‘Mutsuz olalım, ne var?’

15 Mayıs 2011

Pazar gecelerinin vazgeçilmezi “Behzat Ç.”nin önceki hafta “Savcı hanım”la seviştiği sahne, izlenme rekoru kırdı.
Behzat gibi, ancak yalnız kaldığında gözyaşı döken, öfkesini ulu orta gösterirken sevdasını gizleyen, kaba saba bir başkomiserin sevişmesi, dizinin müptelaları için sürprizdi.
Ancak sevişmesinden önemlisi, önsevişme mahiyetindeki sohbetti. Esra, muhteşem bir replikle açıkladı aşkını:
“Dünyanın ekseni 12 santim yerinden kaydı, sen bana 1 santim bile yaklaşmadın.”
Bu cüretkâr davet karşısında o gözüpek adam kem küm edip süklüm püklüm bir kediye dönüştü.
Esra üsteledi ve Behzat’ın şahsında erkeklere giydirdi:
“Sen akıllı adamsın, ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun.”

Yazının Devamı

Kapıda neden erkekler yoktu?

14 Mayıs 2011

Ayşe Paşalı cinayeti, bir simge davaydı. Çıkan karar da, kadına yönelik şiddet konusunda bir zafere dönüştü.
11 yerinden bıçaklayarak öldürdüğü karısı için son duruşmada “Onu çok seviyorum. Pişmanım” diyen koca, mahkeme heyeti tarafından en ağır cezaya, ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı.
Anne Paşalı mezara, baba Paşalı hapse giderken kızları Burcu, sonucu “Zafer bizim” diyerek kutladı.
Ağır kayıplar pahasına kazanılmış bir “Pirus zaferi”...
* * *
Çoğu mahkeme heyetinin şiddete “ceza indirimi” bahanesi arayıp katilleri “tahrik var” diye veya “iyi hal”den salıverdiği ortamda, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “kadına şiddete sıfır tolerans” anlamına gelen seri ve adil kararı, gerçekten “ibretlik” oldu.
Ancak yine de aklıma takılan bazı sorular var:

Yazının Devamı

BDP ve MHP’siz Meclis

12 Mayıs 2011

Kötü rüya görünce nasıl kan ter içinde fırlarsak yastıktan; öyle uyanıyoruz her seferinde gaflet uykularımızdan...
Ayrıntıları hatırlamıyoruz; “Neyse geçti” diye şükrediyoruz sadece...
Ama hatırlamadığımız ve ders çıkaramadığımız için, aynı kâbusu tekrar tekrar yaşıyoruz.
* * *
Erdoğan, uygar dünyanın hiçbir yerinde olmayan, antidemokratik yüzde 10 seçim barajını savunuyor.
“İstikrar için” diyor.
Bu baraj yüzünden BDP seçime giremiyor. Alenen hülle yaparak bağımsız adaylarla Meclis kapısını zorluyor.

Yazının Devamı

Darbecinin dili

10 Mayıs 2011

Erdoğan, Başbakanlık konvoyundaki polis aracına saldırıdan sonra dedi ki:
“Biz bu yola merhum Menderes’in ifade ettiği gibi, kefenimizi giyerek çıktık.”
Başbakan bir gün önce de Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’ye hitaben şunları söylemişti:
“Kendisinden önceki (Baykal’ı kastediyor), beline hâkim olamadı, gitti. Bahçeli de çıkmış ‘AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor’ diyor. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor. Buna nasıl ‘kendi özeli’ dersin. Özel değil bu... Genel, genel... Bu, genel bir ahlaksızlıktır.”
* * *
Madem belaltına indik, tatsız bir hatırlatma yapalım:
Erdoğan’ın saygıyla atıf yaptığı Menderes’e kefen giydirenlerin dilidir bu...

Yazının Devamı

Önce acılarda bölündük biz...

