Liz Pelly imzalı “Mood Machine: The Rise of Spotify and the Costs of The Perfect Playlist” adlı kitap (Spotify’ın Yükselişi ve Kusursuz Çalma Listesinin Bedeli) şu ara müzik dünyasının gündemine bomba gibi düştü. Kitap stream dünyasının ipliğini pazara çıkarıyor en çok da Spotify’ın “discover mode” dediği, kişiye özel şarkı öneren algoritmasının ne kadar adaletsiz bir sistem olduğunu, sanatçıyı nasıl soyduğunu ve müziği kendi ihtiyaçları doğrultusunda nasıl değiştirip, şekillendirip manipüle ettiğini anlatıyor. Bu iddialar ciddi iddialar ancak kitap rakamlarla ve belgelerle gayet net gibi duruyor.
Spotify’ın 2020’de lanse ettiği “discovery mode” sanatçılara şunu söylüyor: “Şarkılarınızı dinleme alışkanlıklarına göre üretilecek kişisel öneri listelerine sokabiliriz, ama siz de bunun karşılığında yüzde 30 daha az telif ödemesi almayı kabul edin.”
Biraz daha açalım. Sanatçılar, yani label (şirket) tarafı algoritmik önceliğe sahip olacak şarkıları belirleyebilir. Biz
Besteci ve şarkıcı Sharon Van Etten, solo müzisyen olarak başladığı kariyerine kolektif grup çalışmasıyla devam etme kararı aldı
Sharon Van Etten yeni albümünü 2022’de birlikte çalışmaya başladığı grubuyla yayınlama kararı aldı. Kendine bir grup kurmaktan farklı bir yaklaşım söz konusu. Van Etten zaten aynı insanlarla çalışıyordu, bu albümde onların varlığını sanatsal açıdan tanımış oldu. Aynı ekip bu defa grup üyelerinin sanatsal katkılarıyla yola devam ediyor. The Attachment Theory üç müzisyenden oluşuyor: Debra Hoff, Teeny Lieberson, Jorge Balbi. Her üç isim de albümdeki şarkılarda Van Etten ile birlikte imza atıyor. Bu albüm bir kolektif çalışma.
Van Etten ilk albümlerinde daha minimalist bir müziği tercih eden, şarkı yazarlığını yalın şekilde ortaya koyan bir sanatçıydı. Zamanla elektrik bir sound’a sahip oldu. Giderek grup müziğini benimsedi ve sonunda The Velvet Underground & Nico misali Sharon Van Etten & The Attachment Theory noktasına geldi. Elbette grubunu Velvet Underground ile kendisini de Nico ile karşılaştırmıyorum, bu
2024 rakamlarıyla konuşursak, dünyanın en büyük müzik pazarı 11 milyar dolarlık büyüklüğe sahip ABD. Ardından 2.7 milyar dolarla Japonya geliyor. 1.9 milyar dolarla Birleşik Krallık üçüncü, 1.6 milyar dolarla Almanya dördüncü, 1.5 milyar dolarla Çin beşinci en büyük pazar. Listenin devamında sırayla Fransa, Güney Kore, Kanada, Brezilya ve Avustralya var. Bu listedeki ülkelerin nüfuslarını toplayın ikiyle çarpın bir Çin etmiyor. Dolayısıyla Çin’de müzik endüstrisinin ve müzik ekonomisinin genişleyeceği çok büyük bir alan var. Bu keşfedilmemiş, zenginliklerle dolu kıta, analojiyi mazur görürseniz, başta büyük şirketler, herkesin ağzını sulandırıyor.
Bu saydığım ülkeler içinde sadece Çin büyük bir kapalı kutu. Facebook, WhatsApp, Instagram, YouTube, X hükümet tarafından engellendiğinden Çin’de faaliyet gösteremiyorlar. 900 milyon kullanıcısı olan WeChat en yaygın sosyal medya. Bankacılık işlerinizden, günlük ödemelere, chat
13 yıldır The Weeknd adıyla müzik yapan Kanadalı müzisyen, besteci, şarkıcı ve prodüktör Abel Tesfaye bu isim altında müzik yapmaya son veriyor. Yeni ve son albüm “Hurry Up Tomorrow” bu karaktere bir veda mektubu olduğu kadar kişisel bir hesaplaşma niteliğinde
Dünyanın en çok dinlenen müzisyenlerinden biri de olsanız hayat size illa problemler dayatıyor. Ne derdi olacak Spotify’da bir milyardan fazla dinlenmiş bir sürü şarkısı olan birinin demeyin. Ya da konserleri turneleri yok satan, kariyerinin zirvesinde biri neden şikâyet edebilir ki diye sormayın oluyor işte. Ulaştığı yere, oturduğu koltuğa dört elle sarılmak yerine The Weeknd kendini tasfiye ediyor, tabiri caizse zirvede bırakıyor.
