Başbakan, MİT krizinin ardından ilk kez konuşup “Bu ülkede seçilmişi atanmışa kul etmeyiz” dedi ama...
Türkiye’yi sallayan kavga seçilmişlerle atanmışlar arasında değil ki...
Cemaatin atadıklarıyla, hükümetin atadıkları arasında...
Seçilmişlerin adı bile yok ortalıkta...
Başbakan’ın en yakınlarından biri de geçen hafta “Aramızda dövüşmeyelim. ‘Kazan-kazan’ fırsatı dururken ‘kaybet-kaybet’ girdabına düşmeyelim” mealinde bir yazı yazmadı mı?
Başbakan kime çıkışıyor acaba?
Cemaat, ne “seçilmiş”e giriyor, ne “atanmış”a...
Geçenlerde Almanya’da cep telefonum bozuldu. Ekranı pırpırlandı önce, yüzü beyaza döndü, sonra bazı tuşları hissizleşti; yazamadı bir süre; kimselerle konuşamadı.
Can çekiştiğini anladım, kalp masajı yapar gibi yüklendim tuşlarına; ısrarla bastım; sonuçsuz...
Aküsünü söktüm, yeniden taktım. Şarja bırakıp başucunda bekledim uzun süre...
Yok... Dönmedi bir daha...
Avucumun içinde söndü gitti adeta...
* * *
Uzun yıllardır ilk kez cebim telefonsuz kalmıştı.
Eşim ve ben, oğlumuzu Ulucanlar’a götürdük geçen pazar; yaşadığı ülkeyi daha yakından tanısın diye...
Ulucanlar, Cumhuriyet’in en eski cezaevlerinden biri...
Ankara Hamamönü’nde kurulu; 1925 doğumlu...
80 sene, Başkent’in ortasında bir zulümhane olarak çalıştıktan sonra 2006’da emekliye ayrıldı.
Yıkılacaktı. Altındağ Belediyesi, alkışlanacak bir kararla onu gencecik bir ekibin eline teslim etti. Onlar bu yaşlı binadan bir belgesel, bir kitap, bir film platosu ve eşsiz bir müze yarattı.
Türkiye’nin ilk cezaevi müzesi...
Ankara’nın ilk şehir müzesi...
Şöyle düşünelim:
Devlet 30 yıl önce, Türk diplomatlarına suikastlar yapan ASALA ile mücadele görevini MİT’e verdi.
Yurtdışında illegal eylemler yapılması gerekiyordu.
MİT elemanı yakalanırsa uluslararası bir skandal doğabilirdi. O yüzden polisçe aranan bazı katliam hükümlüsü sağcıları pazarlıkla istihdam ettiler, yurtdışında görevlendirdiler.
“Yakalanırsanız sizi tanımayız” dediler.
Bomba attırıp suikast düzenlettiler.
O dönem polis bunları molotof kokteylleriyle yurtdışına çıkarken yakalasaydı MİT’le polis arasında çatışma çıkmayacak mıydı?
Vatan’ın Sevgililer Günü anketinden ilginç bir sonuç çıktı:
14 Şubat’ta kadınların çoğu sevgilisinden tek taş kolye bekliyormuş.
Erkeklerin çoğu ise sevgilisine çiçek götürmeye hazırlanıyormuş.
Bu akşam maç da olduğu düşünülürse, birçok ilişkide bolca hayal ve kalp kırılacağını tahmin etmek zor değil.
Ankete katılanların yarısı severek evlenmiş. Lakin yarısının evliliği boşanmayla bitmiş.
Boşanma oranının yüksekliği, beklentiyle gerçeklik arasındaki (yani tek taşla çiçek arasındaki) derin farklılıktan kaynaklanıyor olsa gerek...
* * *
Geçmiş olsun Sayın Başbakan! Dindar yetiştirilmiş bir nesilden gelmesek de hastalığınızı bir an önce atlatmanızı, acilen şifa bulmanızı samimiyetle dilediğimizi bilesiniz.
Halkın çoğunluğunun da bunun için dua ettiğine eminiz.
Yeminli muhalifleriniz bile, sağlığınız veya özel hayatınız üzerinden siyasi hesaplar yapılmasını tasvip etmez.
Kim bilir belki siz de, dindar yetiştirilmiş nesle mensup biri olarak, son seçim meydanında rakibinizin özel hayatına bunca yüklenmiş olduğunuz için pişmansınızdır.
Bunu yapmasaydınız, ilerde tinerci olmasından korkulan yeni nesillere ibretlik bir ders verirdiniz.
* * *
Biz dindar bir nesil sayılmayız belki, ama “kafir de olsan yine gel” diyen Mevlana’ya akrabayız. O yüzden dindar yetişmiş birinin kendisini eleştiren bir yazara “gelsen ne olur, gelmesen ne” demesini yadırgarız.
Cumhurbaşkanı’nın MİT krizine ilişkin ilk cümlesi ilginçti: “Herkes büyük resme baksın.”
Gül, “Bölgemizin olağanüstü bir dönemden geçtiğine” dikkat çekti.
Yani skandalı, ilk elde dış dinamikle, bölgedeki hâkimiyet kavgasıyla ilişkilendirdi. Bu da bana, Mahir Kaynak’ın “Uludere işini İsrail yapmışsa, Fidan operasyonunu da o yapmıştır” teşhisini hatırlattı.
* * *
Ama içerde de bir “büyük resim” var.
Gelin bir de ona bakalım:
AKP, Cumhuriyet tarihi boyunca sadece tek parti döneminin CHP’sine nasip olmuş bir ayrıcalığın keyfini yaşıyor:
MİT Müsteşarı’nın selefi ve yardımcısıyla birlikte ifadeye çağrılması, dün Ankara’yı şok etti.
İşin ilginç yanı, şok olanlar arasında Hükümet mensupları da vardı.
Kısaca hatırlayalım:
KCK’ya dönük yürütülen operasyonda kasım ayında Öcalan’ın avukatları da tutuklandı.
Avukatlar, PKK liderinin talimatlarını Beyoğlu’ndaki bir internet kafeden yurtdışına iletmekle suçlanıyordu.
Peki kimdi mesaj ilettikleri kişiler?
Oslo’da devletle müzakereye oturan PKK yöneticileri...