Pandemiyle birlikte değişen alışkanlıklar ve insanların e-ticareti adeta “patlatması”, otomotiv üreticilerine yeni kulvar açtı. Üreticiler, e-ticaret firmalarıyla birlikte özel dağıtım araçları geliştirip üretmeye yöneldi
Tüm dünyayı etkisi altına alan ve yaklaşık iki yıllık bir zamanda insanlığın alışkanlıklarını, hayatını değiştiren Kovid-19 pandemisi, etkisini sürdürürken, pek çok sektörü de farklı yönlere götürdü. Nitekim, dünyanın pek çok ülkesinde e-ticaret kavramı alışkanlıklar arasına eklenirken, bu konuda çalışan firmaların sayısını ve “gereksinimlerini” artırdı, artırmaya da devam ediyor.
Yemek dahil neredeyse tüm ihtiyaçların e-ticaret siteleri üzerinden satın alınmaya başlaması, elbette otomotivi de yakından ilgilendiriyor. Nitekim söz konusu e-ticaret şirketleri, satın alınan ürünlerin depolarından ya da fabrikalarından tüketicilerin ayağına kadar ulaşabilmesi amacıyla farklı ve verimli ulaşım çözümleri arıyor. Kimisi, piyasadaki mevcut araçları satın alarak ya da
Dünya otomotiv tarihi, maalesef bir dolu başarılı modelin yanı sıra “onun yarısı kadar” da olsa “çuvallamış” modelle dolu. Üstelik bu başarısızlıkların mimarları arasında, bugün dünyanın en başarılı modellerine de imza atanlar da var, yok olup gidenler de!
İnsanlar, her zaman başarılı şeylere imza ataracak diye bir kural yok şu dünya üzerinde... Elbette başarılarıyla gurur duyan, servetine servet katanların yanında başarısızlığa uğrayıp da, bundan “pahalı” ders çıkaranlar da mevcut... Otomotiv tarihi de, bu tür onlarca hatta yüzlerce başarısızlıkla dolu. Bunların bir kısmı yanlış stratejiden kaynaklanırken bir kısmı da “hatalı kurgulanmış modeller”in bir sonucu. Hatta bu başarısızlıklara imza atanlar arasında, şimdilerde oldukça başarılı modelleri piyasaya sunup, çok da “başarılı hareketler” yapmıyor değil... Buna büyüklerimiz genelde “Olmadı vesselam, canın sağolsun!” der geçer. Tabii yanlışlıklar old uğunda da “Ne yaptın be abiii!” en popüler tepkidir ama bize özeldir, karıştırmayalım. Zira, örneğin
Otomobil ve hafif ticarilerin yanı sıra ağır ticari araç üretiminde de dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alan Türkiye, geçtiğimiz hafta “Made in Turkey” otobüs ve kamyonlarla gururlandı
Sadece otomobil ve hafif ticaride değil, ağır ticari araçlar ve otobüs üretimi konusunda da hem dünyanın hem de Avrupa’nın önde gelen üslerinden biri olan Türkiye, geçtiğimiz günlerde bu sınıfta gurur verici haberler aldı. Nitekim Türkiye’de üretilen otobüsler, Temsa’nın açtığı yolu izleyerek Amerikan pazarına ihraç edilmeye başlanırken, kimisi de tasarımları ve özellikleriyle “Avrupa birincisi” olarak bizi gururlandırdı. Tabii bu gururun, yakın zamanda otobüs ve ağır kamyon ihracatında artışları da gündeme getirmesi olası. İşte, o haberler:
Bu kez de Fransa’ya girdi
Ford Otosan’ın ağır ticari araç markası Ford Trucks, büyümesine Portekiz, İspanya, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Almanya’daki distribütör atamalarının ardından Fransa’yla devam ediyor. Avrupa
Her otomotiv markasının arkasında, sırf bu iş için kurulmuş şirketler vardır diye bir şey yok. Zira bugün bile modellerini ağzımız açık izlediğimiz markalar, aslen farklı işlerden gelen şirketlerce üretilmiş...
Otomotiv deyip geçmeyin... Tarihi bir hayli zengindir zira. Otomobilin icadından bu yana yüzlerce, hatta binlerce irili ufaklı markaya ev sahipliği yapmış bir tarihten söz ediyorum. Üstelik de, otomotiv dünyasından geçip giden ya da halen faaliyette olmayı başaran markaların tamamı, sadece ve sadece otomobil, ticari araç üreterek başlamamış bu maceraya... Deyim yerindeyse “anasının karnından otomotivci doğmamış” bir çoğu. En iyi tanıdıklarınız bile...
İşte bu hafta, tam da bu konunun üstüne parmak basmaya karar verdim! Artık “parmak basmak” diye bir şey kaldı mı bilemiyorum, lafın gelişi onu gerektirdi...
