İffet hanım ile Rıza bey

22 Şubat 2011

Ne mükemmel dizi kahramanı olurlardı: Gözünü anahtar deliğinden ayırmayan, mahallemizin namus bekçisi “münasebetsiz” İffet hanım ile her tür namussuzluğu yapan, ama bunu avucuna düşürdüklerinin rızasıyla yaptığını söyleyerek aklanan iffetsiz Rıza beyin maceraları...
* * *
Bu iki ismi öyle sık yan yana görür olduk ki...
Dün, Milliyet’in manşetinde, Gökçer Tahincioğlu’nun haberinde yine birlikteydiler.
Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç.’ye, aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu 26 kişi tecavüz etmişti ya...
Mahkemenin gerekçeli kararından anlıyoruz ki, bu olayda asıl suçlu, yakalanan tecavüzcüler değilmiş.
Asıl suçlu, “kendi yaşadıkları iffetsiz hayatı 13 yaşında bir çocuğa da yaşatan iki iffetsiz kadın”mış.

Yazının Devamı

Zoraki Kral

20 Şubat 2011

Gündüz Vassaf bir yazısında halk masallarındaki efsanevi kişiliklerle, tarihi kahramanları karşılaştırmıştı:
Masallardaki insanidir, güler yüzlüdür, sıcaktır. Sıradan çevrelerde, gündelik işler yaparken kralları dize getirir. Zaafları vardır. Aslında bunlara “zaaf” demek bile, kahramana insan üstü bir kimlik verdiğimizin göstergesidir. Masal kahramanının, insani özelliklerine “zaaf” demeyiz. Öylesine bizdendir. Nihayetinde öyküsünü dinleyenlere, “O yapabiliyorsa, ben de yapabilirim” özgüveni verir.
Resmi tarih ise kahramana koşulsuz saygı bekler. İnsani özelliklerini gizler. Onu hissiz, soğuk bir puta dönüştürür. “O, bizim gibi değildir. Ağlamaz. Gülmez. Onun gibisi bir daha gelmez” der. Siz de her zora düştüğünüzde onu örnek alıp mücadele edeceğinize, çaresizlik içinde kabrine gider dirilip dönmesi için dua edersiniz.
Bu, kahramanı ebediyen yaşatmak değil, bir kez daha öldürmek demektir. Çünkü gerçek kahramanlar, topluma özgüven verir, kendileri gibi kahramanlara yol açarlar.
* * *
Salih Bozok’tan bir anı aktarayım.
Cumhuriyet’in 12. yıldönümü kutlanacak. Kutlamalar için pankartlar hazırlanmış. Atatürk’ün onayına sunuyorlar.

Yazının Devamı

Korku dağları bekliyor

19 Şubat 2011

Öykü Bolu’dan: Dağların eşkıya kaynadığı Bolu’ya bir zabitle üç beş asker yollamış devlet...
Eşkıya gülmüş:
“Bizi bu tıfıllarla mı korkutacaklar? Üç buçuk asker, koca Bolu dağlarını nasıl bekleyecek?”
Zabit cevaplamış:
“Ben beklemeyeceğim o dağları... Ama öyle bir korku salacağım ki, dağları o korku bekleyecek.”
“Korku dağları bekliyor” sözünün, o devirden kaldığı söylenir.
* * *

Yazının Devamı

Odalarda ışıksız...

17 Şubat 2011

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Nerde bu Ergenekon? Gidip üye olacağım” çıkışını yanlış buluyorum.
Davada yaşanan hukuksuzluklara karşı çıkmak, masumun hakkını savunmak ayrı şey; örgütü yok saymak ayrı...
Sayın Kılıçdaroğlu’na daha 1997’de yazdığımız “Ergenekon” (İmge Y.) kitabını tavsiye edebilirim. Orada ilk ipuçları verilen çeteye üye olmak isteyeceğini sanmıyorum.
Her eylemi Ergenekon’a yıkmak, her muhalifi Ergenekoncu saymak ne kadar yanlışsa, bu örgütü yok saymak, hafife almak da o kadar yanlış...
İkisi de gerçeği sulandırıyor.
* * *
Odatv’ye de CHP lideri gibi kefil olamayacağım.

