Gazetecilikte ilke dersleri

8 Ekim 2011

Gökşin Sipahioğlu’nun “Sipa okulu”ndan yetişmiş yüzlerce basın fotoğrafçısından biriydi Coşkun Aral...
1973 doğumlu ajansa, kurulduktan 4 yıl sonra katılmış, 1993’te de ani bir kararla ayrılmıştı.
Ustası Sipahioğlu’nu bize anlatmasını istedim.
Gazetecilik okullarında öğretilebilecek derslerle dolu bir anılar buketi yolladı.
Sipahioğlu’nun anısına sunuyorum:

Vakit geliyor, hazır ol!

Yazının Devamı

Belgeler, komplo iddiasını yalanlıyor

5 Ekim 2011


SONER YALÇIN

İklim Bayraktar gerçekten Soner Yalçın’ın (yani Oda TV’nin ya da iddianamenin deyimiyle “Ergenekon Terör Örgütü”nün) talimatı doğrultusunda, Halk TV’nin satışına direnen Deniz Baykal’ı bertaraf etmek için tuzak mı kurdu?
Bir dönem çok tartışılan bu soruya yeni açıklanan iddianame ve ekleri üzerinden yanıt arıyorduk.
Dün, olayı aydınlatabilecek bazı kritik telefon görüşme tapelerinin neden sayfa sayfa basına sızdırıldığı halde iddianamenin eklerine konmadığını sorgulamıştım.
Bugün aynı yoldan devam edelim.

Yazının Devamı

Basına sızdırılan konuşmalar neden iddianamede yok

4 Ekim 2011

Baştan anlatayım: Aylar önce CNN Türk’te, Ayşenur Aslan’ın “Medya Mahallesi”ne konuk oldum. İklim Bayraktar’ın Baykal’la ilgili taciz iddiası yeni patlamıştı. O gün de gazetelerde konuyla ilgili bir haber vardı:
Savcılıkça kaydedilen bir telefon görüşmesinde İklim Bayraktar’ın, bir Oda TV yöneticisine, Baykal görüşmesiyle ilgili olarak “Tohumu attım, ilerde biçicem” dediği yazılıydı.
Ayşenur fikrimi sordu:
“Epeydir savcılıktan sızdırılan belgelerin kamuoyu oluşturmak için eksik, yanlış kullanıldığını görüyorum, o yüzden de bu tür haberlere temkinli yaklaşıyorum” dedim. Konuşmanın tamamını bilmeden yorum yapamayacağımı söyledim.
Skandalın mahiyeti konusunda bir peşin hükmüm yoktu aslında; sadece “sızıntılar” konusunda önyargılıydım.

Yazının Devamı

Ölümün öğrettiği...

2 Ekim 2011

“Ölüm herkesi değiştirir, ölü hariç” diye yazmıştı Bedia Ceylan Güzelce, babasının ardından... Şöyle diyordu:
“Abime yemin ettirdim;
‘Babamı yıkarken saçından keseceksin’ dedim.
Kesti.
Kutsal emanetimi bir kutuya koydum, bakıyorum bayram sabahları, saçları aynı.herkesi değiştirir, ölü hariç.”
Ölümü gören bir rockçı sahneyi terk ettiğinde, ölümden dönen bir türkücü ansızın evlendiğinde, bir şair, vakitsiz çekip gittiğinde bu yazıyı hatırlıyorum.
* * *

Yazının Devamı

Gelse o sulh meclise

1 Ekim 2011

Meclis’te çalışan yaşlı bir stenografın belgeselini yapmak isterdim.
Genç yaşta Tutanak Müdürlüğü’nde işe girmiş, konuşma hızında yazabilmek için kursa gitmiş, günün birinde Genel Kurul’a girip vekillerin her ağzından çıkanı stenoyla yazmaya girişmiş, yaza yaza bu işte pişmiş bir stenograf...
On yıllar içinde on binlerce nutuk, vaat, küfür, yalan işitmiş, hepsini titizlikle kaydetmiş, giderek her konuda uzman kesilmiş, yazarken yalanı gerçekten ayırma yeteneği gelişmiş bir memur...
Bir hatibin hatasını fark ettiğinde gizlice düzeltir miydi ki?
Ayıplı küfürleri kaleme alırken yüzü kızarıp “Yazmayayım bari” der miydi?
Gizli oturumların sır tutanaklarını ezberler miydi?
Darbe olup da Meclis’e kilit vurulduğunda, kürsü tamamen susturulduğunda, tutanak tutulmaz olduğunda ne hissederdi?

Yazının Devamı

Bir Zamanlar Anadolu’da...

29 Eylül 2011

Benim büyük dedem, Keskinli bir bürokrattı. Belki o yüzden Keskin’deki bürokratların kıstırılmış dünyasını anlatan “Bir Zamanlar Anadolu’da” çok tanıdık geldi bana...
Nuri Bilge Ceylan’a “Niye Keskin” diye sordum.
Film için gereken çeşmeleri orada buldukları içinmiş.
Filmin açılışında, bir gece vakti uçsuz bucaksız bozkırı farlarıyla ışıtan üç eski araç görüyoruz.
Komiser, komutan, savcı, doktor ve kurbanını gömdüğü yeri arayan fail; yani suçlularla güçlüler aynı arabada...
Ve araba, bu ikisinin birbirine çok benzediği bir coğrafyada...
Ancak taşrada suç mahallini bulmak zor; her yer öylesine birbirine benziyor ki...

Yazının Devamı

Zeynep’in işi, Paris’in çişi

27 Eylül 2011

Zeynep Altıok, babası için bir kitap yayımlamıştı yıllar önce... (Gölgesi Yıldız Dolu, Dünya Y., 2003)
Şair Metin Altıok, öğretmen olarak atandığı Bingöl’deki otel odasından yazdığı mektuplarda kızına “garip kuşum, sevgili kızcağızım, erken olmuş yemişim” diye hitap ediyor, “Dalımın yaralısı” diyor.
Türkiye’nin korkunç bir sessizliğe büründüğü 12 Eylül’den sonra, 26 Kasım 1980’de yazdığı mektupta şu satırlar var:
“Burada hiçbir şeyin önemi yok; JR’dan başka... Sahi JR’ı kim vurdu yahu? Adam kim vurduya bile gidemedi. Ama şunu unutma: JR’lar ölmez ve kanı yerde kalmayacak.
Sahi Cavit Orhan Tütengil’i kim vurdu? İşte bunu kimse bilmiyor ve merak da etmiyor. Tütengil gibilerinin kanı yerde kalmaya mahkûmdur.”
* * *
Zeynep o zamanlar ortaokul öğrencisiydi.

Yazının Devamı

Karma iyidir!

25 Eylül 2011

Çocukken rahmetli Perihan teyzem çoluk çocuk bizi Lunapark Gazinosu’nun kadınlar matinesine götürürdü.
Sahnede Zeki Müren, sefertasında çiğbörek, masa üstlerinde uyutulmuş bebeler olurdu.
Kadınlar matinesi, bir erkek adayının, karşı cinsin dünyasıyla buluşup tanışması için hoş bir mekândı.
Öte yandan maça ancak babalarla gidilirdi.
Ben de ilk maçıma babamla gittim, ama doğrusu geçen hafta Fenerbahçe’nin “kadınlar matinesi”ne annesiyle giden çocukları da kıskandım.
Ne güzel; ilerde “İlk maçıma annemle gitmiştim” diye anlatacaklar.
* * *

Yazının Devamı