Kanadalı şarkıcı söz yazarı ve müzisyen Abel Tesfaye; 13 yıl ve altı albümün, milyarlarca dinlenme ve onlarca liste başı şarkının ardından The Weeknd adını verdiği sahne kişiliğini bitirme kararı aldığını daha önce söylemişti. Bu albümün sözlerinde de mesajlar net. Albümün tanıtım kampanyasında “The End is Near” yani ‘son yakın’
Geçen hafta İngiliz basınında çokça tartışılan bir gençlik araştırmasından bahsetmek istiyorum. Channel 4 tarafından yaptırılan “Gen Z: Trends, Truth and Trust” (Z Kuşağı: Trendler, Gerçek ve Güven) başlıklı araştırmaya göre Z kuşağı (13-27 yaş aralığı olarak belirtiliyor araştırmada) önceki kuşaklara oranla daha az televizyon izliyormuş. Bu kuşağa mensup olanlar zamanlarının büyük bölümünü sosyal medyada geçiriyorlarmış. Sürpriz değil.
Çılgınlık derecesinde TikTok ve Instagram’da yaşayan bir kuşak var karşımızda, bunu herkes biliyor. Bu durum Z kuşağının beğeni kalıplarını, müzik, ve popüler kültür açısından önceliklerini ve alışkanlıklarını şekillendiriyor. Z kuşağı, daha önce hiçbir kuşakta olmadığı kadar yoğun bir şekilde sosyal medya tarafından yontuluyor. Bu da tamam, biliyoruz diyeceksiniz. Pek çok yorumcuyu şoke eden veri de zaten bu değil, mevzu daha çok Z kuşağının siyasete dair görüşleri ve düşünceleri.
Araştırmaya göre İngiltere’de Z kuşağı içinde,
Rock ve heavy metal gitaristi Metin Türkcan, bambaşka bir müzik türündeki “Anatolian Resonance” adlı yeni bir projesini anlattı
Geçenlerde gündeme gelen ilginç bir projenin duyurusu memleketteki felaket haberleriyle birlikte maalesef doğal olarak ötelendi. Bu rock dinleyicisinin yakından tanıdığı gitarist Metin Türkcan’ın “Anatolian Resonance” adlı projesiydi. Kendisinden bu konuyla ilgili bilgi aldım. Şöyle diyor Metin Türkcan.
“Uzun yıllar rock ve heavy metal çalmama rağmen 10’lu yaşlarda ilk etkilendiğim müzik türü New Age’di. En sevdiğim üçlü de Jean Michel Jarre, Vangelis ve Tangerine Dream’di.
Projenin çıkışı pandemi sırasında oldu. Bu dönemde ukulele ile tanıştım. Beşiktaş’ta mahallede iki kız kardeş Pelin ve Azime Osmanoğlu ile ismini FlightMode koyduğumuz minik bir grup kurduk. Sevdiğim parçaları kendimce duymak, dinlemek istediğim şekilde yorumlamaya çalıştım.
Pandemiden sonra ilk konser zamanı aramıza değerli neyzen dostum Gökhan Özkök de katıldı. İlk
Geçen hafta Spotify tarafından yapılan bir açıklamada platformun 2024 yılında müzik endüstrisine 10 milyar dolar ödeme yaptığı belirtildi. Ne kadar güzel. Büyük bir tutar ödenmiş, sektöre katkı sağlamış. Peki bu ödeme Spotify’ya dair sorunları çözer mi? Bence çözmez. Çünkü Spotify’ın abonelik sistemi, gelir dağılımı modeli ve popüler olanı daha da popülerleştirmek için kurulmuş algoritması müzisyenler için adil olmaktan hâlâ uzak. Bir defa aboneliklerden elde edilen gelirin dağıtılmasında problem var.
Şöyle açıklamaya çalışayım. Ben bir plak aldığımda ödediğim para plağını aldığım sanatçıya gidiyor. Halbuki aynı sanatçıyı Spotify’da dinlediğimde Spotify’a ödediğim para en popüler sanatçılar arasında popülerlik oranında bölüştürülüyor. Ben eğer Spotify’ın 252 milyon ücretli abonesinden popüler müzikleri dinlemeyen biriysem, benim sevdiğim gruplar benim ödediğim paradan neredeyse hiç yararlanamıyor.
“Posthumous albüm” adı verilen, bir sanatçının ölümünden sonra yayınlanan albümlere dair ahlaki açı her zaman tartışılır. Geçenlerde Amerikalı rapçi MacMiller’ın ölümünün ardından yayınlanan ikinci albümü “Balloonerism” bu tartışmayı alevlendirdi. Ardından Tina Turner’ın yeni şarkısı “Hot For You” geldi. 1984 tarihli “Private Dancer” albümünde yer alması planlanan şarkı muhtemelen çok daha iyi şarkılar arasında kendine yer bulamamış, yıllarca bir köşede kalmış. Yeni keşfedilen Tina Turner şarkısı olarak müjdelenen şarkı 1984 tarihli albümün 40’ıncı yıl özel edisyonunda yer alacakmış. Yani 2023’te hayatını kaybeden Tina Turner üzerine çalışmalar yapılmış ve böyle bir proje üretilmiş. Şarkı güzel mi? Elbette Tina Turner’ın harika ses ve yorumuyla kayıtsız kalmak elde değil. Ancak en iyi şarkısı mı? Kayıp bir klasik mi? Değil. Turner standartlarında sıradan sayılacak bir şarkı. Onu değerli yapan ölümünden sonra yayınlanıyor olması. Ölen