Esra öğretmen bebeği Sami Yiğit’e sarılı halde bulunduVan-ErcişBir açık mezarlık gibi Erciş... Şu farkla ki, burada yerüstündekiler suskun, yeraltındakiler feryat ediyor.
Çoğu erkeklerden oluşan sessiz, mütevekkil, mahzun bir kitle kulağını kabartmış, toprak ses versin diye bekliyor.
En ufak ses, yaşam alameti sayılıyor.
Ama çoğunlukla konuşan, insanlar değil, toprak...
Bu yazıyı, kiralık bir arabanın içinde yazıyorum. Ben yazarken araba sallanıyor.
Foto muhabirimiz Altan’la “Biri itiyor herhalde” diye arkaya dönüp bakıyoruz.
Hayır; artçı sarsıntılar bunlar...
Depremin üzerinden 24 saat geçtikten sonra Erciş hâlâ hem sallanıyor, hem umutla bekliyor.
Umutlar ve ağıtlarAnkara İtfaiyesi’nden Sedat, ekip arkadaşlarıyla gece 23.00’te Erciş’e ulaşmış ve hemen kolları sıvamış. Enkazında çalıştığı binanın altında bir internet kafe varmış.
“Sabaha kadar çalıştık. 2 kat aşağı indik. 2 bayan, 2 erkek çıkardık. Birinin ayağı içerde kaldı” diyor yorgun argın...
Aynı ekipten Dinçer, “Çıkan kadınlardan biri ‘Çocuğum olursa senin adını vereceğim’ dedi” diye gururlanıyor.
En az 20 kişi varmış kafede...
Kurtarma ekiplerinin tabiriyle çoğunun “eks”, yani ölü olduğu tahmin ediliyor.
Az sonra kurtarma ekipleri enkazın önünü beyaz bir çarşafla kapatıyor. Bekleşen sessiz kalabalık hafifçe kımıldıyor.
Bir umut esintisi geçiyor.
Turunculu bir itfaiyeci geri dönüp bağırıyor:
“Ceset torbası getirin!”
Umutların ağıtlara dönüştüğü an bu...
Siyah torba geliyor. Ak çarşaf ardında “eks şahıs”, torbaya konulup meraklı gözler arasında taşınıyor.
Birden bir kadın feryadı ele veriyor bulunan cesedin kimliğini:
25 yaşında bir öğretmen bu...
Annesini iki kolda sürükleyerek götürüyorlar.
Baba, cesedi bir polis arabasıyla götürürken öfkeyle haykırıyor:
“Bu binayı yapanı elime geçirirsem öldürmezsem namerdim.”
Semra Sezer’in memleketiEski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra hanımın büyüklerinin toprakları burası...
Kürümoğulları Rus harbinde Van’a göç eder. Ailenin bir kolu Erciş’i mekân tutar. Semra hanımın babası Kemal bey Erciş’te doğar.
Çankaya’ya gelin vermiş bir kasaba için ne zavallı bir manzara...
Nasıl bir aymazlık, tam da deprem bölgesinde böyle karton evler yapar?
Nasıl olur da bunca hayat, 30 saniyede solar?
Ana oğlun son fotoğrafıVanyolu Caddesi’nde Buse Kafe’nin enkazı önündeyiz.
4 kurtarma ekibi bir arada çalışıyor.
Kepçeler, kibar olmaya çalışan devler gibi... Kocaman elleriyle, kırıp dökmeden toprağı temizlemeye çalışıyor.
Yaşlı bir adam, yaşlı gözlerle kenarda oturuyor.
Az önce kızı Esra’nın cesedi çıkarılmış enkazdan...
Bebeğine sarılmış halde...
60 günlükmüş Sami Yiğit...
“Kızım 22 yaşında İngilizce öğretmeniydi. Torunumunsa bugün 61. günüydü” diye anlatıyor dedesi...
Babaları polismiş. 10 gün önce Malazgirt’e tayin olmuşlar.
“Burada ne yapıyorlarmış” diye soruyorum.
“Gece çalışıyor damadım. Pazar diye arkadaşlarıyla gezmeye gelmişler. Burada oturmuşlar” diyor.
Bebek huysuzlanmış o sıra...
Annesi emzirmek için köşeye yürümüş.
Baba da peşlerinden...
Zelzele o anda vurmuş.
Amasya İl Acil Afet Müdürlüğü (AFAD) ekibi bulmuş iki kolonun arasında onları... Önce babanın cesedi çıkarılmış; sonra oğlun...
Esra öğretmen, bebeğine sarılı haldeymiş.
Sami Yiğit’i alıp çıkarmışlar, kolonların arasında sıkışan Esra’yı çıkaramamışlar.
Kurtarma ekibinden Ahmet Karakaya ana oğlun bir arada son fotoğrafını çekmiş çıkarırken...
Bize gösterirken, gözleri yaşlıydı.
Dede ise hâlâ kızının çıkarılmasını bekliyordu kapıda...
Umuttan battaniyelerPeynirciler Pazarı tamamen yerle bir olmuş.
Üzerinde yürüdüğümüz enkazın bir araba olduğunu aniden fark ediyoruz.
Yanımda bir inşaat işçisi içerde kalan kardeşine ağlıyor.
“5 dakika geç gelse kurtulacakmış” diye gözyaşı döküyor.
