Geçen yazımda karaciğerin öneminden bahsettim. Bu derece önemli bir organın hastalıkları da vücudu önemli ölçüde etkiler. Bu hastalıkları sıraladığımızda;
Sarılık (Hepatit)
Karaciğerin en sık görülen hastalığı hepatittir. Hepatit, temel olarak karaciğer hücrelerinin hasarına sebep olan inflamatuar (yangılı) bir hastalıktır. Sıklıkla da virüsler sebep olur. A,B,C Hepatitleri olarak sıralanan bu tür hepatitler bulaşıcıdır. Toksik (zehirlenmeye bağlı) hepatitler ise, bazı ilaçlar, kimyasallar ve zehirli mantarlarla karşılaşma sonucu gelişir. Karaciğerin en önemli görevlerinden biri bazı ilaç ve kimyasalların kandan uzaklaştırılarak vücuttan atılmasının sağlanmaktır. Bu görevini yaparken, toksinlerin dönüşümü ile açığa çıkan yan ürünler karaciğerde belirgin bir hasara yol açar ve toksik hepatit olur. Karaciğerin yenilenme kapasitesi bu hasarla başa çıkamadığı zamanlarda geri dönüşü olmayan zararlar meydana gelebilir. Hepatitlerin bazı türleri nakil gerektiren karaciğer yetersizliğiyle sonuçlanabilir.
Siroz
Karaciğer ile ilgili çok duyduğumuz bir diğer hastalık da sirozdur. Karaciğer hücresi herhangi bir nedenle zehirlenir ya da ölürse, bu hücre bağışıklık sistemi tarafından antijen olarak
Karaciğerin antikor üretiminden kan şekerinin normal seviyede tutulmasına, vücut ısısını ayarlamaktan toksinleri zararsız hale getirmeye kadar pek çok önemli görevi var...
Karaciğer vücudumuzun en ağır organıdır. Bu ağırlık hem fiziki anlamda hem de görev anlamındadır. Zira üstlendiği görevler de hem ağır hem de önemlidir.
- Sindirim için önemli: Özellikle yağların sindiriminde çok önemli olan safra, karaciğerde sentezlenerek safra kanalları yoluyla ince bağırsağa gönderilir. Karaciğerden her gün yaklaşık dört su bardağı kadar safra salgılanır.
Besinlerin sindirimiyle kendisine gelen biyokimyasal molekülleri işlediği gibi, bu moleküllerden sentez ettiği protein, glikojen gibi maddeleri kana vermesiyle hormon salgılar gibi davranır.
- Kan şeker düzeyini ayarlamada önemli: Karaciğer şeker metabolizmasında önemli rol oynayarak kan şekerinin normal seviyede tutulmasını sağlamak üzere glikozu glikojene çevirip depolar ya da kana verir.
Lenf yapımında görev alır
- Pıhtılaşmayı ayarlamada önemli: Fibrinojen, protrombin ve albümin gibi pıhtılaşma için önemli proteinler de karaciğer tarafından üretilip kana verilir. Protrombin yapımında kullanılan K vitaminini depo eder. Yaşlı kırmızı kan
Epilepsi konusunda yeri geldiğinde ilaç tedavisinden bile daha etkili olduğu gösterilen ve farklı şekillerde uygulanan ketojenik diyet yakın doktor takibinde sürdürülmelidir.
Ketojenik diyet beslenmedeki karbonhidrat oranının çok düşük tutulduğu; az protein ve bol yağ oranına sahip bir beslenme şeklidir. Bu bakışa göre Karatay Diyeti’ni ve onun eşiti olan Dukan Diyeti’ni çok andırır. Onlardan göze çarpan farkı yağ oranının yüksek, protein oranının ise daha düşük olmasıdır.
Ketojenik diyette aldığınız kalorinin yüzde 65-70’ini yağlardan, yüzde 5-10’unu karbonhidratlardan, yüzde 25-35’ini de proteinlerden karşılarsınız. Günlük alınan karbonhidrat miktarı 50 gramın altındadır.
Özellikle tedaviye dirençli epilepsi vakalarında tedavi amaçlı kullanılmak üzere ilk kez Mayo Clinic’ten Dr. Russell Wilder tarafından tanımlanan bu diyet 1921 yılında tıp literatürüne girmişti.
