Türkülerle yardım gecesinin kulisinden...

5 Kasım 2011

Van depreminden hemen sonra, yerle bir olan Güveçli köyündeyken Yavuz Bingöl aradı.
“Ne yapabiliriz” diye sordu.
Yardımlar bir türlü köye ulaşmıyordu. Biraz da tepkiyle, “Kimseye bırakma; gel burada halka bizzat teslim et” dedim.
Hemen bir kamyon yardım malzemesi toplayıp yolladı.
Ardından bir konser organizasyonuyla yardım toplamayı planladı. Şişli Belediyesi destek oldu. Yavuz, türkücü dostlarını aramaya koyuldu. Davet ettiği herkes “Varım” dedi.
2 gün içinde genç-yaşlı 20 sanatçı konsere hazırdı.
İlk kez böyle bir organizasyonda aynı sahnede olacaklardı.

Yazının Devamı

Erdal İnönü’yü özledik

3 Kasım 2011

Erdal İnönü’yü dördüncü ölüm yıldönümünde andık tarihi Pembe Köşk’te...
Kardeşi Özden Toker, eşi Sevinç İnönü, dostları, mesai arkadaşları, sevenleri oradaydı.
Köşk’ün duvarlarında onu konu alan karikatürler asılıydı.
Özden Toker, aleyhindeki karikatürleri bile nasıl olgunlukla karşıladığını anlattı.
Bu olgunluğu özledik.
* * *
Onur Kumbaracıbaşı, seçim gezilerinden bir anı anlattı:

Yazının Devamı

Otoriter demokrasiye doğru

1 Kasım 2011

Zayıflayamadığı gerçeğiyle yüzleşmemek için tartıya çıkmayan şişmanlara benziyoruz bu halimizle...
Terörü görmezden gelirsek, önleriz sanıyoruz.
Oysa tartıya çıkmamak nasıl insanı zayıflatmıyorsa, haber yapmamak da şiddeti durdurmuyor.
* * *
Aklı başında saydığımız meslektaşlarımızın bile “Başbakan medya yöneticileriyle biraz lafladıysa, ne var bunda” diye küçümsediği medya zirvesi meyve vermeye başladı. Terör haberleri ufaldı.
Bingöl’deki intihar bombacısının 3 ölü, 21 yaralıya yol açması, pazar günü bazı gazetelerde 1. sayfa haberinden bile sayılmadı; verenler de küçük gördü.
Ancak canlı bomba vahşetinin kıydığı 4 çocuk annesi Hatice’nin öyküsü öyle can yakıcıydı ki, ertesi gün “pembe gazete”leri yırtıp manşete tırmandı.

Yazının Devamı

Van nere, İstanbul nere?

30 Ekim 2011

Van’dan bindiğim uçak İstanbul’a indi. Zamanda yolculuktu sanki:
2 saatte 1640 kilometre değil, 1640 yıl geçmiş gibiydi.
Güveçli Köyü’nden sonra Ataköy’e geldim.
İki köy arasında iki yüzyıl vardı.
Deprem çadırından, Sinan Erdem Spor Salonu’na gittim.
Sanki bir şehir değil, birkaç asır değiştirdim.
* * *

Yazının Devamı

Kimsesizler kimsesiz

29 Ekim 2011

27 Kasım 1943 gecesi Kuzey Anadolu fay hattı sallandı. Ladik-Samsun bölgesi, 7,4’lük bir depremle sarsıldı.
4 bin kişi öldü.
Konu hemen Meclis’e geldi.
Bazı milletvekilleri, “Zelzele bölgesi sayılan Japonya, İtalya gibi ülkeler, afete dayanma tedbirleri buldu. Biz de bunları uygulayalım. Dayanıklı binalar yapalım” dediler.
Kütahya Milletvekili Besim Atalay kürsüye geldi. Dedi ki:
“En büyük korkum, yeni yapılan şehirlerdendir. Diğer memleketleri taklit edip 3-4 kat ev yapılıyor. Tek tuğla örüp gidiyorlar. Burası New York değildir. Burası Anadolu’dur. Tanrı göstermesin ufak bir sarsıntı ile leblebi gibi yığılacak bunlar... İçişleri ve Bayındırlık bakanlıkları birleşerek Türkiye için bir yapı sistemi ortaya çıkarmalıdır. Vakit geçirmeden ve başımıza bir kaza gelmeden, memleketin ihtiyacına uygun sistemi bulmalı ve 3 kattan fazla ev yaptırmamalıyız. Bir gün bu binaların yerle bir olacağını zannederim. Korkuyorum arkadaşlar.”
* * *

Yazının Devamı

YETER!

26 Ekim 2011

“Yasın 5 aşaması” kuralına göre ölümle karşılaşan insan, “inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme” duygularını peş peşe yaşarmış.
Önce şok olup “Bu benim başıma gelemez” dermiş.
Sonra “Bu neden oldu” diye suçlu ararmış.
Ardından hiçbir şey yapamayacak hale gelip depresyona girer, zamanla da kabullenirmiş.
Erciş, şimdi ikinci aşamada...
İlk şok ve elem, dün yerini öfkeye bıraktı. Bölgenin neredeyse folklorik özelliği sayılan sabır taşı çatladı.
Baştaki “Allah devlete zeval vermesin”lerin yerini “Nerde bu devlet” figanı aldı.

Yazının Devamı

60 günlük oğlunu emzirirken öldü

25 Ekim 2011




Esra öğretmen bebeği Sami Yiğit’e sarılı halde bulundu


Van-Erciş

Yazının Devamı

Sansür, terör kadar zehirlidir

23 Ekim 2011

Basın tarihine geçecek bir saçmalık yaşadık: Başbakan’ın medya patronları ve yayın yönetmenleriyle buluşmasının etkisi hemen hissedildi.
Medyanın büyük kısmı derhal haki üniformaya bürünüp “Sınırı geçtik”, “İnlerini bastık” diye şaha kalktı. Uçaklar, tanklar, bayraklar manşetlere yerleşti.
Gören de Türk ordusu sınır ötesinde büyük harekâta girişti zannederdi.
Ve ne oldu?
Genelkurmay bile “Yapmayın arkadaşlar” diye uyarmak zorunda kaldı. Dediler ki:
“Medya organlarında operasyonların tamamının yurtdışına yönelik olduğuna dair haberler verildiği görülmüştür. Operasyonların büyük bölümü yurtiçinde sürdürülmektedir.”
Üzüldük tabii; süngümüz düştü.

Yazının Devamı