8 Mayıs 2011

Geniş bir avlu... Avluda bayrağa sarılı bir tabut...
Başında başı bağlı bir kadın; yanında 6 yaşında bir çocuk...
Soruyor Mustafa, gözü yaşlı annesine:
“Babam bunun içinde mi anne?”
Hangi vicdan kanamaz, böyle bir soru karşısında?..
* * *
Hakkârili Kenan’ın ailesi 12 yıldır oğullarından haber alamıyor. Önceki hafta, bir çatışmada öldüğü haberi geliyor.

Yazının Devamı

“Bu kadar mı sözünde durulur be Halit abi”

7 Mayıs 2011

Halit Çelenk o mayıs seherinde Merkez Cezaevi’ndeki odaya girdiğinde Deniz, sırtında parkası, üzerinde boğazlı sarı-yeşil yün kazağı, ayağında limon küfü kadife pantolonu ve postallarıyla getirilmişti; elleri arkadan kelepçeli...
Birazdan asılacağı avluya bakan koltuğunda otururken avukatına bakıp “Geldiğinize sevindim” demişti:
“Ölüme nasıl gittiğimizi gözlerinizle görüp yarınki kuşaklara doğru olarak anlatırsınız diye sizin olaya tanık olmanızı istedik.”
* * *
O gün, 50 yaşındaki avukatın hayatının seyri değişmişti.
Canla başla savunduğu gençlerin darağacına gidişini, tabureyi tekmeleyişini, ipe çekilişini izlemiş, son sözlerini dinlemiş, kederle hafızasına kaydetmişti.
Sonra bir canlı kayıt cihazına, bir açık kitaba dönüşmüş, kendisine emanet edilen sahne tarihe doğru kaydedilsin diye, bir zulmü ele verircesine, bir direnişi belgelercesine 40 yıla yakın süre söylemiş, yazmış, anlatmıştı.

Yazının Devamı

Yüksek Kurullar Cumhuriyeti

5 Mayıs 2011

Farkında mısınız? Ankara’nın yüksek yüksek tepelerine kurulmuş birtakım yüksek kurullar son dönem sürekli gündemimizde:
Tam Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın adaylarla ilgili yarattığı skandalla uğraşırken, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun atama krizi patlıyor.
O unutulmak üzereyken Radyo Televizyon Üst Kurulu, bir dizi yasağı ile rol çalıyor.
Ardından Yükseköğretim Kurulu, Öğrenci Seçme Yerleştirme Başkanlığı, şifre kriziyle çıkageliyor.
Birkaç hafta sonra bu kez Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ya da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, “Yasak sırası bende” diye ortaya çıkıveriyor ve interneti zapturapt altına almaya çalışıyor.
* * *
Despotik rejimler yüksek binalarla gücünü hissettirirmiş ya; bunlar da adlarındaki “Yüksek” takısıyla yukardan bakıyorlar bizlere...

Yazının Devamı

Sıra Pakistan’da!

3 Mayıs 2011

Usame Bin Ladin, ABD’nin 1980 model “Yeşil Kuşak” projesinin mahsulüydü.
Amerikalılar, Sovyetleri Afganistan’dan püskürtmek için o bölgede Müslüman direnişçileri örgütlemiş, İslam dünyasının her yanından insan devşirmişlerdi.
Usame mücahitlerini CIA silahlandırdı, eğitti, besleyip büyüttü.
80’lerin sonunda Ruslar çekilince zaferden başı dönen El Kaide kontrolden çıktı; ama Washington, örgütü bu kez de yayılmacılığına meşruiyet kazandırmakta kullandı.
Bin Ladin, ABD için Rusların yokluğunda oluşan “yeni düşman” ihtiyacını karşıladı; her saldırısında, Amerikan savunma bütçesinin kabartılmasına, Irak’ta, Afganistan’da masum kanı akıtılmasına bahane yarattı.
Sonunda ABD, elleriyle yarattığı eski ortağı Bin Ladin’i denize gömdü.
Karşılığında ona bir efsane unvanı bahşetti.

Yazının Devamı