Ketozis nedir?
Epilepsi, beyinde anormal elektriksel aktivite nedeniyle tekrarlayan nöbetlerle seyreden bir hastalıktır.
İnsan beyni normalde enerji kaynağı olarak glukozu kullanır. Karbonhidrat tüketiminin azalması sonucu vücut glukozdan karşılayamadığı enerjiyi, yağları yakarak karşılayacaktır. Yağlar yakılırken keton
İlk kez 13 Ağustos 1992’de İngiltere’de Solaklar Kulübü’nün ilan ettiği Uluslararası Solaklar Günü (International Left-Handers Day) tüm dünyada kutlanıyor. Bugünü kutlamanın amacı solaklar arasındaki dayanışmayı artırmak, yaşamlarını kolaylaştırmak adına adımlar atmaya yönlendirmek ve bu konudaki farkındalığı artırmak.
Tüm dünya nüfusunun sadece yüzde 10-15’i sol elini kullanıyor. Bu nedenle aletlerin, cihazların çoğu sağ elini kullananlara göre düzenlenmiş. Hatta örneğin görgü kurallarında çatalı sol elle tutmak ayıp olarak görülüyor. Eski zamanlarda ve bu durumun bilimsel açıklamasının bilinmediği dönemlerde okuma yazma öğrenen çocuk, kalemi sol elinde tutuyorsa sağ eline alması için zorlanırmış.
Tarihteki önemli kişiliklere bakarak solaklığın Tanrı tarafından sunulmuş bir “süper güç” olduğundan bahsedenler de var. Einstein, Beethoven, Mozart, Leonardo Da Vinci, Bill Gates, Steve Jobs, Oprah Winfrey, Pele, Maradona, Messi, Barack Obama, Bill Clinton, George W. Bush, Gerald Ford ve Harry Truman’ı bu kişiler arasında sayabiliriz.
Solaklık genetiktir
Ben de bir solak olarak çoğunlukla reçete yazdığımda “Doktor hanım, biliyor musunuz solaklar da çok zeki olurmuş” iltifatını
Sağlık açısından da riskli olan ve birçok sağlık problemiyle birlikte görülebilen karın bölgesi yağlanmasından kurtulmak elbette öncelikle sebeplerini önlemekten geçer. Metabolik sendrom dediğimiz bel çevresinde genişleme (erkeklerde 94, kadınlarda 80 santimin üzeri), yüksek tansiyon, kan yağlarında bozukluk ve şeker metabolizmasının bozulmasıyla seyreden tablo başta şeker hastalığı ve kalp damar hastalığı olmak üzere birçok hastalığa yol hazırlar.
Kaslarınızı çalıştırın
Hem estetik açıdan hoş görünmeyen hem de sağlık açısından son derece zararlı olan bu durumdan kurtulmak için yapmanız gerekenler:
İnsülin direncini kırın. Yediklerimiz ve içtiklerimizle ortaya çıkan bu direnç yine aynı yolla kısa sürede düzelebilir. Bu döngüden kurtulmanın ana yolu aldığımız gıdadaki glisemik indekse yani içerdiği şeker oranına dikkat etmektir. Glisemik indeksi düşük gıda ile beslenir, fiziksel aktivitemizi artırırsak insülin direncini kırar, hem ileride diyabet hastası olma ihtimalimizi düşürürüz hem de yağların karın bölgesinde birikmesini engelleriz. Basit bir ipucu olarak bol sebze, salata, metabolizmayı hızlandıran ve sindirime yardımcı olan tüm baharat, et (tercihen balık), yoğurt, kefir,
Kilo problemi olan olmayan birçok kişi için karındaki yağlar hayatının bir döneminde dikkatini çekmiştir. Yaş ilerledikçe bu ihtimal daha da artarak devam eder. Çoğu zaman bol kıyafetler altına gizlenmeye çalışılan vücudun bu bölgesi yaz mevsimi nedeniyle denize, havuza girerken haliyle göze daha çok batacaktır.
Karındaki bu yağları nasıl eritiriz diye düşünmeden önce nedenlerine bir bakalım.
