Hangi Türkiye’ye inanmalıyız:
Başbakan’ı Time’a kapak olan, dünyaya emsal diye sunulan Türkiye’ye mi?
Karpuzalan Köyü’nde minicik yavruları ısınacağım diye kavrulan Türkiye’ye mi?
Doğru cevap:
Nereden baktığınıza bağlı...
Washington’ın Beyaz Saray’ından mı?
Karpuzalan’ın deprem çadırından mı?
Kusura bakmayın beyler!
Mademki “istediğiniz kadar düşünce adamı, medya mensubu olun...” diye lafa girip özgürlüklere sınır çeken bir Başbakan var,
...ve mademki artık “25 kuruşa simit yok”...
...o halde bize, giderek daraltılan o sınırları genişletmek ve çok pahalı hale gelen hürriyet simidini 25 kuruşa çekmek için mücadele etmek düşer.
* * *
Buyrun “sınırlı özgürlük” dayatmasına ilk cevap:
“Hapisteki Yazarlar Günü”nde, hapisteki yazar arkadaşımız Ahmet Şık’ın basılmadan toplatılan kitabı “Dokunan Yanar”, 22 Kasım’daki ilk duruşması öncesi, 127 yazarın ortak imzasıyla yayımlandı.
Baharın lafı bile kanımı ısıtır, ama bu “Arap Baharı”na nedense bir türlü ısınamadım.
Demirperde yıkıldığında “Winds of Change” (Değişim Rüzgârları) şarkısıyla kutlamıştık çift kutuplu dünyanın çöküşünü...
O zaman da değişim coşkusu içinde Çavuşesku’nun vahşi infazı, “Eh o da hak etti” diye geçiştirilmişti.
Sonuç ortada:
İki kutuplu soğuk savaşın yerini etnik sıcak savaşlar aldı.
Sadece Yugoslavya 7 ayrı devlete bölündü.
Son Makedonya gezimizde bir kez daha gördük ki, dini gerginlik hâlâ sürüyor. Üsküp kalesi içindeki bir kilise restorasyonu, hemen kılıçların çekilmesine neden oluyor.
Üsküp
Üsküp, 14. yüzyıl sonunda Osmanlı egemenliğine girdi. Türkler burada 520 yıl kaldılar.
Balkanlardan çekilirken geride iyi bir imaj bırakmadılar.
Ders kitapları onları “işgalci” saydı. Eserleri yakılıp yıkıldı. Artakalanlara kötü muamele yapıldı.
Üsküp’te Türk nüfusu yüzde 4’e düştü. Gazeteleri kapandı. Devlet radyo ve televizyonunun azınlıklara ayrılan diliminde, kısıtlı Türkçe yayınlarla seslerini duyurmaya çalıştılar.
Çocukları Türkçeyi unutacak diye endişeliydiler. Makedon yönetimi Türkçe ders kitaplarını basmıyor, onları kenti ikiye bölen Vardar nehrinin Müslüman yakasına sıkıştırıyordu.
Kaynana Cevriye tişörtlerde
10 Kasım’da Atatürk’ün doğduğu, okuduğu, yetiştiği Balkan topraklarındaydım.
Yunus Emre Türk Kültür Merkezi ve Kültür Müşavirliği’nin davetiyle gittiğim, Üsküp’te hınca hınç dolu bir salonda Makedon, Arnavut ve Türk seyircilere “Sarı Zeybek” gösterildi. Ben de bir söyleşi yaptım.
Bu arada belgeselin Arnavutça basılan kitabını imzaladım; “Kemal”, “Enver” isimli çocuklara...
Atatürk’ün Manastır’da okuduğu liseyi de yeniden gezdim.
Ve Makedonya’nın onun üzerindeki etkisini daha iyi anladım.
* * *
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’ne yatılı geldiğinde 15 yaşındaydı.
Atatürk’ün 10 Kasım 1938 sabahı, vefatından hemen sonra Dolmabahçe Sarayı’nda çekilenson fotoğrafları ilk kez günışığına çıkıyorAtatürk, Dolmabahçe Sarayı’nın denize bakan bir odasında vefat etti. 10 Kasım sabahı Atatürk sonsuzluğa uğurlanıp da Dolmabahçe’de Cumhurbaşkanlığı bayrağı yarıya indirildiğinde doktorları ve yakınları başucundaydı. O sırada Atatürk’ün fotoğrafları çekildi. Dudağının kenarında huzurlu bir tebessüm varken. Atatürk’ü ‘son fotoğrafları’yla ve bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Altı yıl kadar önce, 10 Ocak 2006’da bu sütunda yazdığım “Her gün Bayram” başlıklı yazı,
(http://www.candundar.com.tr/_v3/#!/arama/Hergün_bayram/#Did=2671) Önceki gün Cumhuriyet’te Zeynep Oral’ın köşesinde dün de Aydınlık’ın 1. sayfasındaydı:
Üzerinde Can Yücel fotoğrafı, “Ne güzel söylemiş şair” başlığı ve altında Can Yücel imzasıyla...
İnsan, yazısının böyle bir ustanın şiiriyle karıştırılmasından onur duyuyor tabii... Ama İnternet’te bu karıştırma artık Can sıkıcı boyutlara vardı. Küçük bir araştırmayla düzeltilebilecek hata, Aydınlık’ta çeyrek sayfaya yayılınca düzeltmek ve orijinalini basmak farz oldu.
Adaşım Can Baba’ya saygılarla o eski bayram yazımı sunuyorum:
Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
Üsküdar’da celepler “Kahrolsun Angus” yürüyüşü yapmış, “İthal Anguslar yüzünden mağdur olduk” deyip yolu kapatmış.
“Herkes bundan kesiyor, bizim büyükbaşlar elde kalıyor” demişler.
Biz Anguslar bu haklı eylemi yürekten destekliyoruz desteklemesine de hedef yanlış.
Niye “Kahrolsun Angus?”
Ben kendim mi geldim onca yolu kesilmeye?..
Sen 88 senede, 800 küsur bin kilometrekarede doğru dürüst hayvancılık yapamadıysan, hayvan yerine hayvancılığı boğazladıysan, elin Angus’una muhtaç kaldıysan, sadece kurbanlık da değil, araba, doktor, öğretmen ithalini politika saydıysan suç bizim Anguslarda mı, sizin angutlarda mı?
* * *