Longevity’nin kelime anlamı yaşam süresinin uzatılmasıdır. Ancak, Longevity, sadece yaşam süresinin uzaması değil, aynı zamanda yaşam kalitesinin korunması anlamına da gelir. Gelin bu uzun yaşam serüveni nasıl oluyor, başrollerde kimler var ve rollerini nasıl oynuyorlar bir göz atalım. Aslında bunu uzun soluklu bir dizi film gibi düşünün. Birkaç bölüm daha sürecek bu yazı dizisini, çekirdek, çay ne seviyorsanız alın ve koltuklarınıza şöyle bir yaslanarak takibe başlayın.
Uzun yaşam hepimizin dileği. Hatta birbirimize iyi dileklerimizi sunarken yaş günlerimizi kutlarken hep uzun bir ömür diliyoruz. Uzun yaşamak güzel ama sağlıklı ve uzun yaşamak daha da güzel. Hatta buna genç kalmayı ve gençleşmeyi de eklersek çok daha güzel olur, değil mi?
Uzun yaşadıkça yaş ilerledikçe yaşlanmanın etkisiyle bazı hastalıkları daha sık görmeye başlarız. Bunların başında kalp damar hastalıkları gelir sonra da beyin damar hastalıkları, dejeneratif eklem hastalıkları, diyabet, Parkinson, Alzheimer, kanser gibi hastalıkları sıralayabiliriz.
Yaşam
Krom, vücut için gerekli olan eser elementlerden biridir. Genellikle metabolik süreçlerde yer alır ve insülinin etkisini artırarak kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur.
Vücut için faydaları
Kromun başlıca faydaları şunlardır:
1- Kan şekeri kontrolü: Krom, insülinin etkisini artırarak hücrelerin glikozu daha verimli kullanmasını sağlar. Bu, kan şekeri seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olabilir.
2- Kolesterol seviyelerini düzenleme: Krom, iyi (HDL) ve kötü (LDL) kolesterol seviyelerini düzenlemeye yardımcı olabilir.
3- Kilo kontrolü: Kromun iştahı azaltabileceği ve yağ metabolizmasını destekleyebileceği düşünülmektedir.
4- Enerji metabolizması: Krom, karbonhidrat, yağ ve proteinlerin enerjiye dönüştürülmesinde görev alır.
Tansiyon ilacı kullanırken bu ilacı almak için ideal bir zaman var mı? Bunları akşam yatmadan önce mi yoksa sabah uyandığınızda mı almak daha iyidir? Alınma zamanının ilaçların etkinliği ve kardiyovasküler risk üzerinde etkisi var mı? Bu sorulara cevap vermek için bilim insanları da birtakım araştırmalar yapmışlar. Ben de size birkaç hafta önce Londra’da Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin (ESC 2024) yıllık kongresinde sunulan bir meta-analizden (birkaç çalışmanın sonuçlarını birleştiren istatistiksel yaklaşım) bahsedeceğim. Tartışmalı sonuçlara sahip daha önceki çalışmalar, antihipertansif ilaçları sabah almaktansa akşam almanın daha iyi olacağını öne sürerken, BedMed ve BedMed-Frail adı verilen iki yeni çalışma, bu antihipertansif ilaçları sabah veya akşam almak arasında bir fark olmadığını gösterdi. BedMed çalışması, Mart 2017 ile Aralık 2023 tarihleri arasında Kanada’da takip edilen 3 bin 357 hipertansif hasta üzerinde gerçekleştirildi. Bu çalışmanın geriatrik karşılığı olan BedMed-Frail çalışması, Mayıs 2020
Hepimiz mutlaka hayatımızda en az bir kez kan sayımına baktırmışızdır. Kan sayımında anemi yani kansızlık tespiti için ilk önce bakılan değer eritrosit yani kırmızı kan hücrelerinin sayısıdır. Kimi zaman da bu sayı normalin üzerinde olur.
Normal kırmızı kan hücresi sayısı nedir?
Normal kırmızı kan hücresi sayısı cinsiyete ve yaşa bağlı olarak değişir.
Kadınlarda
Kadınlarda kırmızı kan hücrelerinin sayısı 4 ila 5.4 milyon/mm3 arasında olmalı. Hamile kadınlarda özellikle ikinci trimesterden itibaren bu değerler düşer.
Erkeklerde
Erkeklerde kırmızı kan hücresi sayımı 4.5 ile 6 milyon/mm3 arasında olmalı.
