Önce Kılıçdaroğlu’nu cesaretinden ötürü kutlamak gerek.
Zirve önerisiyle hem ön aldı, hem risk aldı. Sonuçta da bir taşla birkaç kuş vurdu.
Bir defa küçük bir adımla, siyasetteki gerilimi düşüren bir bahar havasını yarattı.
İkincisi, Başbakan’ın sataşmalarına cevap yetiştirmekten başka bir şey yapamaz gibi görünen partisini ciddi bir girişimle öne çıkarttı.
Hükümete “Sen beceremedin, ben devreye girdim” mesajı verirken çözüm adresini Bakanlar Kurulu’ndan, daha geniş bir mutabakat zeminine, Meclis’e transfer etti.
Hem iktidarla muhalefet arasında, hem Kürt sorununda kan davasına dönüşmüş bir tıkanmayı açarken çözüm sürecini tetikledi, hatta direksiyonuna geçti.
Başbakan randevu vermese ya da zirve çıkışı farklı bir mesaj verse, zor durumda kalırdı. Sürekli kendilerine hakaret eden Erdoğan’la görüşmeyi içine sindiremeyen, Türkiye’nin bir Kürt sorunu olduğunu reddeden, hatta Kürt lafına tahammül edemeyen kimi CHP’liler nezdinde prestij kaybeder, bedel öderdi.
AK Parti’nin ziyarete olumlu yaklaşmasının, sadece kamuoyunu değil, Kılıçdaroğlu’nu da rahatlattığı söylenebilir.
* * *
Öte yandan tersi de doğrudur:
Kılıçdaroğlu’nun girişimi de Başbakan’ı rahatlatmıştır.
Açılım krizini iyi yönetemeyen Erdoğan, “Kürt sorunu vardır” diye çıktığı yolda, “Kürt sorunu yoktur” noktasına gelmiş, seçim öncesi “Biz olsak Apo’yu asardık” söylemine sürüklenmiş, Uludere’den sonra da Kürt sorununda kendisine bağlanan umutları tamamen tüketmişti.
Kayıtsızlığıyla dindarları bile isyan ettirmişti.
Kürt oylarını yitirirken, milliyetçi oylara göz dikmişti.
Güneydoğu’da siyaseten sıkıştığı, Kürtlerle köprüleri yaktığı bir aşamada Kılıçdaroğlu’nun önerisi imdadına yetişti.
CHP’nin önerisiyle yeniden çözüm rotasına girmiş göründü.
* * *
Zirvenin Meclis’teki diğer iki parti açısından da kazanç anlamı taşıdığı söylenebilir.
BDP, henüz sürecin içinde olmasa da, mücadelesiyle konuyu en üst düzeyde ülke gündemine taşımış sayılır.
MHP ise, kendi tercihiyle sürecin dışında kalsa da dün çıkan sonuçla, “milliyetçi oyların sahibi” hüviyetini perçinlemiş, “MHP’siz çözüm olmaz” anlayışını yerleştirmiştir.
Dolayısıyla heyecanla beklenen zirvenin sonucu, başta toplum olmak üzere, herkes açısından “win-win” sayılabilir.
* * *
Gelelim zirvenin tek negatif sonucuna:
Çözümün, gönülsüz MHP’nin iki dudağının arasına terk edilmiş oluşu zirvenin tek zaafıdır.
Birörnek kırmızı kravatlarıyla görüşme öncesi tokalaşırken yarım gülümseyen iki liderin toplam oy oranı yüzde 75’i buluyor.
BDP de sürece destek olursa toplumun yüzde 80’ini aşan bir çözüm iradesinden ve uzlaşma zemininden söz ettiğimiz söylenebilir.
Bu, hiç küçümsenemeyecek bir imkân...
Ona rağmen Erdoğan’ın (belli ki milliyetçi oyları kaptırmamak için) Kılıçdaroğlu’na “MHP’yi al da gel” demesi, MHP’nin net ret tavrı düşünülürse sürecin ölü doğması anlamına gelir.
Geriye iktidar ve ana muhalefet partilerinin süreci birlikte götürmesi seçeneği kalıyor -ki bu da az şey değildir.
Tarihi bir fırsat sayılır.
Hadi hayırlısı!