Her otomotiv markasının arkasında, sırf bu iş için kurulmuş şirketler vardır diye bir şey yok. Zira bugün bile modellerini ağzımız açık izlediğimiz markalar, aslen farklı işlerden gelen şirketlerce üretilmiş...
Otomotiv deyip geçmeyin... Tarihi bir hayli zengindir zira. Otomobilin icadından bu yana yüzlerce, hatta binlerce irili ufaklı markaya ev sahipliği yapmış bir tarihten söz ediyorum. Üstelik de, otomotiv dünyasından geçip giden ya da halen faaliyette olmayı başaran markaların tamamı, sadece ve sadece otomobil, ticari araç üreterek başlamamış bu maceraya... Deyim yerindeyse “anasının karnından otomotivci doğmamış” bir çoğu. En iyi tanıdıklarınız bile...
İşte bu hafta, tam da bu konunun üstüne parmak basmaya karar verdim! Artık “parmak basmak” diye bir şey kaldı mı bilemiyorum, lafın gelişi onu gerektirdi...
Üstte “En iyi tanıdıklarınız bile...” gibi bir şey yazıp da, sizde “biraz gizem” uyandırabildim mi bilemiyorum ama eminim yazacaklarımın bazılarını siz de ilk kez duyuyor olabilirsiniz. Hadiii amaaa, biraz heyecan, eller havaya filannn...
Tuzluk, bisiklet vs...
Neyse, “fasulyenin faydalarına”, pardon asıl konumuza gelelim! Evet, bugün de faaliyetlerini sürdüren, otomobilleriyle yürekleri hoplatan markaların geçmişleri, ilginç başlangıçlarla dolu.
Örnekler mi? Birazdan açıklamalarını yapacağım ama önden ufak da olsa belirteyim istedim. Mesela otomotiv üreticilerini büyük bölümü birer makine üreticisi olarak başlamış aslında. Bugün dünyanın en büyük otomotiv üreticilerinden biri olan Toyota, ilk dönemlerde “Toyoda” olarak bilinirken, işe “tekstil makineleri” üretimiyle başlamış. Alman Opel ve şimdilerde iflas edip tarih olan İngiliz Morris ise ilk olarak “bisiklet üretimi”yle anılan şirketlerdi. Daha doğrusu kurucularının ilk işleri buydu. Bununla birlikte Morris’in, ileriki yıllarda “suni solunum cihazı” ürettiğini de şuraya bırakıvereyim, dursun...
Çok farklı işler
Bugün tarihe gömülmüş iki firma (ki biri hala efsanedir) “Durand” ve “Studebaker” ise, “atlı arabalar ve faytonlar” üretirken “atsız otomobillere” geçiş yapanlardandı. Almanya’da “Daimler”, İngiltere’de “Lanchester”, ABD’de ise “Oldsmobile”, başında, otomobil dışındaki kullanımlar için motor üretimiyle adını duyuran markalar iken, bugün Opel’in İngiltere’deki markası olan (Stellantis Grubu’nda) “Vauxhall” ise, deniz motorlarıyla ünlenmiş, dikiş makinesi bile üretmişti.
İngilizlerin ünlü (şimdi tarih) Wolseley markası koyun kırpma makinesi, ABD’li eski otomobil markası “Peerless” çamaşır makinesi, ABD’nin faal durumdaki ticari araç markası “White” ise macerasının başında “dikiş makineleri” üretimiyle var olmuştu. Yine tarih olan bir başka ABD’li şirket “Pierce”, otomobil işine girmeden kuş kafesi, buz kutusu, üç tekerlekli çocuk bisikleti üretmiş. Amerikan Buick ise otomobile geçmeden duş, musluk gibi malzemelerin yanı sıra ilk kez döküm küvet üreterek adını duyurmuş.
