Üç ay önce Süheyl Batum İstanbul’da bir konferansta, yine heyecanlı bir konuşma yapmıştı.
TV’de türban meselesini kendine “liberal aydın” diyen “utanmaz bir güruh”la tartıştıklarını söylemiş ve bazı isimler saymıştı. Saydığı isimler arasında ben de vardım.
Listedekilerden bazıları Batum’u kınayıp özür beklemişti; ben, bu çıkışı, Hoca’nın kalabalık karşısında fazla hararetlenmesine vermiştim.
Ne kendimi “liberal aydın” diye tanımlamışlığım vardı, ne de Batum’la televizyonda türbanı tartışmışlığım...
Nihayette herkes kimin ne olduğunu biliyor.
Belli ki Prof. Batum, karşısında bir dinleyici kitlesi bulunca heyecanlanıp coşuyor. Ardından da pişman olup özür diliyor.
Biz o özürden nasiplenemedik. “Sazan Aksu” diye alay ettiği Sezen Aksu da yararlanamadı.
Ama Mesela “faşistlik”le suçladığı Mülkiyeli solcu öğrenciler yararlandı.
En son “Kâğıttan kaplanmış” dediği Türk Silahlı Kuvvetleri de yararlandı.
Batum’un kısa siyaset kariyeri için ciddi skor...
* * *
Çoğunda yanlış anlaşıldığından yakındı. Oysa sonuncu da dahil hiçbirinde yanlış anlaşılacak bir şey yok...
Hepsinde de kırıp dökülenleri toparlamak Kemal
Kılıçdaroğlu’na düştü.
Sezen Aksu’yu o aradı, gönül aldı.
Yine Batum’un gündeme getirdiği Özkan-Balbay’ın adaylığıyla ilgili bir parti kararı olmadığını açıkladı.
“Bu partide TSK ile ilgili bir tek ben konuşurum” dedi.
Belli ki CHP içindeki pek çokları gibi Kılıçdaroğlu da Batum’un şahsi çıkışlarından rahatsız... Ama muhtemelen seçime 4 ay kalmışken bir ayrılık görüntüsü vermek istemiyor. Ancak bazı parti yöneticilerinin kırdığı her pot, sempatizanların halkı aşağılayan her yorumu, liderin yeni açılım çizgisine zarar veriyor.
Tabii iktidar partisine de büyük koz veriyor.
Bazıları bir süre sussalar, ülkelerine de partilerine de büyük katkı yapmış olacaklar.
* * *
Bu, işin bir yanı...
Madalyonun öbür yanına gelince...
İstediği kadar parti politikasına aykırı olsun, istediği kadar kırıp dökmüş olsun, istediği kadar iktidara “CHP, orduyla elele” deme kozu vermiş olsun...
Prof. Batum, Türk ordusunun “kâğıttan kaplan” haline getirildiğine inanıyorsa, bir politikacı olarak bunu söyleme ve eleştirme hakkına sahiptir.
Burada demokrasi adına asıl ayıp, Başbakan’ın bu konuşmadan dolayı savcıları göreve çağırmasıdır.
Kendisi de fikirlerinden dolayı hapis yatmış bir siyaset adamının, bir meslektaşının siyasi görüşünden dolayı yargılanmasını istemesi, savcılığın da bunu ciddiye alıp Adalet Bakanlığı’ndan onay talep etmesi, hem iktidarın demokrasi anlayışına bir örnektir, hem de yargının siyasallaşmasına...
Orduya siyasette görev biçen anlayış, olsa olsa siyaseten sorgulanabilir; hukuken yargılamaya kalkıştığınızda o, düşünce suçuna girer; ki, bu durumda, Batum’un haksızca hakaret ettikleri bile onun yanında yeralırlar.