti temsil edemez,
Türkiye’ye parmak sallayanlara önce aynaya bakın deme hakkına sahip olduğumuz nadir zamanlardan birini yaşıyoruz.
Lise öğrencileri hamile kalsın teşviği...
İçinde yaşadığımız çağ öyle garip bir çağ ki, ülkelerde akla hayale gelmeyecek işler yapılıyor.
Doğum oranları son 2 yüzyılın en düşük seviyesine gerileyen Rusya’da hamile kalan lise öğrencileri için teşvik programları başlatıldı.
Orlov bölgesi, hamile kız öğrencilere 100 bin ruble (45 bin lira) ödüyordu, Bryansk bölgesi bu rakamı 150 bin rubleye (67 bin 500 liraya) çıkardı.
Aslında bu teşviklerden daha kötüsü de gündeme gelmişti.
Federasyon Konseyi’nde, okulda çocuk doğurmanın üniversiteye girişte ek puanla ödüllendirilmesi önerilmiş, ancak bu teklif reddedilmişti.
Olmaz dediğimiz her şeyin olduğunu gördüğümüz bir çağda, şaşırma özelliğimizi kaybetmek üzereyiz.
Abbas Güçlü
Meslek aşkı!
4 Nisan 2025
Zafer Şahin
Derdiniz çevre mi muhafazakarlar mı?
4 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Tünelin ucunda gördüğünüz ışık ne?
4 Nisan 2025
Güldener Sonumut
AB’den ABD’ye ‘tarife mühendisliği’
4 Nisan 2025
Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)
'Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm'
4 Nisan 2025