Demirel fötrünü niye devirerek kullanıyor?

10 Temmuz 2012

Siyasi karikatürün duayeni Bedri Koraman, Bodrum’un gözdesi Dibeklihan’da bir sergi açtı.
80 öncesi Türkiye’nin yangınında, Milliyet’in 1. sayfasında büyük boy yer bulan, gündem yaratan o karikatürlere 30 küsur yıl sonra bakarken Türkiye’nin hoşgörüde ne kadar gerilediğini bir kez daha fark ettik.
Karikatüre, karikatüriste gösterdiği toleranstan dolayı Demirel’i, Ecevit’i saygıyla yad ettik.
İşin ilginci, o dönem “Hacivat-Karagöz” gibi resmedilen, en sert karikatürlere tahammül edebilen Demirel ve Ecevit’in birbirine tahammül edememesiydi.
Bedri ustanın bir karikatüründe sergilediği gibi, onlar dövüşürken altlarındaki zemin çökmek üzereydi.
* * *
Peki Demirel, ezeli rakibini bugün nasıl yorumluyor?

Yazının Devamı

Az kalsın terörist oluyordum

8 Temmuz 2012

Mayısta Öğrenci Kolektifleri’nden arayıp Dikili’deki yaz kampına davet ettiler.
Daha önce birkaç etkinlikte birlikte olmuştuk.
Bu kez de 7.sini düzenledikleri kampta, Deniz Gezmiş için hazırladığımız “Delikanlım” belgeselini göstereceklerdi. Benim de katılmamı istiyorlardı.
Doğrusu ben de belgeseli gençlerle birlikte izlemek istiyordum; olmadı.
İyi ki gitmemişim!
Muhtemelen polis, hemen arkamdan annemi arayıp “Oğlunuz kampta... Beyni yıkanıyor” diyecekti.
Ya da tersi mi? O yaşım geçti mi?

Yazının Devamı

Suçlular ve güçlüler

7 Temmuz 2012

Bir memlekette suçlular güçlü ise ve güçsüzler peşinen suçlu ilan edilmişse, orada adaletten söz edilemez.
Lakin orada adalet, bambaşka bir şekilde tecelli eder:
İktidar, sık sık sallanır ve sarsıntıda suçlu ile güçlü hızla yer değiştirir.
Bir gün içinde eski güçlüler suçlu, eski suçlular güçlü oluverir.
Adaletsiz ülkelerde güçlüler bunu bildiği için hep tedirgindir; “suçlular” ise “Gün gelir, devran döner” güveni içinde hep ümitvar...
* * *
Kazım Karabekir’i düşünün:

Yazının Devamı

Kostüm Müslümanlığı

5 Temmuz 2012

Başbakan, “Tüm İstanbul’dan görünecek bir cami” istemiş. Hacı Mehmet Güner de “Dünyadaki en yüksek minareli cami” için kolları sıvamış.
“Her dönem, mimari eserleriyle anılır” diyordu dünkü Milliyet’te...
Doğru. Ama bu “en büyük, en yüksek, en gözalıcı” tutkusunun psikolojik bir izahı olsa gerektir.
* * *
Bülent Ecevit’ten dinlemiştim.
Talat Aydemir’in darbe girişiminde tanklar Meclis kapısına dayanınca Ecevit de arabasında bir bakan arkadaşıyla Hava Kuvvetleri’ne doğru kaçıyormuş. Bakan, dehşet içinde etrafa bakınıyor ve hep aynı şeyi söylüyormuş:
“Abidevi binalar yapmak lazım... Dev binalar yapmak lazım...”

Yazının Devamı

Bittin sen “Namert Joe”!

3 Temmuz 2012

Nihayet hiddetimiz yatağından taştı, okyanusu aştı ve içerde fırçalayacak gazete kalmaması, Başbakanımızın öfkesini “dışarıya açtı”.
Erdoğan, Amerika’nın etkili gazetesi Wall Street Journal’a haddini bildirirken foyasını da meydana çıkarttı:
“Bu gazete bir siyasi hareket adına hareket ediyor. Obama’ya karşı bir tavırdır bu” dedi.
Wall Street Journal’ın naneyi yediğinin resmidir.
Bilmiyorlarsa söyleyelim:
Bizim buralarda bu laflar -varsa- özel yetkili Amerikan savcılarına görev çağrısıdır.
“Lidere karşı tavır”, bizde ağır cezalık suç sayılır.

Yazının Devamı

“Beni unut!”

1 Temmuz 2012

Sevin, sevmeyin; ama biraz insan olanın, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün, tutuklandıktan sonra eşine söylediği sözden etkilenmemesine imkân yoktur:
“Beni unut!”
Bu, içeri girenin çıkamadığı bir ülkenin feryadıdır.
Bu, tutukluluğun ceza olarak kullanıldığı bir hukuksuzluk devrine isyandır.
Bu, eline özel yetki verilmiş padişahların iki dudağının arasında unutulmuş insanların ruh halidir.
Vahimdir!
* * *

Yazının Devamı

Küçük Esat, Büyük Esat

30 Haziran 2012

Ankaralılar bilir: “Esat”, şehrin popüler semtlerinden biridir.
Üstelik altlı üstlü oturan, bir küçüğü, bir büyüğü vardır:
“Küçükesat” ve “Büyükesat”...
Hafız Esad’ın oğlu Beşar Esad’la dalaştığımız şu günlerde bu isimlerin kökenini merak ettim. Semt isimleri uzmanı hocamız Prof. Önder Şenyapılı’ya sordum.
“Ben de araştırdım, bulamadım” dedi.
Önder Hoca’ya göre “küçük-büyük” ayrımı, şimdi mazide kalan Esat bağlarının paylaşımıyla da ortaya çıkmış olabilir; bağı paylaşan “Esat” adlı bir ailenin iki oğlunun adı da olabilir.
Neyse, konumuz başka...

Yazının Devamı

Milli takım, milli politika

28 Haziran 2012

Avrupa Futbol Şampiyonası’nın spikerleri, oynanan futboldan memnun değil.
Milli takımların, o ülkelerin futbol takımlarından daha kötü olduğunu söylüyorlar.
Barcelona İspanya’dan, Manchester United İngiltere’den, Porto Portekiz’den daha iyi oynuyor.
Neden?
Futbol bir takım oyunu... Sürekli bir arada oynayan, düzenli antrenman yapan oyuncular, takım ruhuyla uyumlu bir oyun sergileyebiliyor.
Farklı takımların yıldızları ara sıra milli takımda buluşturulduğunda ise aynı performansı yakalayamıyor. Yani milli takım, takımların en iyilerini toplamakla “en iyi” olmuyor.
Taraftar açısından da benzer bir durum var. Seyircinin “takım duygusu”, “milli hissiyatı”ndan daha güçlü... Milli maç seyircisinde, takım taraftarının coşkusunu gözleyemiyoruz.

Yazının Devamı