Geçenlerde bahsettim, Kuzey İrlandalı rap grubu Kneecap, Coachella müzik festivalinde Filistin lehine mesajlar verdiği için basın ve sosyal medyada bir kitle tarafından linç edilmişti. Kneecap bu olaydan sonra geri adım atmadı. “Mesajınızdan dolayı mağdur olduk” diyenlere “Siz mağdur değilsiniz, ölen 20 bin çocuk mağdur oldu” yanıtını vermişti.
Hadise anlaşılan o ki yeni bir boyut kazandı. Geçmişe yönelik incelemelerin de sonucunda önceki gün Birleşik Krallık’ta grubun kurucu üyesi Mo Chara hakkında terör suçlamasıyla dava açıldı. Sebep bir konserlerinde Hizbullah bayrağı açmak. Kneecap’in yanıtı yine net: “Sahneye atılan bir bayrağı bahane ederek seyahat özgürlüğümüzü elimizden alıyor, bizim gibi düşünenlere bir ders vermek ve herkesi susturmak istiyorlar. Her şeyden öte dikkatleri bize çekerek süregelen soykırımı perdeliyorlar. Bu bir dikkat dağıtma karnavalı.”
Eskiden panayırda yankesiciler herkes cambaza bakarken çalışırmış. Yeteri kadar insan bakmadığındaysa
Geçen hafta İrlandalı rock grubu The Murder Capital’ın Almanya’daki iki konseri Filistin’e özgürlük talep eden mesajları nedeniyle iptal edildi. 1 Haziran’da İstanbul’da çalacak grubun solisti James McGovern anlattı
■Son albümünüzün adı “Blindness” (Körlük), neye referans?
Hepimizin yaşadığı sınırlı bakış açısını anlatıyor… Aşkta, hayatta kaçırdığımız her şeyi.
■Bir röportajda şöyle demişsiniz: “Kendini ‘tamamlanmış’ hissettiğin gün, ironik bir şekilde, ölmekte olduğun gündür.” Üçüncü albümünüz “Blindness” yayınlandı. Ne ölçüde ‘tamamlanmış’ hissediyorsunuz?
Yüzde 4
■Grup üyeleri farklı şehirlerdeyken kayıtlar sırasında kolektif bir çalışmayı nasıl sürdürebildiniz?
Her zaman yalnız ya da birlikte bir şeyler üzerinde çalışıyoruz, bu yüzden iş sürekli akıyor. En azından röportajlarda böyle söylüyoruz.
■
2025, Fransız Besteci Maurice Ravel’in 150’nci yaşının kutlandığı yıl. O hâlde dinleyin: 1914 yılı mart ayında Ravel, doğduğu yer olan Bask bölgesindeki Saint-Jean-De-Luz’a yaptığı ziyaretin tadını çıkarıyordu. Yazı burada geçirmeyi planlamıştı ve başlangıçta her şey çok keyifliydi. Uzun zamandır yazmayı planladığı piyano triosuna sonunda başlamıştı. Köklerine çok bağlı biri olarak duyduğu yerel Bask ezgilerinin etkisinde ilk bölümü besteledi. Ancak dünya çok karışıktı ve korkulan gerçekleşti. Temmuz ayında savaş (I. Dünya Savaşı) başladı. Ravel ilk bölümünü tamamlayabildiği eserini hızla bitirmeye koyuldu. Ağustosta Fransa savaşa girdi. Eylül geldiğinde dört bölümlük eser tamamlanmıştı. Stravinsky’ye yazdığı bir mektupta beş aylık işi beş haftada bitirdiğini anlatıyor 39 yaşındaki Ravel.
Bu eseri yazarken tepesinde karanlık bulutlar dolanıyordu. Savaşın önüne koyduğu belirsizlik bugün de dinlediğinizde özellikle ikinci bölümdeki yoğun karanlık duyguyu, üçüncü
Kanadalı indie rock ekibi Arcade Fire, yedinci albümleri “Pink Elephant” ile yeni bir yol arayışında. Solist Win Butler’a 2022’de yöneltilen taciz suçlamalarının vurduğu darbenin izleri hâlâ belirgin
2022’de Win Butler birden fazla kadın tarafından tacizle suçlandı. İddialarının geçmiş yıllara yayılmış olması münferit bir olay olmadığını düşündürüyordu. Arcade Fire anlattığı hikâyeler ve müziğinden yayılan enerji itibarıyla insanın en saf hâlini yansıtan, sevgiden bahseden, iyilik dolu, masumiyet sembolü bir gruptu. Grubun iki lideri Win Butler ve 2003’te âşık olup evlendiği Regine Cassagne (bugün Butler’ın kardeşi Will Butler’ın grupla yollarını ayırmasının ardından artık karı koca grubun bütün yükünü sırtlıyorlar) sahneden bu mesajı yayıyorlardı. Klasik rock gruplarının olaylı, skandallı hikâyelerinden çok uzak bir yerdeydi Arcade Fire. O yüzden bu iddialar hem hayranlarda hem grubun yakın çevresinde ve sanatçı dostları arasında büyük hayal kırıklığı yarattı.
