Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sevin, sevmeyin; ama biraz insan olanın, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün, tutuklandıktan sonra eşine söylediği sözden etkilenmemesine imkân yoktur:
“Beni unut!”
Bu, içeri girenin çıkamadığı bir ülkenin feryadıdır.
Bu, tutukluluğun ceza olarak kullanıldığı bir hukuksuzluk devrine isyandır.
Bu, eline özel yetki verilmiş padişahların iki dudağının arasında unutulmuş insanların ruh halidir.
Vahimdir!
* * *
Daha önceki haberi hatırlayalım:
“Hakkında arama emri çıkarılan Gürüz, ifade vermek üzere yurtdışından döndüğünde gözaltına alınmayınca şaşırdı.”
Bu cümle de ne halde olduğumuzu anlatmıyor mu?
Gözaltına alınmamak haber artık; tersi normal çünkü...
Gürüz, yurtdışından kendi isteğiyle dönmüş; yani “kaçma şüphesi” yok. YÖK’e gidip belgeleri karartma şansı da yok.
Ama tutuklama kaçınılmaz. Çünkü, (AK Partili Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın tabiriyle):
“Bazı hâkimler kendilerini Allah sanmaya başladı”.
* * *
Bir eski komutan, cezaevinde geçirdiği beyin kanaması nedeniyle kızını avukatından ayırt edemeyecek halde 196. (yazıyla “yüz doksan altıncı”) duruşmasına çıkıyor.
Bir başkasının kızı, “Babam içerde ölüyor” diye feryat ediyor.
Ceberut bir yargı düzeni, “Ergenekoncu” diye damgalanmaktan korkanların sessizliğinde Tanrı’yı oynuyor.
KESK gibi bir sendikayı neredeyse toptan mahkemeye sevk ediyor.
Ve yıllar yılı ayrı saflarda mücadele vermiş, hatta hasım olmuş insanları “hukuk devleti” talebinde bir araya getiriyor.
* * *
Meclis Başkanı da, “Bu mahkemelerin uygulamalarıyla ilgili toplumda bir rahatsızlık meydana geldi, artık bu hal devam edemez” dedi.
İktidar partisinin de yakınmaya başlaması bu mahkemelere ilişkin toplumsal rahatsızlıktan mı? Cemaatin bu mahkemeler eliyle iktidara kafa tutmaya, ortak çıkmaya kalkışmasından mı?
Toplayacak adam kalmadığından mı? “Bunlar yarın da bizi toplar” kaygısından mı?
Her ne ise; başta hükümetle cemaat arasında iyi yürüyen işbirliği, özel yetkisini zulüm lisansı gibi algılayan bazı hâkim ve savcıların “Patron biziz” havasına girmesiyle bozuldu. Bu tayfanın MİT Müsteşarı’nı sorgulamaya kalkışmasıyla da doruğa çıktı. Şimdi hükümet onları dizginlerken, yürüttükleri siyasi davaları baltalamamanın formülünü arıyor.
Muhalifleri içerde tutsunlar, ama iktidarın da sözünden çıkmasınlar istiyor.
Yeni paketin özü bu...
* * *
12 Eylül’ün sıkıyönetim mahkemeleri zulmetti; kalktı.
Yerini DGM’lere bıraktı; onlar da hukuku katledip tarihe karıştı.
Şimdi gömülme sırası özel yetkili mahkemelerde...
İsimler değişiyor, ama hukuku baskı aracı olarak gören zihniyet değişmiyor. O yüzden de adalet bir türlü yeşermiyor.
Çağçağ’ın Habertürk’teki nefis karikatürüyle noktalayalım:
Sanık kürsüsünde bir general, kürsüde elinde tokmağıyla kaşlarını çatmış oturan hâkime diyor ki:
“Biz de bir zamanlar kendimizi sizin gibi sanıyorduk.”
Türkçede buna uyan birkaç deyim var; istediğinizi seçin:
“Etme bulma dünyası...”
“Bugün bana, yarın sana...”
“Ne oldum dememeli, devrilince ne olacağım demeli...”