Aslen gemi yapıyorlardı
Japonya’nın en eski otomotiv üreticilerinden Mitsubishi de, işe başka şeylerle başlamıştı. Zira şu günlerde kalorifer pompalarından kağıt üretimine, kimyasallardan kamyon, otomobil ve füzelere kadar pek çok şey üreten Mitsubishi, yolculuğuna “gemi üretimiyle” çıkmıştı.
Bugün bile gemi tersaneleri bulunan Mitsubishi, Yataro Iwasaki tarafından gemiciliğin her dalında faaliyet gösteren bir şirket olarak ortaya çıkmıştı. Gemilere çelik üretiyor, onları onarıyor, yakıtları için kömür madeni işletiyordu.
Önce tekstil, ardından oto!
Bugün dünyanın en büyük otomotiv üreticisi unvanı için Volkswagen Grubu ile yarışan ve çoğu kez onu geride bırakmayı başaran Toyota, bu sektöre, “tekstil makineleri” üretiminin ardından girmişti. Aile adıyla “Toyoda Automatic Loom Works” şirketini kuran ve geliştirdiği otomatik dokuma tezgahını 1924’te üretmeye başlayan Sakichi Toyoda’nın aklında o dönem otomobil yoktu.
9 yıl sonra otomobil işine girmelerini sağlayan, oğlu Kiichiro Toyoda oldu. “Toyoda Model AA” ile başlayan maceranın ardından marka, “Toyota” olarak değiştirildi. Toyota’nın tekstil makineleri bölümü ise halen hayatına devam ediyor.
Traktörcülükten süper otolara...
Bunu herkesin bildiğine eminim. Zira ben bile kaç kez yazdım hatırlamıyorum. Ferruccio Lamborghini yani bugün süper spor otomobilleriyle tanıdığımız Lamborghini’nin kurucusu, işe traktör üreticisi olarak başlamıştı.
Hikaye odur ki, otomobil tutkunu olan Lamborghini, bir Ferrari satın alır ancak memnun kalmaz. Bunun üzerine Enzo Ferrari’ye otomobilin geliştirilecek yanları üzerine tavsiyelerde bulunur ancak ters yanıt alır. Zira Ferrari, kendisine “Otomobillerle uğraşmayı bırak, traktörlerine dön!” gibilerinden bir laf eder. Lamborghini de, bunun üzerine bir otomobil markası yaratır. Her ne kadar sonradan satmak zorunda kalsa da, traktörün yanı sıra süper spor otomobillerde Ferrari’ye toz yutturabileceğini kanıtlar.
Motosiklet sepetinden sonra...
Her ne kadar sahip değiştirmiş olsa da, bugün bile İngiliz asaletinin ve lüksünün simgelerinden biri olarak kabul edilen Jaguar, aslen 1922’de “motosiklet sepeti” imal eden “Swallow Sidecar Company” adıyla kurulmuştu.
Motosiklet meraklısı William Lyons ve William Walmsley tarafından kurulan şirket, sonraları otomobil karoserisi de yapmaya başladı. Böylece “Swallow Sidecars” “Swallow Coachbuilding”e, ardından da “SS Cars Limited” ve son olarak da Jaguar’a dönüştü.
Tuz ve karabiber değirmeni
Fransız üretici Peugeot’yu nasıl bilirdiniz? Ben söyleyeyim, çoğumuz onu, beğendiğimiz otomobil modelleriyle anarız. Ancak Peugeot ailesinin, bugün bile özellikle Fransa’da meşhur olan kahve, tuz ve karabiber değirmenleriyle (1810’da) işe başladığını söylesem, hayallerinizi yıkmış olmam sanırım.
Hatta, otomobil işine başlamaya iten nedenin, o dönemde “kadın elbiselerinin eteklerinde kullanılan çerçeveler” olduğunu da söylesem? Eteklerin havalı ve geniş durmasını sağlayan “iskeletlerde kullanılan” çemberler, ilerleyen yıllarda Peugeot’nun işi büyütmesine ve bisiklet imalatına geçmesine vesile olur. Sonra da gelsin otomobiller...