“Behzat Che”nin gerilla savaşı

12 Haziran 2012

Behzat Ç.’nin meçhul “Ç”sinin doğru okunuşu, “Behzat Che” olsa gerek...
Önceki geceki bölüme anca bu isim yaraşırdı.
* * *
Hükümet’ten ve RTÜK’ten “Evlilik dışı ilişkiyi özendiriyor” itirazı gelince Behzat’ın birlikte olduğu savcı sevgilisiyle apar topar başgöz edilmesi, ciddi bir taviz gibi gelmişti bana...
Ardından RTÜK, “Bu adam çok içiyor. Alkolü özendiriyor” diye kanala para cezası kesince, bu bölümde de Behzat’ın “İçki mideme dokunuyor” deyip oralete başlamasından endişelenmiştim.
Dizinin yönetmeni Serdar Akar’a “Bırakacak mı” diye sordum. Gülerek, “Siroz olmadıkça bırakmaz” dedi.
Hakikaten de öyle oldu.

Yazının Devamı

Barış yeniden vizyonda

10 Haziran 2012

“Barış” lafı nicedir bekletildiği raftan inmişe benziyor.
Siyasette, diplomaside, sanat-kültür çevresinde herkes sözleşmişçesine barıştan söz etmeye başladı.
Birden iklim değişti, sanki “Akdeniz oldu”.
* * *
İlk işaret, Kandil’de PKK yönetimiyle görüşen Avni Özgürel’den gelmişti.
Avni, Kandil’in “silahı, çıkmaz yol olarak gördüğünü” ve “Oslo süreci”ne hâlâ bağlı olduğunu söylüyor, bu bilgiyi Ankara’yla da paylaştığını belirtiyordu.
Ardından Kılıçdaroğlu’nun çözüm hamlesi geldi ve siyasette de çözüm arayışı belirdi.

Yazının Devamı

Madonna’lı gece...

9 Haziran 2012

1980’lerin ortalarıydı. Londra’da gece metrosuna sarhoş bir genç kız bindi.
Yüksek sesle, kulaklığındaki şarkıya eşlik etmeye başladı. Sesi, giderek metronun gürültüsünü bastıran bir haykırışa dönüştü:
“You abandoned me/ love don’t live here anymore” (“Beni terk ettin, aşk artık burada yaşamıyor”) diye çığlık atıyordu.
Ona merakla bakanlar arasında ben de vardım. O dönem Londra’da yaşıyordum. Belli ki aşk acısı çeken kızın söylediği şarkıyı ilk kez duyuyordum.
Eve dönüp şarkıyı araştırdım. Madonna’yla öyle tanıştım.
O günden sonra da ne yaptıysa, ne söylediyse izlemeye çalıştım.
Nihayet çeyrek asır sonra, önceki gece de, o uzak Londra gecesindeki şarkının sahibini sahnede izlemek kısmet oldu.

Yazının Devamı

Herkes kazandı

7 Haziran 2012

Önce Kılıçdaroğlu’nu cesaretinden ötürü kutlamak gerek.
Zirve önerisiyle hem ön aldı, hem risk aldı. Sonuçta da bir taşla birkaç kuş vurdu.
Bir defa küçük bir adımla, siyasetteki gerilimi düşüren bir bahar havasını yarattı.
İkincisi, Başbakan’ın sataşmalarına cevap yetiştirmekten başka bir şey yapamaz gibi görünen partisini ciddi bir girişimle öne çıkarttı.
Hükümete “Sen beceremedin, ben devreye girdim” mesajı verirken çözüm adresini Bakanlar Kurulu’ndan, daha geniş bir mutabakat zeminine, Meclis’e transfer etti.
Hem iktidarla muhalefet arasında, hem Kürt sorununda kan davasına dönüşmüş bir tıkanmayı açarken çözüm sürecini tetikledi, hatta direksiyonuna geçti.
Başbakan randevu vermese ya da zirve çıkışı farklı bir mesaj verse, zor durumda kalırdı. Sürekli kendilerine hakaret eden Erdoğan’la görüşmeyi içine sindiremeyen, Türkiye’nin bir Kürt sorunu olduğunu reddeden, hatta Kürt lafına tahammül edemeyen kimi CHP’liler nezdinde prestij kaybeder, bedel öderdi.

Yazının Devamı

Zirveden beklenen...

5 Haziran 2012

Yıllar önce Güneri Cıvaoğlu öyle bir zirve hikâyesi yazmıştı ki, ne zaman iki lider bir odaya kapanacak olsa onu hatırlarım.
Sene 1980... Darbeye beş var.
Demirel’in azınlık hükümeti Erbakan’ın kerhen desteğiyle sürüyor. Erbakan, desteği her an çekebileceğini söylüyor. Kriz başgösteriyor.
Tam bu aşamada Erbakan-Demirel buluşuyor.
Görüşme 3 saat sürüyor.
Demirel çıkışta “Bunalımı aştık” diyor. Türkiye rahatlıyor.
Erbakan mı?

Yazının Devamı

Diyarbakır’da hüsran

3 Haziran 2012

Başbakan, tesis açmaya gittiği Diyarbakır’da büyük güvenlik önlemleriyle ve kapalı kepenklerle karşılandı.
Geçen hafta Diyarbakır kitap fuarında okurlarla söyleşmiştim. İtiraf edeyim ki, uzun yıllardır bu denli coşkulu bir kitle görmedim.
Diyarbakır ayaktaydı.
Bolca seyahat eden biri olarak, oradaki dinamizmi başka hiçbir yerde solumadığımı söyleyebilirim.
* * *
Erdoğan, Uludere’den sonraki söylemiyle bölgede yarattığı tepkiyi, teşvik paketiyle, açılış töreniyle, yatırım vaadiyle yatıştırabileceğini sanıyor.
Yanılıyor.

Yazının Devamı

Bir kimlik krizi

2 Haziran 2012

Kıbrıs
Bu köşede öyle otel, restoran övgüsü yapılmadığını bilirsiniz. Ama bugün bir istisna yapıp alenen bir oteli öveceğim.
Geçen perşembe, Basın Emekçileri Sendikası “Delikanlım” belgeselimizin gösterimi için Kıbrıs’a çağırdı.
Sendikanın danışmanı Doğan Tılıç ve Bora Gezmiş’le birlikte gidecektik. Gösterim 16.30’daydı. 13.00 uçağına binecektim. Kontuardaki görevli, nüfus cüzdanımı sordu.
Yanımda yoktu. “Kimlik yerine geçtiği” söylenen basın kartıma davrandım, ehliyeti gösterdim.
“İşe yaramaz” dediler.
Pasaport polisi komiseri çağırdı. 3 saat sonra Yakın Doğu Üniversitesi’ndeki söyleşiye katılmam gerektiğini söyledim. Komiser, “Mümkün değil” dedi.

Yazının Devamı

4 cümle kurmadı, 5 aydır çırpınıyor

31 Mayıs 2012

Eski apartmanımızda, sürekli karısını döven bir adam vardı.
Bir gün yardım için kadınla konuştuk; kocasının işleri yolunda gitsin diye dua ettiğini söyledi.
“Niye” diye sorduk:
“İşler kötü giderse acısını benden çıkarıyor da ondan” dedi.
Son kürtaj-sezaryen tartışması bana bunu hatırlatıyor.
Korkarım hükümet de Uludere’de işler kötüye gittikçe, Kürt sorunu çetrefilleştikçe, grevler, eylemler, itirazlar yükseldikçe acısını kadınlardan çıkarıyor.
Son gol:

Yazının Devamı