1) Terör olmasaydı Türkiye açılım yapar mıydı?
Şöyle de sorulabilir:
Kürt açılımı, neden uzun yıllar ertelendi de, Türkiye tarihinin en uzun süren silahlı çatışmasının ardından geldi?
Yetkililer ısrarla “PKK ayrı, Kürt sorunu ayrı” dese de Kürtçe konuşma, türkü söyleme yasağının kalkması, çocuklara Kürtçe isim koyma hakkının tanınması, Kürtçe yer isimlerinin, radyo televizyonun serbest bırakılması, ne yazık ki ancak isyan tırmanıp bunca cana mal olunca mümkün oldu.
Bu da “Terör sonuç alıyor” izlenimi yarattı.
Başbakan dün “Terörden sonuç almayı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak” dese de sonuç, silaha cesaret verdi.
2) Hani devlet eli kanlı eşkıya ile masaya oturmazdı?
Böyle günde kalem oynatmak zor...“Söz bitti” denilen yerde sözü savunmak...
Defalarca tekrarlanmış cümleleri, suya yazar gibi yazmak...
Yangın ortasında, çığlıklar arasında ses duyurmaya çalışmak...
O sesi, ülkenin en ücra köşesinde, ayaz vurmuş bir gece nöbetinde kalleşçe kurşunlanmış gençlerin işitemeyeceğini, acılı ailelerinin, öfkeli kitlelerin belki dinlemek bile istemeyeceğini bile bile inatla tekrarlamak...
“Bunca yıl hep öldürmeyi konuştuk; ne olur artık ölmemeyi konuşalım” diye haykırmak...
* * *
Gün boyu askere taktik veren bilirkişiler dinledik.
Milliyet, iki gündür Wall Street direnişini manşetten veriyor.
Gerçekten de dünyanın gündemi bu...
Alışageldiğimiz eylemlere benzemiyor.
Protesto edilen finans sistemi kadar küresel bir tepki...
Ve o sistemin krizi kadar hızla yayılıyor.
Güngör Uras “Eylem tepkisel, ortak bir hedefi yok” diye yazdı.
Zuccotti Parkı’ndaki eyleme oğlu ve “Oğlum seninle gurur duyuyorum” pankartıyla katılan sevgili arkadaşım Kumru Toktamış ise, pazar günkü Star’da eylemin hedefindeki bu muğlaklığın, işgalcilerin en büyük avantajı olabileceğini yazıyor:
Uyuşturucu ve silah bağımlısı 36 yaşındaki Jason Valdez, haziran ayında Amerika’da bir otel görevlisini rehin aldı.
Özel tim SWAT hemen olay yerine koştu; Valdez’le çatışmaya girdi. Çatışma 16 saat sürdü.
Valdez gece 23 sıralarında çatışma sürerken facebook’unu güncelledi; cep telefonundan bir arkadaşına “Direniyorum, her şeye hazırım” mesajı attı.
Gece 2’de twitter’dan kendisinin ve rehinesinin iki fotoğrafını paylaştı.
Sabaha karşı takipçilerinden biri, dışarıda kendisini kuşatmış olan SWAT timlerinin çalılıkların içinde saklandığını bildirdi. Valdez ona teşekkür etti.
Olayı internetten takip eden arkadaşlarından bir kısmı kendisini desteklerken, bir kısmı da teslim olmasını istiyordu.
Valdez’in bu İnter-medyatik sosyal gösterisi, sabah saatlerinde polis baskınıyla sona erdi.
Talihsiz zamanlama... Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Gün 6,5’ta ağarıyor. Mesai 7,5’ta başlasın” önerisi yaptı ya...
Aynı gün OECD’nin araştırması, 40 ülke içinde en çok mesai yapanın Türkiye olduğunu ortaya koydu.
“Olsun, çok geri kaldık. Erken kalkalım, cumartesi de çalışalım” diyor Bakan...
Çok çalışıyoruz da mutlu muyuz?
Ne gezer!
Yine aynı araştırmada Türkiye, mutlulukta 40 ülke içinde 32’nci oldu.
Yani mutsuzlukta ilk 8’deyiz.
Milliyet’te 2 Eylül 2011 günü “CHP liderinin ‘Köstebek’ dediği Bakan Atalay mı?” diye sormuştum.
CHP lideri, Somali yolculuğu sırasında, önceki gün açıkladığı “Köstebek”in ipuçlarını vermiş, “’Başbakan’a çok yakın biri’, Kanal 7’de yapılacak aramayı önceden bildirdi” demişti.
Israrımıza rağmen isim vermemişti; ama o yazıda, “verdiği eşkâlden, bir robot resim çiziyorum; çizdiğim resim, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a benziyor” demiştim.
Başbakan Yardımcısı Atalay hemen bir açıklama yapıp “İddiaların asılsız ve gerçek dışı” olduğunu söylemişti.
Dün, bu açıklamasını yineledi:
“Kılıçdaroğlu köstebek arıyorsa, mesleğine ihanet ederek gizli soruşturma dosyasını sızdıranlara baksın” dedi.
Atalay’ın, aylardır muhaliflere yönelik soruşturma dosyalarının, iktidar yanlısı gazetelere sızdırılıp tefrika edilmesine de aynı şekilde tepki göstermesi beklenirdi.
Bir süredir, Yapı Kredi Yayınları’nın, Cemil Koçak’ın editörlüğünde yayımladığı “27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları”nı okuyorum.
1200 sayfalık bu iki ciltte, darbe kabinesinde yaşanan, akıl almaz tartışmalar var.
Kürt sorununda kritik aşamaya gelişimiz sebebiyle, o toplantılardan bazı diyaloglar aktaracağım bugün...
İster “Nereden nereye geldik” diye okuyun...
İster “Bu noktaya nasıl geldik” diye...
Kürt diye bir şey yok
Tarih: 15 Haziran 1960.
Habertürk’ün önceki günkü sürmanşetinde yer alan sırtından bıçaklanmış kadın fotoğrafı, vicdan sahibi herkesi sarstı.
Sadece içeriğin çarpıcılığıyla değil, kullanılış cüretiyle de...
Fatih Altaylı, bu tavrını dünkü yazısında “Okurun içini acıtmak istedim” diye açıkladı ve “İşimiz rahatsız etmek. Yarın yine basacağız böyle fotoğrafları” dedi. (Öyleyse niye fotoğrafı gazetenin internet sayfasından kaldırttı ki?)
Kadına yönelik şiddet haberlerinin bir kanıksanmışlık yarattığı ve beklenen etkiyi yaratmadığı doğru...
Lakin acaba o fotoğraf, mevcut tepkisizliğin çaresi mi, bıçağı saplayanın zaferi mi?
* * *
Ben ikinci görüşe yakınım.