Herkesin dilindeki söylenti, apartmanın altının ceset dolu olduğu... Ama bir anda 16 yaşındaki Hilal Altınkaynak’ın yaralı bedeni çıkarılıyor dışarı; alkışlar arasında...
Herkes yeniden ümit yeşertiyor dışarıda: Allah’tan umut kesilmez ya...
Erciş, battaniyelerle birlikte bu umuda sarılıp uyudu dün gece...
Dosdoğru inşaatBeton yığınların içinden görülen bir tencere, bir halı, ayna, kravat ya da soba borusu, orada 24 saat önce bir hayat olduğunu, bir ailenin yaşadığını ele veriyor.
100 yılda depreme 100 bine yakın kurban vermiş bir ülke, hâlâ ders almadan dayanıksız bina yapıyor, kontrolü es geçiyor, depremde ne yapacağını bilemeden yaşıyor. Bazen bir fotoğraf, bütün yazılanlardan fazlasını söyler ya...
Göçmüş bir binanın en alt katında bir tabela ilişiyor gözümüze:
“Dosdoğru İnşaat... Yapı malzemeleri... Kalite güven” yazıyor.
Kötü bir şaka gibi...
Ama gerçek ne yazık ki...
Açık hava morguKeder kadar fedakârlıktan da bahsetmek lazım Erciş’te...
Son 24 saattir, bu sessiz kasabaya bir büyük kent hareketliliği, bir teyakkuz havası hâkim...
Depremi duyan koşmuş adeta...
Ankara’dan gelen uçakta Meclis’te birbirine diş bileyen MHP’lilerle BDP’liler bir aradaydı.
Erciş’te de son bir haftanın gerginliği, binalarla birlikte toprağa gömülmüş gibi...
Balyozlarıyla kömür işçileri, önlükleriyle doktorlar, üniformalarıyla sivil kurtarma ekipleri, itfaiyeciler, jandarmalar, polisler, her köşede bir can kurtarmak için çırpınan bitkin insanlar çıkıyor karşınıza... Müthiş bir dayanışma ve özveriyle omuz omuza çalışıyorlar.
Her enkaz, onları bekliyor.
Onlarsa güçlerinin sonuna yaklaşıyorlar ne yazık ki... Gencecik bir savcı, Erciş Devlet Hastanesi’nin arka bahçesine kurduğu masasında, kurtarma ekiplerinin kurtaramadıklarının sicilini tutuyor.
“Kaç kişi oldu” diye soruyorum.
“230’u buldu maalesef” diyor.
Ama daha enkaz altında yüzlerce insan olabileceğinden endişe ediyor.
Onların çıkarılması belki bir hafta sürebilir. Çıkarılanlar mı?
Onlar hastanenin morguna sığmamış.
Karanlık çöktüğünde hastanenin arka bahçesine dolaşınca birden yerde siyah torbalarla karşılaşıyoruz.
Oracıkta, yerde, beton üstünde, yan yana yatıyorlar.
Kimisi teşhis edilmeyi bekliyor; teşhis edilenlerin üzerinde beyaz kâğıtlarda isimleri yazıyor.
Ve başuçlarında yakınları ağlıyor.
Altan deklanşöre basıyor.
Bir acı, böyle belgeleniyor.
Kahraman twItter
Twitter, buradaki kahramanlardan biri...
17 yaşındaki bir kızın, yanında annesiyle “Hayattayız” diye attığı mesaj ve verdiği tarifle kurtulması twitter’ı kahraman yapmış.
Onları bulup kurtaran Kahramanmaraş Belediyesi’nden bir işçi, Kaymakamlık önünde üstlenmiş AKUT’a gelip “Ana kızı çıkardığım yerde başkaları da olabilir. Bir köpek yollayamaz mısınız” diye soruyor.
AKUT’çular bitkin görünüyor, ama dirençliler.
Hemen “Cipsy” görev başına çağrılıyor.
(Acı bir ayrıntı vereyim: Bazı aileler -daha önce İran depreminde de yaşandığı gibi- köpeklerin enkaza girmesine -dini nedenlerle- karşı çıkmış.)
Cipsy’nin gittiği olay yeri dümdüz...
Burası 5 katlı bir manifaturacıymış. İşyeri sahibi Nuretin Aydemir, enkaz başında...
“Tam deprem olduğunda hissedip kendimi dışarı attım” diyor.
Birden ortalık tozdan kapkaranlık olmuş. Gözünü açtığında bina yerle birmiş. 6 işçisi enkaz altında kalmış. Bir müşterinin cesedi çıkarılmış. Cipsy şimdi işçileri arayacak.
4 köpeklik ekibin en çalışkanı olan Cipsy gece 23.00’ten beri o enkaz senin, bu enkaz benim koşturup canlı arıyor.
Aldığı eğitim sayesinde bir canlı kokusu hissettiğinde havlamaya başlıyor ve orada bir canlı olduğu anlaşılıyor.
Sahibi “Git” diye bağırıyor Cipsy’ye...
Herkes susup umutla Cipsy’nin ağzına bakıyor. Siyah beyaz köpek çevreyi kokluyor. Bir noktada durup havlamaya başlıyor.
İşte yeni bir umut... Cipsy’nin kokladığı yerde hemen kazı başlıyor.
O sırada telsizden anonsu duyuyoruz:
“Azerbaycan’dan gelen ekip ve madenci arkadaşlar destek istiyor. Bütün ekipler
oraya yönlensin.”