Üstte “En iyi tanıdıklarınız bile...” gibi bir şey yazıp da, sizde “biraz gizem” uyandırabildim mi bilemiyorum ama eminim yazacaklarımın bazılarını siz de ilk kez duyuyor olabilirsiniz. Hadiii amaaa, biraz heyecan, eller havaya
Japonya’nın önde gelen otomotiv üreticileri, bir yandan elektrikli araçlara geçiş sürecini devam ettirirken, diğer yandan da içten yanmalı motorlar için “daha çevreci yakıt alternatifleri” üzerinde çalışmak amacıyla bir “koalisyon” oluşturdu
Bir yandan pandemi nedeniyle artan bireysel ulaşım talepleri diğer yandan da iklim krizi ve buna bağlı kısıtlamalar, elektrikli araçlara geçiş konusundaki çabaları hızlandırırken, “bitti” denilen içten yanmalı motorlara yönelik çalışmaların aralıksız sürdüğünü belirtmekte fayda var. Nitekim Japonya’nın önde gelen otomotiv üreticileri, adeta bir “koalisyon” kurarak, elektrikli araçlara yönelik süreç devam ederken içten yanmalı motorlar için de alternatif çevreci yakıt olanaklarını araştıracaklarını duyurdu.
Toyota’nın başını çektiği, Subaru ile Mazda gibi üreticilerin de yer aldığı koalisyonun hedefi, “sıfır karbon emisyonu”na gidiş sırasında içten yanmalı motorları da
Şirketin başkanı, Traction Avant gibi devrim niteliğinde bir araç çıkartan markadan, bu kez de yine ses getirecek ucuz bir halk otomobili istiyordu. İstediği otomobili de basitçe “şemsiye altında dört tekerlek” diye tanımlıyordu... 2CV, işte bu fikirle ortaya çıktı, ama...
Dünyanın en ikononik otomobillerini bir araya toplasanız, onun tasarımını gördüğünüzde kesinlikle içinizde bir şeyler kıpırdamaya başlar. Zira şirindir, patlak gözleri (farları) sayesinde “evlat edinilecek otomobil” diye geçirirsiniz içinizden. Tıpkı VW Beetle ya da ilk çıkan MINI gibi... Ancak kendisi, “sadece sevimli olması, evin orta yerine getirilip sevilmesi” için yapılmamıştı.
Onun yapımındaki ana fikri, o dönemde Citroen’in başında bulunan Pierre Boulanger vermişti: “Şemsiye altında dört tekerlek.” Yani çiftçiler ve kentliler için oldukça pratik, hafif, rahat ama aynı zamanda köy yollarında “bagajındaki sepette bulunan bir tek yumurtayı bile kırmadan taşıyacak”, ekonomik, düşük bakım giderli
Çip üretiminde arz yetersizliği, çelik fiyatlarında artış, lojistik derken, otomotiv endüstrisi nur topu gibi yeni bir probleme daha kavuştu! Çin’in daha az magnezyum üretmesi, otomotivde ciddi problemler doğurabilir
Pandemi dönemi ve sonrasında ortaya çıkan problemler henüz daha giderilememişken, dünya otomotiv endüstrisi “nur topu gibi” yeni krizlerle sarsılıyor. Nitekim çip üretiminin yetersiz olması, başta çelik olmak üzere hammadde fiyatlarının artması, lojistik ve konteyner konusunda sıkıntılar çıkması derken, bu kez de otomotivde magnezyum sorunu baş gösterdi.
Deutsche Welle’nin (DW) haberine göre, alüminyum içerikli alaşımların üretimi için gerekli çok önemli bir malzeme olan ve otomotiv endüstrisinde de ciddi yere sahip magnezyumda, Çin kaynaklı bir sorun başlamış durumda. Hafif olmasına karşın alüminyumun dayanıklılığını artıran bir metal olan magnezyumun en büyük tedarikçisinin Çin olduğu belirtilen haberde, bu ülkenin, enerji sıkıntısı yaşadığını gerekçe
Otomotiv tarihine gömülen marka sayısı, özellikle 2008 krizi sonrası ciddi şekilde artış göstermişti. Ben de size, ilk etapta aklıma gelen ve “Keşke yaşasalardı” dediğim markalardan birkaçını hatırlatayım istedi...
Markalar ve üreticiler açısından otomotiv tarihi, adeta bir mezarlık şeklinde. Zira tarih, pek çok “ölü” markayla dolu. Özellikle otomobilin giderek popülerleştiği 1900’lu yılların başından itibaren “halkın gözdesi” ya da “en çok satan” olma hedefiyle yola çıkan, ancak nefesi yetmeyen üretici ve markaların sayısını ben bile bir çırpıda sayamam size. Bununla birlikte, 2007-2008 yılları arasında hızla elenen markalar bulunduğunu ve bazılarının arkasından “salya sümük” olanlar bulunduğunu harıtlatmakta fayda var.
Mesela kim unutabilir muhteşem “Firebird”ün üreticisi “Pontiac”ı ya da “ağırbaşlı” modelleriyle gönüllerde taht kuran ancak yok olmaktan kurtulamayan “Oldsmobile”, son dönemde Ford ile ortak modelleri nedeniyle gözden