Prof. Dr. Hasan Özkan: “Doğal diye pazarlanan detoks içecekleri, vücudun detoks organı karaciğere zarar verebiliyor. Detoksta koruyucu maddeler içeren hazır içecekler yerine karaciğer dostu bitkilerden yararlanmak lazım”
az yaklaşırken pek çok kişi “vücudunu temizlemek” için detoksa girmeye hazırlanıyor. Vücudumuzun ise zaten bir detoks organı var. O da karaciğer. Karaciğeriniz düzgün çalışıyorsa zararlı maddeleri süzerek temizliyor, yoksa kandaki toksik maddeler artıyor. Yapılan detoks uygulamaları ise bazen vücudun bu görevi yerine getiren organına, karaciğere zarar veriyor. İşte geçtiğimiz hafta, 12-15 Mart’ta, İstanbul Kongre Merkezi’nde bu konuların da konuşulduğu Asya Pasifik Karaciğer Araştırma Derneği (APASL) kongresi düzenlendi. 90 ülkeden 4 binin üzerinde bilim insanı katıldı. Ülkemiz ilk kez gastroenteroloji ve hepatoloji alanında böyle büyük bir organizasyona ev sahipliği yaptı.
Karaciğer üzerine güncel araştırma sonuçlarının ve yeni bilimsel gelişmelerin açıklandığı kongreyi, APASL Genel Sekreteri Prof. Dr. Hasan Özkan’la konuştuk. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bölümü Öğretim Üyesi Özkan, sağlıklı karaciğerin hastalıkları önlemede ne kadar
“Beslenme Saati” adlı kitabını yayımlayan Dr. Ayça Kaya: “Aileler sağlıklı beslenme konusunda çocuklarına rol modeli olmalı. İyi yiyeceklerin reklamını yapmalı, ‘Barbie de bu balığı yiyor’ demeli”
ayarak Zayıfla 5333” ve “Sayarak Zayıfla Mutfakta” kitaplarıyla tanıdığımız Dr. Ayça Kaya’nın üçüncü kitabı “Beslenme Saati” (Doğan Kitap) raflardaki yerini aldı. Kaya kitabında, günümüzde hızla artan çocukluk çağı obezitesinden çocuklarını koruyabilsinler diye ailelere yol gösteriyor. Kitabında ailelere çocuk beslenmesinde dikkat edilmesi gereken noktaları, doğal kilo kontrolünü ve çocuklar için en değerli yiyeceklerin neler olduğunu anlatan Kaya sorularımızı yanıtladı ve iki sağlıklı tarif verdi.
- Günümüzde kilolu çocukların oranı geçmişe göre çok daha fazla. Son araştırmalar önümüzdeki yıllarda çocukluk çağı obezitesinin dünyadaki en büyük sağlık sorunu olacağını gösteriyor. Bunun önüne geçmek için anne ve babalara büyük iş düşüyor.
- 30 yıl önce hepimiz sokakta oynayan çocuklardık. Paketli, işlenmiş, hazır gıdalar bu kadar yaygın değildi. Daha çok annelerimizin yemekleriyle besleniyorduk. Ama artık devir değişti. Çocuklar bütün gün bilgisayar başında oturuyor.
Sarıyer’deki Engelli Çocuk ve Ailelerine Destek Merkezi engelli çocuk ebeveynlerinin haftanın iki günü de olsa soluklanmasını ve özgürleşmesini sağlıyor. Çocuklar da bu merkeze büyük hevesle gidiyor
Anne-baba olmak zor iştir. Engelli çocukların ebeveynlerinin işi ise çok daha zordur... Neyse ki onların rahat bir nefes almasını sağlayacak bir merkez var: Engelli Çocuk ve Ailelerine Destek Merkezi (EÇADEM). Ailelerin haftanın iki günü engelli çocuklarını bırakabildikleri bu merkezde çocuklar el işi faaliyetleri yapıyor, ritim ve drama çalışmalarına katılıyor, yoga yapıyorlar.
Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Sarıyer Belediyesi ve Boğaziçi Engelliler Derneği’nin ortaklaşa çalışmasının bir sonucu olan proje; İstanbul Kalkınma Ajansı’na başvuran 700 proje arasından seçilerek destek aldı. Proje birkaç ay önce uygulamaya konuldu ama çocuklarını merkeze sadece iki gün bırakabilen anneler gün sayısının artırılmasını ve tüm Türkiye’ye yayılmasını istiyorlar. Projenin yürütücüsü ve eş yürütücüsü Doç. Dr. Ayfer Elçigil ile Prof. Dr. Ayşe Ferda Ocakçı. Merkezden şu anda 50’den fazla engelli ailesi ücretsiz olarak yararlanıyor.
AİLELER ANLATIYOR
“Eşim eve bağımlıydı”
Birol
Prof. Dr. Afife Mat: “Yapılan araştırmayla günde 50 gram siyah çikolata yemenin kalp-damar hastalığı riskini yüzde 10.5 azaltarak uzun yaşamaya katkı sağladığı ortaya konuldu. Çikolata ayrıca mutluluk hormonları salgılanmasını da artırıyor”
Prof. Dr. Afife Mat ile PharmaVision Kültür Yayınları Serisi’nden çıkan üçüncü kitabı “Tüm Dertlerin İlacı Çikolata”yı konuşmak için buluştuk. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Mat kitabında geçmişten günümüze çikolatanın hangi amaçlar için kullanıldığını anlatıyor.
- Çikolatanın öyküsü Amazon Ormanları’nda başlamış. Mitolojide kakao “tanrıların içkisi” olarak geçiyor. Latince adı olan Theobroma cacao ise “tanrıların gıdası” anlamına geliyor. Keşfedildiği ilk yıllarda çok pahalı olduğu için sadece soylular ve din adamları çikolata içebiliyormuş. Zamanla halk da içine mısır bulamacı katıp maliyetini düşürerek içmeye başlamış.
“Şarapları bitince çikolataya alışmışlar”
- Çikolata tarihten günümüze keyif vermesi yanında sağlık faydaları için de tüketilmiş. Örneğin sabahları bir fincan çikolata içen kişi bütün gün hiçbir şey yeme ve içme isteği duymaksızın uzun kilometreler
Uzmanlar küçük yaşlarından itibaren ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmadığını düşünenlerin ileride yeme bozukluğu sorunlarıyla karşılaştıklarını söylüyor
Geçtiğimiz hafta sonu Acıbadem Üniversitesi’nde düzenlenen, anoreksiyadan obeziteye farklı yeme bozukluklarının anlatıldığı 4. Ulusal Sağlıklı Yaşam Sempozyumu’na katıldım. Erken çocukluk döneminde yaşadığımız her şeyin ileride beslenme alışkanlıklarımız üzerinde çok büyük rol oynadığını anlatan uzmanların örnekleri çok etkileyiciydi. Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Baş’ın yönetiminde gerçekleştirilen sempozyumdaki konu başlıklarından ikisi “Yeme Bozukluklarının Psikolojik Dinamikleri” ve “Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu ve Gece Yeme Sendromu”ydu. Sunumların ardından uzmanlara sorularımı yönelttim. Bakın neler anlattılar...
“Yemek duygularla baş etmek için de başvurulan bir yöntem”
Prof. Dr. Mine Özmen (Psikiyatr)
Erken çocukluk döneminde kurduğumuz ilişkiler, çevre koşulları ve bunları nasıl algıladığımız kişilik yapımızı ve ruhsal çatışmalarımızı doğrudan etkiliyor. Örneğin, çocuk annesinin yemeğini geç getirmesini, annesinin kendisini sevmediği şeklinde yorumlayabiliyor.
“Cinsellikle ilgili korku
Yrd. Doç. Dr. Devrim Tarakçı: “Çocuklar oyun konsollarıyla oyun oynarken tedavi oluyormuş gibi hissetmiyorlar. Başarmak, eğlenmek ve yarışmak gibi kavramlara odaklanırken biz onları tedavi ediyoruz”
Geçtiğimiz yıl yaşadığım bir sakatlanma yüzünden bir süre fizik tedaviye gitmiş biri olarak itiraf etmeliyim: Oyun konsollarıyla fizyoterapi uygulaması beni çok heyecanlandırdı. Bu uygulama fizyoterapinin eğlenceli hali olarak popülerleşecek.
