25-31 Mart Kalp Haftası sebebiyle biraz kalp sağlığından bahsedelim. Bizim için bu kadar kıymetli organımıza nasıl davranıyoruz.
Sürekli çalışan ve durduğu zaman hayat da duran kalbimiz cüssesine göre büyük iş başarır. Esas görevi kanı pompalamaktır. Duygu durumumuzdan çok etkilenir, biz üzülünce, korkunca, heyecanlanınca hızlı çarpmaya başlar. Zaman zaman sorunlar yaşar ve bu sorunları farklı şekilde dile getirmeye çalışır. Dilinden anlamak aslında çok kolaydır. Bir yandan sıkça şarkılara konu olur, kalbimize söz geçiremediğimizden bahsederiz, dert yanarız. Bir yandan da en çok kıymet verdiğimiz kişiyi içinde saklarız, olmasını çok istediğimiz bir şeyi tüm kalbimizle dileriz.
Hiç kimse bilerek ve isteyerek kendine zarar vermez. O halde neden bu kadar çok kişi zararlarından bu kadar çok bahsedildiği halde bu kadar fazla sigara içiyor? Hem kendini hem de yakın çevresini, bu zehirli dumanı teneffüs ettirerek zehirliyor.
Sigaradan vazgeçin
Az içiyorum diyorsanız her an artırma riskiniz var demektir.
Hareketinizi artırın
Kalp sağlığı için en çok tavsiye edilen spor yürüyüştür, özellikle açık havada yapılabiliyorsa daha iyi olur.
Kilonuza dikkat edin
Geçen hafta tuz kullanımından bahsetmiştim. Bu hafta da çeşitlerinden biraz bahsedelim. Deniz tuzu, Himalaya tuzu, kaya tuzunu nasıl bilirsiniz?
KAYA TUZU
Dünyanın farklı bölgelerinden çıkarılan kaya tuzu doğal ve organik beslenmeye olan ilginin artmasıyla beraber popüler hale gelmiştir. Avusturya’da yapılan bir çalışmada, dünyanın birçok yerinden toplanan kaya tuzlarında sadece sodyum ve klorürün biyolojik yararlılığının yeterli düzeyde olduğu, demirin “demir oksit”, kalsiyumun “kireç taşı” formunda bulunduğu gösterilmiştir. Farklı bölgelerden çıkarılan kaya tuzlarının homojen olmaması, birkaç numuneden “toryum” gibi ağır metallerin çıkması, bu tuzların kullanımının sağlıklı olduğu konusunda şüphe uyandırmaktadır. Türkiye Kardiyoloji Derneği (TKD) Bilim Kurulu kaya tuzunda sodyum klorür miktarının yüzde 97.35 gibi yüksek bir oranda bulunduğunu söylemektedir. Bu durumda sofra tuzundan daha sağlıklı olduğunu iddia etmek yanlıştır. Hatta içinde zararlı başka elementler ve kansere yol açabilecek radyoaktif bazı maddelerin bulunduğu, örneğin atom bombası yapımında kullanılan plütonyum, radyasyon içeren talyum ve radyum ile ağır metal olan kurşunun az miktarda bulunduğu ifade
Türkiye tuz tüketiminde Japonya’dan sonra ikinci sırada. 11-17 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası’nda tuzu sağlık açısından değerlendirelim.
Tuzun sağlık için önemine dikkat çekmek için, 11-17 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası olarak kabul edilmiştir. Tuz kimyasal bir etkileşim sonucu ortaya çıkar ve bu etkileşime giren maddelerin çeşidine göre adlandırılır. Örneğin, nitrat ve karbonat da bir tuz çeşididir. Burada bahsedeceğimiz yemek tuzu olarak bildiğimiz sodyum klorür olacak. Lezzet verici özelliği nedeniyle besin hazırlama ve pişirmede kullanılan tuz, besinlerin dayanıklılığının artırılması ve saklanmasında da kullanılır.