İnsülin direnci: Vücut yeterli insülin ürettiği halde bunu doğru şekilde kullanamaz, zira üretilen insüline karşı bir direnç gelişmiştir. Kas, yağ ve karaciğer hücreleri insüline uygun cevabı veremediğinden ve glukoz (şeker) hücre içine alınamadığından daha fazla insüline ihtiyaç duyulur. Zamanla, pankreastaki beta hücreleri artan insülin ihtiyacını karşılayamaz. Yeterli insülin olmadığında da kan şekeri yükselir, diyabet hastalığı ortaya çıkar.
İnsülin direnci vücutta yağların özellikle karın çevresinde birikmesinin başlıca sebebidir. Bunun yanı sıra araştırmalar, sadece enerji deposu olarak görülen karın bölgesindeki yağın, insülin direnci, yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve kalp-damar hastalıkları gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilecek hormonlar ürettiğini göstermiştir. Yani
Eğer iyi uyuyamamaktan şikayetçiyseniz, sizin için birkaç önerim olacak. İlki, uykunuz gelmeden kendinizi uyumaya zorlamayın...
Geçen haftaki yazımda uykusuzluğun sebeplerinden ve nelere neden olabileceğinden bahsettim. Bu hafta da rahat bir uyku için önerilerim olacak. Aslında bahsedeceğim ipuçlarını uykusuzluğun sebeplerine bakarak da çıkartabiliriz.
- Uykunuz gelmeden kendinizi uyumaya zorlamayın; hem işe yaramaz hem de sizi uyuduğunuz mekandan soğutur.
- Eğer hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız gece uyumanız da zorlaşır. Yorgunluk en kolay uyku getiren sebeplerdendir. Bu nedenle özellikle açık havada yapılan sporlar, yürüyüşler kolayca uyumanızı sağlar.
- Uyku saatinizi belirleyin ve her gün buna uymaya çalışın. Vücudunuzu bu ritme alıştırırsanız her gün aynı saatte uykunuz gelir.
Çiğ meyveler uyku kaçırır
- Uyuduğunuz ortam da önemlidir. Yatak ve yastığın rahat olması, odanın karanlık, sessiz ve ısısının 20-22 derece aralığında olması önerilir.
- Akşam yemeğini 20.00’den önce iyi pişmiş hafif ve sindirimi kolay yiyeceklerle tamamlayın. Et ve çiğ besinlerden uzak durmak, akşam yemeğinden sonra meyve yerine sindirimi kolaylaştıracak rezene ya da papatya çayı gibi bitki çaylarına yönelmek
Uyku fizyolojik bir ihtiyaçtır. Nasıl ki susuyor, acıkıyor, yoruluyorsak kişiden kişiye göre değişen sürede her gün uykuya da ihtiyaç duyarız. Uykumuz gelince bunu anlarız ve yerine getiremezsek de değişik problemlerle karşılaşırız.
Londra’da, Surrey Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada uykusuzluğun genetiği değiştirdiği kanıtlanmış. Prof. Dr. Derk-Jan Dijk’in başkanlığında yürütülen bu araştırmada bir grup katılımcı bir hafta boyunca uykusuz bırakılmış, diğer gruptakiler ise bir hafta boyunca günde 8.5 saat uyumuş. Ardından deneklerin kanlarından gen örnekleri alındığında, uykusuz kalanların 711 geninde önemli değişikliklerin ve bozulmaların meydana geldiği saptanmış.
Hücreleri yeniliyor
Uykusuzluğun genetikle ilişkisini incelerken araştırmacılar biyolojik saatin düzenlenmesinden sorumlu olan CRY1 adlı genin, melatonin hormonunun salgılanmasında sorun yaşayan kişilerde mutasyona uğradığını tespit etmişler. Mutasyon sebebiyle, melatonin salgılanmasını engelleyen proteinler daha fazla üretiliyor ve bu da kişinin uykusunun gelmesini engelliyor. Yani uykusuzluk genleri bozabildiği gibi kendisi de aynı zamanda genetik bir bozukluğa bağlı olabilir.
Uykusuzluğun ardından düşünme ve