Oyun konsollarıyla fizyoterapiyi Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Devrim Tarakçı anlattı.
- Son beş yılda en büyük kanıta dayalı uygulamalardan biri sanal gerçeklik tedavisi. Bu, kişinin hareketlerini veya aktivitelerini bilgisayarla etkileşim içinde yaptığı bir tedavi yöntemi. Örneğin kişinin kol kaslarını geliştirmesi için ağırlık kaldırması gerekiyor. Karşısındaki bir oyunda, modelle etkileşim içindeyken, elini kaldırması gerektiğini anlıyor ve ağırlığı kaldırdığında ekranda kendisinin başarılı olduğunu görüyor.
- Rutin fizyoterapi uygulamalarına ek olarak kullanıldığında, süreci bir oyuna çevirdiğimizde kişinin motivasyonu artıyor. Anlık geri bildirimler de aldığı için
Özgecan Aslan’ı öldüren cani yaratıklar bu olayda görünen katiller. Çünkü onlar; 20 yaşındaki bir üniversite öğrencisi, evine gitmek için bindiği minibüste tek başına kalınca direk taciz edilecek biri olarak görüyor. Hatta buna direndiği için genç kızın boğazını keserek öldürüyor ve cesedini de yakarak bir kenara atıyor. Peki asıl sormamız gereken soru: Bu kişiler bu cesareti nereden buluyor?
***
Bir haber okumuştum. Haberde: “İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan bir adama 7 yıl 7 gün hapis cezası verince, şaşıran gazeteciler yargıca sormuşlar; ‘Adam kıza elini sürmemiş, bu 7 yıl 7 gün çok değil mi?’ Yargıcın yanıtı; ‘Kızı korkutmanın cezası 7 gündür, 7 yıl ise; İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.’ demiş” şeklinde bir olay anlatılmıştı.
***
Şimdi tekrar soruyorum: Özgecan’ın gerçek katilleri kim? Kadına her türlü aşağılık muameleyi yapsalar da ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkmalarını sağlayan adalet sistemi mi? Mecliste milleti temsilen oturduklarını söyleyen ama her gün ölen kadınların çaresizliğini yok sayan bir tavırla kanunları değiştirmeye teşebbüs dahi etmeyen yöneticiler mi? Tüm bu
Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş “Her üç çocuktan ikisi okulda şiddete maruz kalıyor” diyor. Psikolog Gülşah Ergin ise şiddetin çocukta içe kapanma, ani değişimlerle kendini gösterdiğini söylüyor: “Ve çocuk kendini suçluyor”
Pazartesi günü okullar açılacak. Çocuğunuz ısrarla okula gitmek istemiyorsa dikkatli olun. Bu isteksizliğin altında okulda maruz kaldığı şiddet yatıyor olabilir. Uzmanlar okula gitmek istemeyen, başarısı düşen veya aniden içine kapanan çocukların akran zorbalığının mağduru olabileceği konusunda uyarıyor; şüphelenen ebeveynlerin çocuklarıyla konuşarak böyle bir durum varsa bunu acilen tespit etmesi ve çözüm üretmesi gerektiğini söylüyor. Zira durum uzun süre fark edilmediğinde, maruz kaldıkları şiddet çocuklarda kalıcı hasarlar bırakabiliyor.
“Aslında okuldaki şiddet aile içi şiddetin bir yansıması”
Gülşah Ergin(Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk Psikoloğu)
- Londra’da dört yıl çocuk güvenliği komitesinde Türk temsilci olarak çalıştım. Orasıyla burası arasındaki
en temel fark şiddetin burada bir terbiye yöntemi olarak görülmesi. Çocuğa vurmak ve bağırmak daha aile içinde normalleştirildiği için okulda şiddeti uygulayan da şiddete maruz kalan da