Çocuklarda
Maymun çiçeği virüsü ilk kez 1958 yılında Danimarka’da çiçek hastalığı araştırması için kullanılan laboratuvar maymunlarında tespit edilmiş yani aslında zavallı maymunlar denek olarak kullanıldıkları için virüsün de kaynağı olmuş. Virüsün doğal kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte, Afrika’da yaşayan kemirgenler ve diğer küçük memeliler olduğu düşünülüyor. Maymun çiçeği virüsünün insanlarda ilk kez 1970 yılında eski adıyla Zaire bugünkü adıyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görülmüş. Daha çok Orta ve Batı Afrika’da, ormanlık bölgelerde yaşayan insanlarda görülmekte. Türkiye’de 2022 yılında bazı vakalar rapor edilmiş.
Belirtileri:
Maymun çiçeği hastalığının belirtileri genellikle enfeksiyondan 5 ila 21 gün sonra ortaya çıkar. Başlıca belirtiler; Ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, sırt ağrısı, lenf bezlerinde şişlik, yorgunluk ve tipik döküntülerdir. Hastalığın en belirgin belirtisi olan döküntü, genellikle
Son zamanlarda moda olmuş bir beslenme tipi olan aralıklı oruç ile beslenenleri ilgilendiren önemli bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Bu sene Amerikan Kalp Derneği Epidemiyoloji ve Önleme programı çerçevesinde yaşam Tarzı ve Kardiyo-metabolik konularla ilgili bilimsel toplantıda sunulan bu çalışma oldukça kalabalık bir grubun uzun süre takibi ile yapılmış.
Bildiğiniz gibi aralıklı oruç bir tür zaman kısıtlı beslenme türü olup her gün yemek yeme saatlerini belirli bir süreyle sınırlamayı içerir. Bu sınırlamada en popüler olanı sekiz saatlik zaman kısıtlamalı beslenme ile olan 16:8 yöntemidir. Bu yöntem; kahvaltı öğünü atlanarak 12.00-20.00 saatleri arasında sekiz saatlik beslenme periyodu ve 20.00-12.00 arasında 16 saatlik açlık periyodunu kapsar.
Bu çalışmaya ABD’de yaşayan ve yaş ortalaması 49 olan yaklaşık 20 bin yetişkin katılmış ve ortalama 8 yıl ile maksimum 17 yıl boyunca takip edilmiş. Sonuçta aralıklı oruç türü olan sekiz saatlik zaman kısıtlamalı beslenme programını uygulayanlarda, kardiyovasküler
Yaşadığımız ortamın sağlıklı olması bizim de sağlığımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Beden ve ruh sağlığını nasıl bir bütün şeklinde ele alıyorsak, bu konuya holistik yani bütüncül bir şekilde yaklaşıyorsak bu tanımlamaya çevremizi de dahil etmemiz gerekir. Çevremiz derken de yaşadığımız toplum, iş çevresi, aile, arkadaşlar dahil olmak üzere soluduğumuz hava, etrafımızdaki bitki örtüsü ya da beton topluluğu, çiçek, böcek hepsini kapsayan bir kavram söz konusudur. Hava kirliliği ile oluşabilecek hastalıklar arasında ilk aklımıza gelen solunum sistemini ilgilendiren hastalıklar ve çeşitli akciğer problemleridir. Size bu yıl temmuz ayında ‘Arthritis & Rheumatology’ dergisinde yayınlanan bir bilimsel araştırmadan söz etmek istiyorum. Bu çalışmada kirli havanın otoimmün hastalığa yakalanma riskini artırdığını gösteriliyor. Daha önceki yazılarımda da birçok kez belirttiğim gibi otoimmün hastalıklarda vücudun kendini savunma sistemi olan bağışıklık sistemini yanlış çalışır. Vücudun kendi organını
BDNF, orijinal adıyla Brain Derived Neurotrophic Factor ve Türkçe adıyla beyinde üretilen sinir hücresi büyüme faktörü, merkezi sinir sistemindeki sinir hücrelerinin gelişmesine, yenilenmesine ve işlevine yardımcı olan bir tür proteindir. Keskin bir zekâ ve güçlü bir hafıza insan hayatını nasıl önemli ölçüde etkileyebiliyorsa BDNF’nin görevi ve önemi de küçümsenecek bir boyutta değildir. Gelin beraber bu adı uzun proteinin marifetleri neler ve onu artırmanın yolları nedir bir bakalım.
BDNF sinir hücrelerinin gelişmesi, yenilenmesi, hasarlarının tamiri ve iyi çalışması için beyinde salgılanan bir protein. Alzheimer, Parkinson, ALS (Amyotrofik lateral skleroz) gibi nörodejeneratif yani sinir harabiyeti ile seyreden hastalıklarda beyindeki BDNF salgılanma miktarının da azaldığını tespit etmişler. Bu bulgu bu tür hastalıkların tedavisinde BDNF kullanılabileceğine dair yapılan çeşitli araştırmaların da yolunu açıyor.
BDNF’nin antidepresan etkisi var.
Öğretim çağındaki çocukların okul başarısını