Zeytin, peynir, sucuk, pastırma gibi besinlerin hazırlanmasında, turşu ve konserve yapımında, besinlerin salamura edilmesinde kullanılarak hem lezzet hem de dayanıklılık sağlar. Çünkü tuz antiseptik olması ve nem çekici özelliğinden dolayı besinlerde bozulmaya neden olan bakterilerin üremesine engel olur. Vücuttaki sıvı dengesinin sürdürülebilmesi için tuzun içinde bulunan sodyum minerali gereklidir. Yiyeceklerle aldığımız bu mineral vücut sıvılarının dengesini ve bu sıvıların basıncını düzenler. Hücrelerimizin içinde ve dışında yer alan suyun dengeli dağılımında rol
Özellikle 21. yüzyılda ortaya çıkan bu çığır açıcı yaklaşım klasik tıbba çok farklı bir bakış açısı getirmiştir. Doktor olarak zihnime yerleşmiş, “Hastalık yok, hasta vardır” sözü her hasta için kişiye özel yaklaşımla teşhis ve tedaviye başlama gerekliliğini bana hatırlatır. Fonksiyonel Tıp’ın ne olduğunu araştırırken en çok ilgimi çeken tarafı da aynı yaklaşıma sahip olmasıydı.
Her zaman check up’ın öneminden bahsederiz. Sağlıklı kimselerin hasta olmamak için en az senede bir kez kontrol amacıyla doktora gitmesi gerekir. Normalde belirti vermeyen birçok hastalık yapılan tahliller neticesinde ortaya çıkabilir. Bu kontrolle hastalık tespitinin yanı sıra check up’taki doktor hasta görüşmesi esnasında, başvuran kişinin kişilik özellikleri, içinde bulunduğu psikolojik durum, taşıdığı bazı genetik özellikler, aile hikayesi, daha önce geçirdiği hastalıklar, yaşam tarzı, beslenme özellikleri kişiye özel yaklaşımı tamamlar. Bence bu bilgiler eğer hastalık tespit edilmişse tedavinin çok önemli bir kısmını kapsar. Eğer hiçbir hastalık yok ancak sağlıklı yaşamak adına bir takip yapılacaksa nasıl bir yol izleneceğini bize göstermek için çok değerlidir.
Fonksiyonel tıp uzmanlarından Mark
Şekerden de aynı sigara ve alkol gibi uzak durmak gerekiyor. Şeker hastalığından obeziteye, kalp damar hastalıklarından erken yaşlanmaya kadar birçok zararı sayılabilecek şeker tüketiminin vücudumuzaetkileri nelerdir?
Obezite
Kalorisinin yüksek olması sebebiyle şekerin şişmanlığa yol açtığı bilinen bir gerçektir. Şekerde hiçbir vitamin yoktur. Mineral içermez. Protein, yağ gibi besin değeri de yoktur. Dolayısıyla boş kalori yükü olarak şekerin tüketimi bize sadece fazla kilo olarak geri döner. Göbek ve bel çevresinde oluşan yağlanma şeker tüketimi sonucu olur. Aşırı şeker tüketimi obeziteye yol açan leptin direncinin oluşmasını tetikler. Leptin, yağ hücrelerinde üretilen ve beynimize doyduğumuzu söyleyen hormondur. Vücuda fazlaca alınan şeker yağ olarak depolanır. Yağ hücrelerinden gittikçe artan leptin salınımı olur. Leptin direnci ile beraber sonuçta beyin bu hormonu dinlemez. Böylece doyduğumuzu anlayamayız ve yemeye devam ederiz.
Karaciğere toksik etki
Şekerli gıdalarla alınan früktoz ve glikoz tıpkı alkol gibi karaciğerde toksik etki yaratır. Özellikle früktoz karaciğerde yağ depolanmasını tetikler. Yüksek fruktozlu diyet, zamanla non alkolik hepatosteatoz dediğimiz alkole
Günlük hayatımızı doğrudan etkileyen baş dönmesi, basit ve geçici olabildiği gibi ciddi bir takım hastalıkların da belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Kalbe bağlı sebeplerle oluşan baş dönmeleri kalp damar sistemindeki işleyişte oluşan değişikliklerle ortaya çıkar.