O güne kadar rahat rahat denize giriyorduk. 1975 yılının eylül ayında “Jaws” vizyona girdi, deniz korkusu başladı. Biz gerçi, herkesten altı yıl sonra korkmaya başladık. O zamanlar yeni filmlerin Türkiye’ye gelmesi yıllar sürüyordu. Ama bir korktuk pir korktuk. Gazeteler Jaws (cavs diye okuduk biz) haberleriyle doldu: “Marmara’da cavs yakalandı, Karadeniz’de cavs yakalandı” başlıkları havalarda uçuştu. Bugün bile bir balıkçı ağına büyükçene bir köpekbalığı takılsa, yerel muhabir makinayı kapıp koşar, başlık yazan editörlerin elleri “cavs cavs” diye kaşınır.
Hangimiz tatilde kulaç atarken şu an altımda neler oluyor acaba hissiyle aklımızı kaçırmadık filmi izledikten sonra söyleyin bana? Çok güçlü bir yerden yakalıyordu hikaye insanları. Ancak denizden çıkan kocaman dişli çeneler hikâyenin görünen yanıydı. Arka planda Jaws başka mevzuları da eşeliyordu.
Hikaye 1964 yılına dayanıyor. Long Island’lı balıkçı Frank Mundus (filmdeki Kaptan Quint’in esin kaynağı) 2 ton
20 Haziran’da vizyona girecek “Gerçek Ötesi (Post Truth)” adlı tamamen yapay zekâ üretimi filmi, yönetmeni Alkan Avcıoğlu bu şekilde tanımlıyor
20 Haziran’da Başka Sinema çatısı altında bir ilk yaşanacak ve tamamen yapay zekâ üretimi ilk uzun metrajlı belgesel film vizyona girecek. Bu işin arkasında Alkan Avcıoğlu var. Avcıoğlu’nu sinema sektöründekiler yakından tanır ama sanatçı/yaratıcı tarafta değil, işin idari tarafından. Festival filmlerini Türkiye’ye getiren, dünyada festival festival dolaşıp iyi film arayan Avcıoğlu yıllar önce bu işi bıraktı ve açıkçası ortadan kayboldu. Bir aradan sonra yapay zekâ işleriyle adından söz ettirmeye başladı. Dünyada bu alanda öncü isimlerinden biri hâline geldi.
Eserleri Paris Photo, Art Basel Miami, Cogue Photo gibi sanat fuarlarına kabul edildi, Christie’s’in de aralarında bulunduğu dünyaca saygın galerilerde yer aldı. Şimdi uzun metrajlı ve tamamen, görüntü ve ses dahil tümüyle yapay zekâ üretimi bir film belgesel film
Bugün size Kuzey İrlandalı punk grubu Kneecap’ten bahsetmek istiyorum. Kneecap politik şarkı sözleriyle tanınan bir ekip. Suya sabuna dokunuyorlar. Toplumsal eleştirilerini yapıyor, gördükleri yerde adaletsizliğe karşı seslerini yükseltiyorlar. 2017’de Belfast’ta kurulan üç kişilik grup son dönem İngiltere’de müzik basının kadrajına girmeye başladı. 2024 tarihli “Fine Art” albümüyle dikkat çektiler ve festivallerde giderek daha fazla boy göstermeye başladılar. Çok genç ve alternatif bir dinleyicileri var. Çıkışları itibarıyla işçi sınıfından gelen, cumhuriyetçi (Kuzey İrlanda’nın da dahil olduğu Birleşik Krallık’ın adı üzerinde bir krallık olduğunu hatırlayalım) fikirlere sahip grup Filistin halkına verdiği destekle de biliniyor.
18 Nisan’da ABD’de, Kaliforniya eyaleti sınırları içindeki Indio kasabasında her yıl yapılan Coachella’da verdikleri ikinci konserde tepkileri üzerlerine çektiler. Konuya uzak olanlar için küçük bir açıklama yapayım, Coachella
Kafasını 1960’lara takmış Lyon çıkışlı ‘psychedelic’ rock ekibi Gloria, yeni albümünde Antik Yunan kültüründen etkileniyor.
‘Psychedelic’, 1960’ların gençlik kültürüne gönderme yapan bir tanım. O dönem belli çevrelerde popüler olan LSD etkisindeki üretimler ve estetik anlayış ifade edilmek isteniyor. Parlak renkler, göz alıcı şekiller ve bunların müzikal iz düşümü olarak psychedelic rock. O dönem, türün kurucu babalarından (erken dönem) Pink Floyd’un ve çağdaşı beş-altı grubun başını çektiği akım bugün artık LSD kültürünü değil, daha çok 1960’ların içinde biraz üçüncü dünya sosu da olan müzikal estetiğine referans olarak kullanılıyor. Bu bağlamda Tame Impala da, Goat da, Khruangbin de, Gaye Su Akyol da aynı çuvala giriyor mu? Biraz öyle.
Psychedelic müzikler 1960’lardan başlayarak bütün dünyaya yayılmış. Tayland’da karşımıza çıkıyor, Afrika’da var, Güney