Yazının Devamı

Aşkın fotoğrafı

15 Şubat 2011

Fotoğraftaki oğlanın adı Tarçın... Eşim Dilek’e yaş günü armağanım. Eve önceki yılsonu geldiğinde avuç içi kadardı. Şimdi oğlumuz, vazgeçilmezimiz.
Yanındaki kızın adı Orhan...
O da bizim bahçede doğdu. 6 kardeşin en dayanıklısı çıktı. Kız olduğunu nice sonra anladık, ama artık ismine alışmıştık. Adı “Orhan” kaldı.
Tarçın’la Orhan, “kedi-köpek gibi didişme” tabirini yalanlarcasına büyük bir dostlukla bağlandılar birbirlerine...
Bu saadet fotoğrafını ki bence yılın fotoğrafıdır -sevgili Nazan Gezer çekti.
Tarçın biraz mütehakkim görünüyor; Orhan biraz ezik... Ama bizler tanığız ki, sevgileri katıksız...
Sizlere bir Sevgililer Günü hediyesi, “kedi-köpek gibi didişenler”e de ibret vesikası olsun istedim.

CEM ÖZER’E ÖVGÜEski eşi gülerken görmenin bahtiyarlığı

Yazının Devamı

Birinci bölüm: Kâğıttan kaplan

13 Şubat 2011

İlk günden itibaren Balyoz planını ciddiye aldım. Kamuoyunda, basında tartışma yaratan boyutunu, yani sonradan eklendiği söylenen belgeleri, şüphelilere suç isnat edebilmek için üzerinde oynandığı anlaşılan evrakları, tarih ve isim karmaşasını bir kenara koyuyorum.
Varlığı sanıklarca da kabul edilen, ses kayıtları bulunan 5-7 Mart 2003 tarihli “Plan Semineri”, herhangi bir demokraside kabul edilebilir bir “oyun” değildir.
2 Kasım 2002’de seçim yapılmış.
4 ay sonra, komutanlar bir kışlaya kapanıp “günümüzdeki gelişmelerle paralellik taşıdığını” belirterek bir “jenerik senaryo” üzerinde çalışıyorlar.
Masa üzerinde isyanlar çıkarıp sıkıyönetim ilan ediyor, hükümeti devirip bir “milli mutabakat hükümeti” kuruyorlar.
Üstelik gerçek isimler kullanıyorlar.
“Kâğıt”tan bir “kaplan” yaratmaya çalışıyorlar.

Yazının Devamı

Erdoğan’a işkence açıklaması

12 Şubat 2011

Önceki gün bu köşede “Erdoğan işkence mi gördü” diye sormuştum. Başbakan’ın bir grup gazeteciye anlattığı cezaevi gecesinin Mehmet Metiner’in kitabı da (“Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi”, Karakutu, 2008) dâhil birkaç kaynakta farklı anlatıldığına dikkat çekmiştim.
Metiner, Başbakan’la konuşup cevap yazmış. (10 Şubat 2011, Star.)
1) Ben “Yıl 1979 mu, 80 mi?” diye sormuştum.
Metiner’in cevabı şu: “Yıl 1979 veya 80...”
2) “Metris mi, Davutpaşa mı?” diye sormuştum.
Metiner’in cevabı şu:
“Ben ‘Davutpaşa’ diye yazmışım. Başbakan ‘Metris’ diyor. Onun ifadesi daha doğru... Aklımda Davutpaşa diye kaldığı için öyle yazıvermişim. Yeni baskıda düzeltirim artık...”

Yazının Devamı

Batum olayı

10 Şubat 2011

Üç ay önce Süheyl Batum İstanbul’da bir konferansta, yine heyecanlı bir konuşma yapmıştı.
TV’de türban meselesini kendine “liberal aydın” diyen “utanmaz bir güruh”la tartıştıklarını söylemiş ve bazı isimler saymıştı. Saydığı isimler arasında ben de vardım.
Listedekilerden bazıları Batum’u kınayıp özür beklemişti; ben, bu çıkışı, Hoca’nın kalabalık karşısında fazla hararetlenmesine vermiştim.
Ne kendimi “liberal aydın” diye tanımlamışlığım vardı, ne de Batum’la televizyonda türbanı tartışmışlığım...
Nihayette herkes kimin ne olduğunu biliyor.
Belli ki Prof. Batum, karşısında bir dinleyici kitlesi bulunca heyecanlanıp coşuyor. Ardından da pişman olup özür diliyor.
Biz o özürden nasiplenemedik. “Sazan Aksu” diye alay ettiği Sezen Aksu da yararlanamadı.

Yazının Devamı