Baş dönmesi şikayeti hepimizin başından geçmiştir. Günlük hayatımızı doğrudan etkileyen bu rahatsızlık basit ve geçici olabildiği gibi ciddi bir takım hastalıkların da belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Kalbe bağlı sebeplerle oluşan baş dönmeleri kalp damar sistemindeki işleyişte oluşan değişikliklerle ortaya çıkar. Kalp pompa vazifesi görerek düzenli ve sürekli şekilde tüm vücuda kanı pompalar bunu da kendisine bağlı olan damarlar aracılığıyla yapar. Kalbin pompa görevini tam olarak yapamadığı kalp yetersizliğinde iç kulaktaki denge organına ve beyine yeterince kan gitmez ve baş dönmesi ortaya çıkar.
Bayılmaya yol açabilir
Ayrıca tansiyondaki dengesizlik ve kalp ritminde bozulma da baş dönmesine sebep olabilir. Kalp ritminin çok hızlı olması kalbin etkili kasılmasını ve beyine yeteri kadar kan göndermesini zorlaştırdığı için baş dönmesi hatta bayılmaya yol açabilir. Aynı şekilde nabzın aşırı yavaşlaması, kalpte
Özellikle kış aylarında sık karşılaştığımız grip kolayca iyileşebildiği gibi hayatı tehdit edecek kadar tehlikeli sonuçlara da sebep olabilir. Bu hafta gribe karşı dikkatli olması gereken gruplara, hastalığın komplikasyonları ve tedavisine bir göz atalım...
Her yıl özellikle kış aylarında sık karşılaştığımız, çoğu zaman da basit bir soğuk algınlığı gibi görerek önemsemediğimiz grip kimi zaman antiviral ilaçlar, istirahat, parasetamol ve bağışıklığın kuvvetlenmesi ile kolayca iyileşebildiği gibi hayatı tehdit edecek kadar tehlikeli sonuçlara da sebep olabilir. Hastalığa influenza virüsü sebep olur. Bu virüsün A, B ve C olmak üzere üç tipi vardır. İnsanlarda grip hastalığına en sık neden olan influenza A virüsüdür. İnfluenza B ve C virüsü sadece insanlarda hastalık yaparken, influenza A virüsünün konak yelpazesi çok daha geniştir. İnsanların dışında örneğin kuşlarda, domuzlarda da hastalık yapar ve insanlara da bulaşır. Bu yüzden kuş gribi, domuz gribi gibi isimlerle anılmıştır. Influenza A virüsü, taşıdığı Hemaglutinin ve Neuroaminidase yüzey antijenlerinin farklı kombinasyonlarında farklı alt tiplere ayrılır. Bu nedenle H ve N harflerini içeren farklı isimlerle anılır. Influenza B
Kış mevsiminde en sık rastlanılan hastalıkların başında nezle ve grip gelir. Bu iki hastalık sebebi ve belirtileri çok benzer olsa da aynı değildir.
Hapşırma, burun akıntısı veya burun tıkanıklığı, gözlerin kızarması, sulanması ve yanması, bazen yüz ve alın bölgesinde dolgunluk hissi, baş ağrısı, boğaz ağrısı ve boğazda gıcık hissi, öksürük, koku ve tat duyularında azalma nezlenin belirtileridir. Yaklaşık bir hafta sürer. Genellikle ateş olmaz ve hastalık ayakta geçirilebilir. Hastanın genel durumunu ve yaşantısını çok etkilemeyen işinden alıkoymayan belirtiler çoğu zaman ilaç kullanımı dahi gerektirmez. Sadece birkaç gün mendil ile dolaşmak gerekebilir. Grip nezleye göre daha ağır geçer. Belirtilere ateş mutlaka eklenir. Ayakta atlatmak zordur. Eklem ağrıları, halsizlik, iştah bozukluğu olur. Yatak istirahati gerekir. Belirtiler için sıklıkla ilaç tedavisine gerek duyulur.
Nasıl bulaşır?
Nezle ve gribin sebebi, çeşitleri farklı virüs infeksiyonlarıdır. Virüs genellikle damlacıklarla hapşırma, öksürük ve konuşma sonrasında etrafa yayılır ve havada asılı kalır. Özellikle 30 cm ile 2 metrelik bir alanda daha bulaşıcıdır. Bu nedenle özellikle kış mevsiminde daha sık görülen hastalıklar