Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana sadece Gazze’ye değil, Lübnan’a da saldırıyordu ve bu saldırılarında en az 3 bin 823 kişi öldü ve 16 bin kişi yaralandı, sakat kaldı. Katil Netanyahu ve siyonist ordusu, ateşkes görüşmeleri sırasında bile 55 kişiyi öldürdü, 160 kişiyi yaraladı.

Netanyahu ile içeride ve dışarıdaki suç ortakları, 7 Ekim’den bu yana her iki ülkede, Filistin’de ve Lübnan’da 50 binden fazla insanı katletti; Gazze’de özellikle sivil halkı topyekun ortadan kaldırma niyetiyle işledikleri savaş suçları nedeniyle katliamın boyutunu soykırımına çıkarttı. Gazze’de saat başına ortalama iki annenin öldürüldüğü hesaplanıyor.

Haberin Devamı

Ama ne oldu biliyor musunuz? O günden bu yana, İsrail’in siyonist hükumeti ve onun başkanı, açıkladıkları siyasi ve askeri hedeflerden hiçbirini gerçekleştiremedi. Hamas’ı ve Hizbullah’ı ortadan kaldırmak için ABD Genelkurmay Başkanı’nın dahil olduğu strateji toplantıları yaptılar; ama dimdik olmasa da - her iki örgüt de ikişer liderlerini kurban verdi - Hamas ve Hizbullah ayakta. Üstelik Hizbullah hala İsrail’e günde ortalama 35 roket atıyor.

Netanyahu, Lübnan’da ateşkes anlaşmasını kabul ettiklerini açıklarken “Kestik-biçtik, kaynaklarını kuruttuk” diye esip gürlediyse de, ne Filistin’deki ne de Lübnan’da açıkladığı askeri hedeflerden hiçbirine ulaşamadı. Gazze’yi, 20 yıl önceki gibi işgale açmak ve böylece ortada Filistin Devleti adına, işgal altında olmayan bir karış bile toprak bırakmamak; Lübnan’ın güneyini daha önceki gibi iki kez işgal edip 2000 yılına kadar elinde tuttuğu gibi kendi ifadesiyle “Büyük İsrail” sınırlarına erişme hayali, hayal olarak bile kalmadı.

Netanyahu, “Yok edeceğim!” dediği, terörist diye nitelediği güçlerle, aracılı da olsa, pazarlık etti; onların taleplerini dinledi ve kabul etti. İsrail 7 Ekim’de bir ırk ayrımı (Apartheid) devletiydi; öyle kaldı. Pardon; öyle kalmadı, bütün dünyada üniversitelerde her gün kınanan bir ülke oldu. Başbakanı ve Savunma Bakanı, ABD dışında hiçbir ülkeye gidemez oldu. BM’den neredeyse ihraç edilecek “pariah state” (dışlanmış devlet) konumuna indirgendi.

Haberin Devamı

ABD’yi Irak’ı işgale sevk eden, ABD’deki İsrail lobisi, İsrail sermayesi, siyonist STK’lar ve bizzat Netanyahu olmuştu. O tarihteki başkan Bush, epey direnmiş; ancak Lobi’nin ve onun adeta başkanı konumundaki başkan yardımcısı Dick Cheney’nin baskısıyla ABD’yi Irak fiyaskosuna yol açacak işgalin emrini vermişti. Netanyahu’nun o zamandan beri jeopolitik hedefi, Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi parçalayarak, PKK ve uzantılarının yönetiminde bir Kürdistan kurmaktı. Bunun ilk adımı ise dışarıdan ABD ve İsrail’in İran’a saldırması, içeriden sözde demokrasi güçleri eliyle rejimin değiştirilmesi olacaktı.

Türkiye’de, Suriye’de ve Irak’ta son zamanlarda içinde bol bol “Kürdistan” ve “işgal” kelimeleri geçen konuşmalar ve sloganlara rastlanıyor olması elbette tesadüf değildi. ABD’de seçimi Kamala Harris kazanacak, ABD İsrail’in peşine takılarak, İranlı mollalara gereken dersi verecekti.

Trump, gerçi dünyanın en barışsever insanı değildir ve İsrail sevgisi Harris’ten çok daha ileri düzeydedir, ama NeoConların Orta Doğu haritasını yeniden çizme projesine onay vermeyecektir. En azından şimdilik ve bilhassa, İsrail’in hem Filistin hem Lübnan’daki yenilgisinden sonra. İsrail’in içinde siyasal birlik kalmadığı gibi, Netanyahu’nun rüşvet ve zimmetçilikten yargılanmasını, 7 Ekim zaafından dolayı hesap vermesini isteyenlerin oranı yarıyı geçti bile. İsrail halkı bir an önce Netanyahu Savaşları’nın bitmesini istiyor.

Haberin Devamı

ABD’nin arabuluculuk yaptığı iki aylık ateş-kes anlaşması ne İsrail’in savunma hakkından söz ediyor; ne de güvenlik bölgesinden. Ama Netanyahu ve Amerikalı NeoConlar, Teröristan hayalinden kolay vazgeçmezler. Kaldı ki Netanyahu’nun boynunu rüşvet-zimmet davasından kurtarması, savaşın devamına bağlıdır.

Ama onun niyeti ne olursa olsun Gazze’de ateş-kes yakındır; Netanyahu, oradan ardına bakmadan çıkıp gidecektir.